1959 Sivas doğumlu. 1986’da doktora tezini tamamlamak üzere, Türk Eğitim Vakfı-Prof.Dr. Hikmet Birand Bursu (TEV) ile İsveç’e gitti. 1987 -1990 yılları arasında İsveç Bilim Enstitüsü’nün Uluslararası Bursunu üç yıl üst üste kazandı. Bu sürede İsveç Kraliyet Akademisi (NOBEL) ve Devlet Doğa Bilimleri Müze’sinden almış olduğu burslarla Hamburg Üni., Helsinki Üni. ve Edinburgh Royal Botanik Garden’da doktora sonrası bilimsel çalışmalar yaptı. 1989’da İsveç Kraliyet Akademisi ve Devlet Doğa Bilimleri Müzesi’nin kuruluşunun “250. Yıl Özel Çevre ve Doğa Koruma Özel Ödülü” verildi. 1990’da “Uluslararası Genç Müteşebbisler Derneğinin (JEYCESS)” Bilimsel Önderlik Kategorisin de “Türkiye Birincisi” olarak “Yılın Genç Bilim Adamı” seçildi. 2000’de profesör ünvanı aldı. Halen Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Başkanlığı görevini yürütmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak zamanında ekoloji konularında yeterince eğitim almış ve biyologları gerekli alanlarda istihdam etmiş olsaydık, acaba bu tür kanun tasarılarıyla geleceğimizin olmazsa olmazı yaşam alanlarımızın hızla yok olmasına seyirci kalır mıydık!
Dünya’nın geneline baktığımızda, mutlu ve zengin insanların büyük çoğunlukla gelişmiş ülkelerde yaşadıkları, mutsuz ve fakir insanların ise çoğunlukla gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkelerde yaşadığını görmekteyiz. Gelişmiş ülkelerde biyoloji eğitiminin yaklaşık 200 yıl öncesinden yaygın ve temel hale getirildiğini ve biyologların da aynı önemde toplumun farklı kesimlerinde istihdam edildiklerini görürüz. Geri kalmış ülkelerde ise dogmaların ön planda tutulduğunu, biyoloji eğitiminin önemsenmediğini ve Biyolog’ların istihdamının da yaygın olmadığını görürüz. Gelişmişliğin yolu doğayla barışık olmadan geçiyor.
BİYOLOJİ EĞİTİMİ
Milyarlarca yıl içerisinde oluşmuş dünya biyo-sisteminin biyolojik çeşitliliğinin sadece bir üyesi olan insanoğlunun, neslinin sağlıklı geleceği için mutlaka bağlı olduğu ekolojik parametreleri anlayabilmesi temel ve güncel bir biyoloji eğitiminden geçer. Biyoloji eğitimi farklı disiplinlerde; politikacı, planlamacı, ekonomist, avukat, hakim, vali, kaymakam, işletmeci, yönetim bilimci, din adamı v.s. gibi fen bilimleri dışındaki alanlar veya farklı mühendislik alanlarında çalışanlar, meslek yaşamları sırasında karşılaştıkları sorunları gerçek anlamda çözebilmeleri için, temel biyolojik konuları bilmeleri gerekir.
Alınacak ekonomik kararlar ekolojik tabanlı olmadıkça yarardan çok dünyaya, insanlığa ve ülkeye zarar verir. Bu konunun önemini anlamak için “Dünyamızın bugün yaşamış olduğu Ekolojik felaketlerin gelmiş olduğu seviyeye” bakmak yeterli olacaktır.
Üniversitelerimizde Fen Fakültelerinde bölüm seviyesinde genel anlamda öğretilmeye çalışılan “Biyoloji Bilimi” bu dar kalıbından bir an önce çıkmalıdır. Birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi “Biyoloji Fakülteleri” veya “Biyoloji Üniversiteleri” çerçevesinde yeni bir anlayışla, daha özelleşmiş bir biçimde yeniden planlanmalıdır. Bu şekilde belli konularda gerçek anlamda uzmanlaşmış botanikçi, zoolog, hidrobiyolog, ekolog ünvanlı biyologlar yetiştirilmiş olur.
