Doç. Dr. Süleyman İNAN
Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun olan Süleyman İnan, 1997’de yüksek lisansını; 2003’te de doktora çalışmasını tamamladı. 2008’de de doçent oldu. 1997’den beri Pamukkale Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Süleyman İnan’ın, Türkiye’nin yakın tarihi, tarih yöntemi, tarih eğitimi ve biyografi üzerine yayımlanmış kitap ve makaleleri vardır.
Hatırlayınız; liselerde geçen yıla kadar okutulan ‘Milli Güvenlik’ dersinin kalkması arifesinde başlayan değerlendirmelerde, eğitimin içine sinen askerÓ vesayetin izlerine dikkat çekilmiş ve eğitimin ideolojikleştirilmesinin özgür düşünmeye ket vurduğu öne çıkartılmıştı. Şimdilerde de gündem, malum, tarih kitaplarının yeniden elden geçirilmesi...
İdeolojik etkiler
Ders kitaplarına bile hâkim olan terminolojiyle yetişen nesiller, altı çizilen endoktrinasyonla başta 27 Mayıs ve sonra diğer gelişmelere (12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat) bakışlarında, bunların gerçekte demokrasi-dışı hareketler oldukları gerçeğini atladı. Ve bu sonuç, eğitim dışındaki hayatımızda pek sorgulayamadığımız bir ezber oluşturdu. Sözgelimi, bir kitap sitesindeki arama kutusuna, tırnak içinde 27 Mayıs’ı anahtar kavram olarak girerseniz, sonu “ihtilal” veya “devrim”le biten bir yığın kitap ismiyle karşılaşırsınız.
İlk anda, yayın evinin kitabını çok sattırmaya yönelik piyasa gerçeklerinin sizi esir aldığını sanırsınız. Hayır; gerçek hiç de öyle değil. Asıl esaretimiz, seçilmiş iktidarı devirmek işini herhangi bir “iyi” için yaptığını ileri süren darbecilerin yerleştirdiği ve ne yazık ki kimilerinin de içselleştirerek bunu normal görmeye başladığı vesayetçi anlayışı henüz üzerimizden atamamış olmamızdır.
Darbenin ders olabilmesi için, her şeyden önce, işe kendimizi telkinle başlayalım: 27 Mayıs 1960’taki Demokrat Parti (DP) hükümetini devirme hareketi, tastamam bir ‘darbe’nin adıdır. Bir kere, darbenin altını, ucu kalın bir kalemle çizelim. Sonra 27 Mayıs’la birlikte anılan her ne varsa, oradaki “devrim” ve “ihtilal” kelimesinin üstünü yazının izini göstermeyecek mürekkeple kapatalım.
Ve şimdi, artık okunmayan o kelimelerinin yanına koyu ve büyük harfle “DARBE(Sİ)” yazalım. Ayrıca “27 Mayıs, bir darbedir” sözünü çok kere mırıldanarak tekrar edelim. Sonunda artık şunu başardığınıza inanabilirsiniz:
27 Mayıs’ı bir darbe olarak kafama iyice yerleştirdim.
Darbe Dersi
Böyle yapmazsanız eğer, 27 Mayıs’ın doğru isimlendirmedeki algı sorununu görmezden gelmeyeceksiniz demektir. Çünkü bu konudaki mevcut literatür, “DP’nin o kadar hatası vardı ki, 27 Mayıs ondan dolayı gerçekleşti” diyen bol miktarda kitapla dolu. Dolayısıyla o dönemi anlamak için, işe bu kitaplardan başlarsanız, kendinize adeta 27 Mayıs’a onay veren bir konum belirlersiniz. Sonunda, sözü edilen bu kitapların etkisinde kalarak DP’ye yönelik darbenin nedenlerini neredeyse meşru görmeye yakın bir düşüncede olursunuz. Asıl mesele, DP’nin hataları vardı ama 27 Mayıs müdahalesi demokrasi için hepten hataydı demekte.
İhtilal ve devrim
Şimdi sıra anlamlandırmada. Peki, 27 Mayıs niye ihtilal veya devrim değil de; neden darbe? Bunun basit izahını, iki açıdan ele almak istiyorum. İlki, sözü edilen bu iki kavramın tam oturmayan tanımlarıyla kastettiğimiz olayı nitelemediği gerçeğidir. İhtilal kavramı, zorla ve aniden yapılan siyasi içerikli “halk” hareketi olarak tanımlanıyor. Dikkat edilirse bu tanımda, ihtilal kitlesel bir eylemi içeriyor. 27 Mayıs ise, halkın içinde olduğu bir eylem değil; silahlı kuvvetler içinde muvazzaf bir grup genç subayın hareketiydi.
Ülke yönetimini ele alan bu cuntanın hareketine destek veren bir kesim yok değildi elbette; ama hareketin doğrudan içinde yer almamıştı. Devrime gelince; bu da Türkçe devirmek kelimesinden türemiş ve sanki ilk anda DP hükümetinin devrilmesini hatırlatıyor gibi. Ancak, bu kavram da, 1960’larda daha görünür hâle gelen aktivist sol cereyanların slogan dağarcığına girerek iyice politize oldu. Dolayısıyla her iki kavramın anlamı hâlâ net değil.
27 Mayıs çağrışımı
Neden 27 Mayıs bir darbedir izahımda üzerinde duracağım ikinci nokta da bu kavramların yaptığı çağrışımla ilgili. Devrim -hatta ihtilal kavramı bile-, zihinlerde hemencecik bu olayı olumlayan bir çağrışım yapıyor. Yani, bu nitelemeyle daha en başta darbenin yapılma nedenini haklı gördüren düşünceye iştirak ediyorsunuz. Belki de istenilen bu idi. Sözgelimi, 1980’e kadar her yıl 27 Mayıs tarihi, 1961’den itibaren 19 yıl boyunca, hem de yüksek yargı öncülüğünde ‘Anayasa ve Hürriyet Bayramı’ olarak kutlandı.
27 Mayıs hareketini eleştirmeye karşı önlem almayı başarmış bir siyasi sistem içinde, DP’nin mirasını üstlenen veya paylaşan iktidardaki sağ(cı) partilerin gücü bu bayramları kaldırmaya yetmedi. İlginçtir, bunu, başka bir darbe (12 Eylül) başarabildi.
Bundan sonra ise, demokratik tavır için önce 27 Mayıs’a (ve tabii ki yukarıda ‘diğer’leri diye andıklarım da dâhil) düpedüz darbe demeyi ve bundan sonra öyle bellemeyi önemsemek gerek. Yarım ağız çeşitli açıklamalara girmeden darbenin fenalığı zihinlerimize kazınmalıdır. İşte o vakit, darbe bize ders olabilir.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024