Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. “Siyasal Katılım Açısından Orta Sınıflar” konulu tezi ile doktor unvanını aldı. Halen Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır. “Siyaset Sosyolojisi”, “Yerel Yönetimler”, “Araştırma Teknikleri” derslerini vermektedir. 2008 yılından beri Ege Üniversitesi Rektör Danışmanlığı görevini yürütmekte olup, Ege Üniversitesi yayını olan EGEDEN dergisinin Genel Yayın Yönetmenliği’ni de yapmaktadır. Türkiye Sosyal Bilimler derneği Genç Sosyal Bilimciler Ödülü (Ankara, 1987) ve Ümit Türk Eliçin Vakfı Sosyal Bilimler Ödülü’nü (İstanbul, 1996) kazanmıştır. 2002 yılından beri Milliyet Ege’de köşe yazarlığı yapmaktadır. Çeşitli yerel ve ulusal basın organlarında da pek çok yazısı yayımlanmıştır.
Bir süredir CHP’nin görüntüsü ve kamuoyunda oluşan algı, güncel siyasal konularda ciddi düzeyde bocaladığı yönünde. Örneğin Kürt Meselesi / Çözüm Süreci ya da Yeni Anayasa yapımı konusunda diğer partilerden farklı olarak CHP’nin net bir görüntü verdiği söylenemez. Bu net olamama durumu, önemli ölçüde gündeme gelen sorunların hayati ve zorluk derecesinin yüksek olmasından kaynaklanıyor. Bu ikircikli tutumda, sorunların güçlük derecesinden daha çok, CHP’nin kendi içinde ideolojik bir birliğe / netliğe ulaşmasındaki güçlüklerin daha da etkili olduğu düşünülebilir.
Kemal Kılıçdaroğlu göreve geldikten sonra, ürkek bir şekilde de kullanılsa, “Yeni CHP” tarifi, belli ölçüde bir süredir partinin sıkıştığı katı ulusalcı ve statükocu yapıdan uzaklaşma hedefine yönelikti ama parti içinden ve belli ölçüde de tabandan gelen tepkiler göze alınamadığı için, bu hedef doğrultusunda kararlı bir tutum sürdürülemedi.
Görüş farkları
Parti içerisinde zaman zaman su yüzüne çıkan görüş ayrılıklarının düzeyinin, bir ideoloji olarak sosyal demokrasinin, içinde farklı yorumları barındırma esnekliğini epeyce zorlayacak düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Ulusalcı, Kürtçü, solcu veya yenilikçi; adına ne derseniz deyin, parti içindeki bazı üst düzey yöneticilerin dile getirdikleri görüş ve yorumlar, ortak bir hedefe yönelme anlamında CHP’yi bir parti görünümünde olmaktan uzak kılıyor.
Bu durumda “CHP’nin diğer partilerden farklı olarak, iç bütünlüğünde neden bu kadar zorlandığı” sorusu anlam kazanıyor. Yani CHP yenilenme çabası içine girdiğinde, neden “parti genlerinden koparılıyor” tepkileri yükseliyor? CHP’nin geçmişi ve tarihi mirası değişimin önünde engel mi?
Bu sorulara yanıt verebilmek için önce, CHP’nin bir siyasi hareket olarak tarihsel özelliklerini hesaba katmak gerekir. Sosyal demokrasinin düşünsel ve sosyal temellerinin çok cılız olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Milliyetçilik, muhafazakarlık, liberalizm ve hatta sosyalizm ile kıyaslandığında, sosyal demokrasi halen, en kavruk siyasi ve düşünce hareketi konumundadır. Sosyal demokrasi konusunda yaşanan muazzam kavram kargaşası da belli ölçüde bu yüzden yaşanmaktadır.
Siyasi hareketler ve düşünceler tarihseldir. Onun için bunlar üzerine düşünürken, fikri kaynaklarına, toplumsal ortamlarına ve evrimlerine bakmak gerekir. Böyle bir metodolojik yaklaşımla ele aldığımızda, Türkiye’de sosyal demokrasinin (veya CHP’nin), beslendiği kaynaklar bakımından Batı’dakilerden oldukça farklı bir yere oturduğunu anlarız. Yani Marksizm’in siyaset teorisini revize ederek ve oldukça örgütlü bir işçi sınıfı tabanına dayanarak yola koyulmuş bir hareket ile bizdeki tecrübe arasında muazzam farklar olduğu aşikârdır.
İkircikli yapı
İşte belki de CHP’nin bugünkü ikircikli yapısında, sosyal demokrasi açısından zayıf bir tarihsellik rol oynamaktadır. Sınıf mücadelesinin ürünü olarak ortaya çıkmaması ve kayda değer bir süre yine böyle bir toplumsal tabana dayanma fırsatı elde edememesi, en önemli tarihsel zayıflık gerekçeleri olarak ileri sürülebilir. CHP’nin ve kendini sosyal demokrat olarak tarif eden kitlenin, kendilerine rehber edindikleri fikri kaynaklar ya da düşünsel referanslara göz attığımızda da bu konuda bazı ipuçları elde edebiliriz. Söz konusu referans kaynakları, hem sosyal demokrasiye ilişkin yaşanan kavram kargaşası hem de aynı parti içinde zıt yorumları biraz daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.