Bunun farkında olan bazı vakıf üniversiteleri Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi kurdular. Devlet üniversitelerinin bünyesinde de yeni kurulan Ziraat Fakülteleri’nin isminin “Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi” olarak isimlendirilmesi, güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyecek olan “Biyoloji Biliminin” öneminin diğer bir çarpıcı göstergesidir. Ne yazık ki bu isimle açılan ve Biyoloji’yi temel aldığı algısını yaratan bu üç yeni fakültede de biyolog kökenli araştırmacı göremiyoruz!
ÇALIŞMA ALANLARI
Hızla yok ettiğimiz dünyamızda giderek daha fazla önem kazanan biyogüvenlik, biyomühendislik, nanobiyoteknoloji, vektörel hastalıklarla mücadele, biyoçeşitliliğin her türlü korunması, biyogaz-biyorafineriler, genom projeleri, doğa turizmi ve biyoinformatik gibi alanlar biyoloji bilimin çalışma konularıdır. Gelişmiş ülkelere baktığımızda biyologların ülkelerin kalkınmasındaki temel meslekler arasında yer aldıklarını görürüz. Örneğin İngiltere’de sadece Botanikçi’ler halkla ilişkilerden arkeolojiye kadar 25 farklı yerde görev yaparlar ve her bakanın danışmanları arasında mutlaka bir biyolog yer alır. ABD’de başta NASA olmak üzere bütün bakanlıklarda üst karar mekanizmalarında yer alırlar. ABD’de hekim olabilmek için, öncelikle 3-4 yıl biyoloji eğitimi almak mutlak şarttır. Gelişmiş ülkelerde biyologlar iklim merkezlerinde de istidam edilirler.
NOBEL ÖDÜLÜ
Dünya Bilim Konjüktürü’nde Biyolojinin uygulamalı yandalları olan Tıp, Dişcilik, Eczacılık, Orman, Ziraat, Veteriner bilim dalları mesleklerinin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde Bakanlıkları ve İl/İlçe bazında temsilcilikleri var. Üvey evlat görülen Biyolog’ların bu tarz bir teşkilatlanması olmadığı gibi, Biyologlar Odası bile yok! Unutmayalım 21. yüzyıl dünyası artık geri dönülmesi mümkün görünmeyen 6. Yok Oluş Süreci” içine girmiştir.
Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) haklarının geri verilmesi gerekir. Şunu unutmayalım; Mart 2013’de Time dergisine konuşan Nobel Ödüllü Biyolog Phillip Sharp “Kanserin karmakşıklığı inanılmaz. Bu yüzden kanseri yenecek tek bir kahraman olmayacak. Ancak hastalık artmaya başlayan ekip çalışması sayesinde yenilecek” ifadesini kullanmıştır. Kanserle savaşta en fazla ümit bağlanan organizasyon “Stand Up to Cancer”(SU2C)-Kansere karşı ayağa kalk, olarak biliniyor. 2008’de kurulan organizasyon birçok kanser araştırma ekibine sponsorluk yapıyor. Kansere dört bir koldan yaklaşan ekiplerde biyologların liderliğinde genetikçiler, kimyagerler ve cerrahlara kadar birçok bilim dalından araştırmacılar yer alıyor.
Dünyaya geldiğimizden itibaren varlığımızı muhtaç olduğumuz gezegenimizin yaşam sistemiyle insan uygarlığı arasında bir köprü olan biyologların ülkemizde öneminin hala yeterince anlaşılamamış olması, bugün yaşamakta olduğumuz Ekolojik/sosyo-ekonomik krizlerin en önemli sebebidir.
Doğayla olan biyolojik bağımızı ruhumuzla/saygıyla hissedemediğimiz sürece, sağlıklı ve mutlu bir geleceğe asla sahip olamayız.