İzmir’in harıl harıl tartıştığı konudan sözediyorum. Alsancak’ın ortasına, liman bölgesine AVM kurulma çabasından.
Stadın yerine düşünülen AVM henüz tartışılıyor ancak burası Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım’ın “Geçti Bor’un pazarı” diye anlattığı kadar net...
Bu proje netleştiğinde ilk defa Milliyet Ege olarak, Ankara’dan gelen planları yayınlamıştık. Perspektifler yayınlanıncaya kadar proje şöyle biliniyordu; kruvaziyer liman yapılacak etrafında birkaç tesis yer alacak. Ancak görüldü ki, otel ve AVM ağırlıklı olacak, arkasında küçük bir kruvaziyer liman yer alacak. Turistleri rahat ettirmek için büyütmek zorunda olduğumuz kruvaziyer liman, bambaşka bir projeye dönüşmüştü.
En iyisi, bir yıl öncesine gidelim...
* * *
Genel seçimler sürecinde İzmir’in sorunlarına hakim olma fırsatı bulan Bakan Yıldırım, limanda yaşanan sıkıntılara üst üste çözümler yarattı, limanı genişletme kararı aldı, bütçe çıkarttı, kruvaziyer için de iskele ve etrafta modern freeshop ve gümrük binaları düşündü, bunu da açıkladı.
Bu bölüm yük elleçlemenin yanında kurulacak birkaç parmak iskele ile çözülecekti. Bakan Yıldırım uzun süre projeyi böyle anlattı. Sonra bu alana yabancıların ilgi duyduğu, onların yatırım yapabileceği yönünde Bakan’ı ikna çabası başladı. Ancak bunun için projenin karlı hale getirilmesi şarttı.
Parmak iskele, büyük bir otel ve yaklaşık 96 bin metrekaye kurulu bir AVM’ye dönüştü.
* * *
Peki, İzmir’de bazı meslek odaları istemezükçüydü, bunlar nasıl aşılacaktı. İzmir’i son bir iki yılda tanımaya başlayan Bakanı, öyle görünüyor ki bu konuda da yanılttılar. “Odalara birkaç görüş sorulur, işin içindelermiş gibi yapılır, gerekirse biraz revizyonla gönül alırız” denildi.
Sanki ilgili meslek odaları bu projeye razı, tek beklentileri AVM arazisinin 97 binden 96 bin metrekareye indirilmesiymiş gibi bir hava yaratıldı. Nasılsa Bakan işin arkasında oldukça bu da aşılırdı.
* * *
Doğru burası İzmir, sorgulamaya meraklı ama her karşı çıkış “istemezükçülükten” kaynaklanmıyor.
Tabii Bakan Yıldırım, bir zamanlar Konak’ın ortasına Galleria’yı bizzat o dönemin belediye başkanının “ben yaparım kimse karışamaz” tarzı şiddetli istemesine karşın yaptırmadığını bilmiyor. Üstelik İzmir bundan pişman olmadı. Bugün İstanbul’da bile ilgi görmeyen Galleria benzeri yapılar, İzmir’de daha sonra kentin uygun çıkış noktalarına yapıldı, itiraz yaşanmadı.
* * *
Eğer bu yaklaşımlar olmasa, İzmir şimdiye kadar çoktan kruvaziyer limanını yapmış, parmak iskelelere, kenti simgeleyen ürünlerinin satıldığı hediyelik eşya ağırlıklı modern freeshoplara kavuşmuş olurdu.
Bizler de enerjimizi, turisti Agora’ya, Kemeraltı’na nasıl taşıyabiliriz, kent esnafı nasıl daha kazanabilir, İzmir’de nereleri tanıtmalı ve bu kenti hafızalarda ‘nasıl özel kılabiliriz’ gibi konulara harcayabilirdik.
* * *
Elbette para kazanmak, rant elde etmek yanlış değildir, ticaret bu beklentinin üzerine döner. Ancak bu rüzgar fazla eser ve tek hedef haline gelirse, beklentilerle sonuç birbirine karışır. Bir bakarsınız elinizdeki proje; 6-8 saat kalan turist için otel yapmaya, onları kapalı AVM’lerde gezmeye zorlamaya dönüşmüş.
Bu kentte her itirazın altında “istemezükçülük” yatmıyor. Bu biraz da “ben yaptım olducuların” kalkanı haline geldi.
Bazen gerçekten dinleyip, anlamak ve kulak vermek gerekir.
Sayın Bakan’ı kimin yanılttığının bir önemi yok. Bundan sonra kruvaziyer limanda yola ilk çıkışta asıl hedeflenenin ne olduğunu hatırlamak doğru çözümü bulmak için yeterli olacaktır.