Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ALİ KILIÇ
Uzun yıllar Milliyet gazetesi Münih Temsilcisi olarak çalıştı. Türk Alman Dostluk Federasyonu Kurucu Genel Başkanı. CHP Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu üyesi olarak görev yaptı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na danışmanlık yaptıktan sonra CHP Yurtdışı Örgütlenme Koordinatörlüğü’ne atandı.

Geçen haftalarda Almanya’nın Backnang kentinde bir Türk ailenin bir yangın sonucu neredeyse yok olması yürekleri ağızlara getirmiş ve son zamanlarda artan yabancı düşmanlığı konusunda endişe ve kaygıları arttırmıştı.
Backnang’daki acı da yangının külleri de hala sıcak ve yürek yakıyordu ki, bu defa da Köln’ün Kalk semtinde bir Türk’e ait binada alevler iki can aldı, 13 kişi de yaralandı.
Solingen, Mölln, Lübeck, Ludwigshafen her defasında unutulmaz acılar...
Daha alevlerin sıcaklığı dinmezken, yeni yeni alevler Almanya’yı sarıyor.
Endişeler giderilmiyor.
Soru işaretleri her geçen gün daha da büyüyor.

TEDİRGİN?BEKLEYİŞ
Soruşturmalarda, yetkililerin her detaya ince hassasiyet göstermelerine rağmen geçmişte yaşanılan ırkçı eylem ve ırkçı saldırılar, özellikle Almanya’da yaşayan Türklerin tedirgin bekleyişini önleyemiyor.
Yangın yerine gelen yetkililerin hemen orada “Irkçı motif yoktur. Elektrik kontağı olabilir” şeklindeki açıklamaları, bu ülkede yaşamakta olan vatandaşlarımızı daha da tedirgin etmektedir.
Pazar günü Köln`deki yangın yerine gittiğimde kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Vatandaşlarımız oldukça tedirgindi.
Almanya, Hitler’den dolayı ırkçılık ve yabancı düşmanlığı konusunda karanlık bir geçmişe sahip. Bu karanlık geçmişi silmek için ne kadar mücadele verse de Nazi döneminin kalıntıları sürekli olarak karşılarına çıkıyor ve bu karanlığı miras kabul edinenlerden ise, bir türlü yakalarını kurtaramıyor...
Böylesine gerilmiş ve endişeler sonucu kutuplaşmanın arttığı bir ortamda, Almanya önemli bir sınav verecek.
Almanya’da yüzlerce yangın çıkıyor. Her yangın ırkçı motifli değildir.
Buradaki ana sorun, ortaya çıkan güvensizliktir.
Bu durumun giderilmesi için de Alman yetkililerin daha fazla duyarlılık göstermesi gerekiyor.
17 Nisan’da sekizi Türk on kişinin ölümünden sorumlu Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütü ile ilgili dava görülecek. 2000 - 2007 yılları arasında hafızalardan silinmeyecek vahşete imza atmış ve daha sonrasında ortaya çıkan bulgularla adeta Alman derin devletin ‘Kozmik’ odasına dek uzanan karanlık ilişkiler ortaya çıkmıştı.

ALMAN İSTİHBARATI
Alman İstihbaratı’na kadar uzandığı defalarca ispat edilmesine rağmen mahkeme tarafından sürekli “İhtimal dışı” cevabı verilmiş ve art arda gelen skandallar geçidi yaşanmıştı. NSU’nun eylemleri sonrası, teröristlerin ordudan silah eğitimi almış oldukları cinayetler öncesi ve sonrasında yapılan raporlamalarda ortaya çıkarılmıştı. Ama ne acıdır ki, cinayetler öncesinde NSU’nun raporlanmasına rağmen, zanlılar takip edilmemiş ve cinayetlere bir nevi müsaade edilmişti. Yeri gelmiş aşırı sağcı ve nefret kusmaları da ödüllendirilmişti. Öyle ki, NSU üyesi Uwe Böhnhart ile Uwe Mundlos, 1990’lı yıllarda asker oldukları dönemde Askeri Gizli Servis MAD tarafından ifadelerinin alınması ve aşırı sağcı görüşlere sahip olduklarının tespit edilmesine rağmen, Alman ordusunda iki kez terfi almışlardı.
NSU’nun hayatta kalan tek üyesi Beate Zschaepe, 4 Kasım 2011’de birçok soru işaretine ortam hazırlayarak yakalanmadı; kendini yakalattırdı. Son eylemlerinin ardından terör hücresinin Zwickau’daki dairesini, Beate Zschaepe havaya uçurdu. Birçoklarına göre eylem belgelerini imha etmek içindi... Yangını Zschaepe gerçekten delil yok etmek için mi, yoksa delillerin polisin eline geçmesini sağlamak için mi çıkarttı? Çünkü yangın öyle bir çıktı ki, polise lazım olan her şey enkazda bulundu. Yoksa; delil yok etmek istese, en azından Ceska tipi silahı ortadan kaldırabilir veya bir yerlere gömebilirdi.
Evin her köşesinin kül olduğu yerde cd ve dökümanlar sanki yangın ortamında bulunmamış gibiydi.