CHP’yi besleyen fikri kaynaklar nelerdir? 1- Anti-Emperyalizim ve Kurtuluş Savaşı, 2- Atatürkçülük ve Modernleşme, 3- Sosyalist hareketler, 4- Yetmişli yılların sosyal demokrat söylemleri.
Bunlar Türkiye’deki sosyal ve siyasal gelişmeler ışığında birbirine eklemlenerek bugünkü CHP’deki melez yapıya yol açmıştır. Atatürk, Deniz Gezmiş ve Che posterlerinin aynı parti binalarında ve mitinglerde yan yana görülmesi belli ölçüde bu melez ve aynı zamanda çelişkili düşünce dünyasına da işaret etmektedir.
Yukarıda sıraladığımız ve CHP kadrolarının beslendiği dört tarihsel referans kaynağını, dönemleri içindeki katılığı ile aldığınızda, sentez oluşturamayacağınız bir tablo ortaya çıkar. Batıdaki sosyal demokrat hareketler ve partiler, Marksizm’den esinlenmiştir ama bu ideolojinin / teorinin, devrim, sınıf iktidarı ve özel mülkiyet gibi çok temel kavramlarını revize etmişlerdir. Ayrıca bundan sonraki aşamalarda da sosyal demokrat hareket ve partiler, değişen sosyal koşullar çerçevesinde, ortaya çıkış aşamasındaki görüş ve programlarını da gözden geçirmiş ve değişikliğe uğratmışlardır. Oysaki siyasi kültürümüzde değişmek ve dönüşmek pek itibarlı kavramlar olmadığından, böyle bir durumu ifade etmek için “döneklik” ifadesi daha çok tercih edilmektedir. Yani, Lenin’in sosyal demokrasinin kurucu babaları Kautsky ve Bernstein’ı tarif ederken kullandığı dil gibi.
Farklı kaynaklar
CHP’nin farklı kaynaklardan beslenmesi, ülkenin sosyal ve siyasi tarihi içinde bir zorunluluğun ürünü ve hatta bir zenginlik vesilesi de olabilir. Ancak ulus devlet modelini ya da yetmişli yılların sosyal demokrat söylemini donuklaştırmaya ve hatta geçmişteki halleri ile bugüne taşımaya kalktığınızda, bu tarih, bir güç kaynağına değil pekala bir yüke de dönüşebilir. Siyasetin dayanmak zorunda olduğu sosyal koşullar sürekli değişir, sizin içinde yaşadığınız toplumu ve dünyayı algılama şekliniz eski dönemler üzerinden gerçekleşirse, geleceğe dönük bir tasarım kurma ve ona uygun bir dil geliştirme şansınız azalır. Geleneğe dayanmak ile geçmişe referansla siyaset yapmak aynı şey değildir. Bugünkü CHP’de kullanılan farklı tarihsel referanslar, daha çok geçmişe dayalı algılamayı beraberinde getirdiği için, gelenek oluşturmayı ve yenileşmeyi zorlaştırıcı etki yapabilmektedir.
Geçmiş referanslar
Küreselleşme süreciyle birlikte ulus devlet anlayışının değiştiği /yeniden tarif edildiği, sınıfsal yapının alt üst olduğu ve kültürel kimliklerin önem kazandığı, sosyalist ve kapitalist ikiliğine dayanan sitemin çöktüğü bir çağda, geçmişe referansla siyasallaşmak, tarihin sürekli yapılan /inşa edilen bir şey olduğunu görmemek anlamına gelecektir.
En az bunlar kadar önemli bir metodolojik sorun daha var. Tarih, dinamik ve bizim eylemlerimizle şekillenen bir süreç olarak değil de, donuk bir tarzda algılandığında, toplum, dünya ve koşullar değiştiği halde geçmişe sadık ama bugüne uymayan siyasallaşma gayretleri ortaya çıkar. Türkiye modernleşme projesinin başlangıç döneminde toplum, medenileştirilmesi / şekillendirilmesi gereken bir nesne olarak değerlendirilmişti. Oysaki bugün artık siyaset ile toplum arasındaki ilişki, özne (devlet / parti) ile nesne (toplum) arasındaki bir ilişki olmaktan ziyade, özne (parti) ile özne (toplum) arasında gerçekleşmektedir. Bu değişimi dikkate almamak, tarihsel olarak doğru pozisyon almayı güçleştirmekte ve sürekli olarak partinin değil, toplumun / seçmenin doğru yerde olmadığı görüşünü beslemektedir.
Bu değerlendirmelerin tamamının, bugünkü CHP için çok kesin ve katı bir şekilde genellenmesi mümkün olmasa da, partinin yaşadığı ideolojik sıkışıklık ve zihinsel karmaşa için ipuçları sunacağını düşünmek mümkündür.
İrtibat telefonumuz: 0212 337 92 23. Mail adresi:dsazak@milliyet.com.tr