ÜSTÜNÜ ÖRTTÜLER
Yakalanışının üzerinden iki yıl geçti ama, soruşturmada yol almanın aksine her saniye geriye gidildi. Çünkü skandallar geçidi yaşanacak ve birileri gizlilik perdesini sonuna dek örtmek isteyecekti. Son cinayetlerin gerçekleştiği gün gerek polis, gerekse Saksonya İçişleri Bakanlığı’na ait bir telefonla yoğun bir telefon trafiğine girilmişti. Bu sadece cinayet günü soru işaretlerini ortaya çıkaran olaydı.
Beate Zschaepe’nin sevgilisinin güvenlik biriminde muhbir olması, gizli serviste yer alan dosyaların Savunma Bakanı’nın zorlamalarına rağmen sansür edilerek iletilmesi, mahkemeye ulaşan 214 belgenin imha edilmesi ve mağdur ailelerin avukatlarından belgelerin gizlenmesi, Almanya İçişleri Bakanı Hans Peter Friedrich’in iç istihbarattan sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın imha ettiği gizli dosyalardan sonra siyasi sorumluluk taşıyan kişi olmasına rağmen istifa etmemesi, hatta yetkilerinin güçlendirilmesi ve Federal Başsavcılığın, NSU’nun yakın çevresindeki 41 isim arasında yer alması...
Yakalandığı günden bugüne kadar Beate Zschaepe hiç konuşmadı ama, her geçen gün tutukluluk şartları yumuşatıldı. En sonunda, ailesinin yakınında ve artık cam koruma olmadan görüş yapabileceği cezaevine yerleştirildi.

SKANDALLAR GEÇİDİ
NSU ile ilgili görülecek davada, duruşma günü yaklaşırken skandallar geçidine bir yenisi daha eklenerek, hem önemini hem de tarihi bazı korkuları arttırdı. Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi, her adımında sır olan bu davayı; belki de birincil dereceden muhatabı olacak Türk basınından ve Türkiye’nin Almanya Büyükelçisi’nden adeta kaçırma uğraşında. Türk gazeteciler uygun zaman aralığında başvurmasına rağmen davayı izlemeleri için gerekli izinler verilmedi, gerekçeleri ise mizah sayfalarında dahi yer bulamayacak kadar bayat ve pişkindi...
Türk medya kuruluşlarının davayı izlemesinin engellenmesi, davanın göstermelik olacağı kanısını güçlendiriyor. Birçok olgu, davanın NSU terör örgütünü yargılamak için değil, patlak veren olayları hukuki bir kılıfa büründürerek ört bas etmeye yönelik olduğuna işaret ediyor.
Mahkeme de verdiği bu kararla işaret edilen kanıları güçlendirdi ve Almanya’nın iç dinamiklerini harekete geçirdi.
Öyle de olması doğal. 2012 yılında, ırkçı faaliyetler bir önceki yıla oranda yüzde 4 arttı ve vakalar, 17 bin 600’e ulaştı.
Münih’te görülecek davada Türk basın mensupları yalnız değil. Hamburg, Berlin, Frankfurt, Düsseldorf ve Stuttgart’dan sayıda Alman gazeteci meslektaşımız o gün bizlerle birlikte Mahkeme kapısında nöbet tutacaklarını bildirdiler.
Almanya’da yangınlar büyüyor ve Alman yargısı; 17 Nisan’da Münih’te bir kez daha sınav verecek.
Ya hukukun üstünlüğüne saygı duyup şeffaflığı tercih edecekler ya da 1945’lerden sonra Alman yargısı ikinci kez tarihin karanlık sayfalarında yerini alacak..

Haberin Devamı

İrtibat telefonumuz: 0212 337 92 23. Mail adresi:dsazak@milliyet.com.tr