Biliyorum ki, hayatımızda deprem, yaşamsal sıkıntılar, siyasi tedirginlikler derken , EXPO’yla ilgili gelişmeler İzmir halkının çok da umrunda değil. Ancak biz konuya yakın olanlar şunun farkında; İzmir EXPO’yu alırsa, herkesin geleceğini yakından ilgilendirecek bir değişim olacak.
EXPO’yla özellikle gençlere, çocuklara düzenli, yeniden formüle edilmiş, iş bulma olanakları artan bir kent bırakmak mümkün....
Bu nedenle İzmir, EXPO’nun peşini bırakmıyor. Bu kez şansımız da yüksekti, yani daha düne kadar. Ama rakiplerin sayısı hamur gibi arttı.
Tayland’ın Ayutthaya kenti vardı ardından Brezilya’nın Sao Paulo, Rusya’nın Yekaterinburg ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai kentleri yarışa dahil oldu. Doğal felaketlerle uğraşan Tayland ve ekonomisini toparlamak için hala çaba harcayan Dubai’nin değil belki ama Sao Paulo ile Rusya’nın Yekaterinburg arasında geçecek.
Brezilya, Rio de Janeiro’yu olimpiyatlara aday yaptığında hangi baskın politikayı uyguladıysa San Paulo için de aynı agresif politikayı izleyecektir.
* * *
Diğer zorlu rakip ise Yekaterinburg... Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medyedev’in gençlik yıllarından başlayarak, politikaya uzandığı günleri Yekaterinburg’da geçti.
Putin bu konuda Medyedev’e jest yapmak ve başlattığı hiçbir işi yarım bırakmamak adına hırslı davranacaktır.
Allah için ellerinde yeterli “Zorlayıcı güç” de var! Şu sıralar Rus doğalgazı ile ilgili ciddi sorunlar yaşanırken,Başbakan’ın Putin’i lehimizeçekilmek için ikna etmesi zor ihtimal...
* * *
İlk sunuma ise çok az kaldı. 22-23 Kasım’da her ülke sunumunu yapacak. İzmir sunum açısından önceden hazırlandı ama belirsiz yönler de var. Yerel dinamikler ‘Birlikteyiz’ diyor ancak İzmir’in kurumları arasındaki diyalog yine kopuk görünüyor.
Dışişleri Bakanlığı adına temsilcimiz olan, BİE Genel Sekreter Yardımcısı yaparak avantaj elde ettiğimiz Necil Necimoğlu’nu Bakanlık emekli ilan etti. Necimoğlu’nun BİE’deki görevi de 23 Kasım’da sunumun yapıldığı gün bitecek. Necimoğlu, bundan sonraki sürece Vali?Kıraç’ın karar vereceğini söylüyor.
Sunum hazır ancak diğer konularda hala belirsizlik var ve geçmiş tecrübe yeterince gözönünde bulundurulmuyor.
“Rakiplerin artması” gözümüzü korkutmuyor diye resmi açıklamalar yapılıyor. Ancak herşey göründüğü kadar kolay olmayacak ve bu kez de diğer ülkeleri ikna etmek konusunda ‘Ankara mı devreye girecek’ yoksa ‘İzmir mi derdini anlatacak’ diye bir başka boşluk ufukta görünüyor.
Bürokratik sorumluluğum olmadığına göre ben söyleyim...
Yaşanan boşlukları da görünce, benim gözüm özellikle bu iki kentten korkuyor.
‘Cumhuriyet‘ eğlence değil...
Bugüne kadar hiçbir Cumhuriyet Bayramı’nda “eller havaya yaşasın” diye eğlendiğimi hatırlamıyorum ama gururlandığımı, gözlerimin dolduğunu biliyorum.
Cumhuriyet’i, cumhuriyet balolarına indirgemek epeydir âdet oldu.Cumhuriyete sahip çıkmak bu değil ki.
Yok olan bir milletin kendi, modern varoluş zeminidir Cumhuriyet. Ancak ‘90’lı yıllardan itibaren, üstü örtük bir Cumhuriyet tartışması yapılıyor. Cumhuriyet ile derdi olan muhafazakâr çevreler, bu çerçeve içinde dolaylı olarak, aslolan ‘demokrasi’ demeye getiriyorlar ancak bu kesimin ‘demokrasi’den ne anladığı da öteden beri tartışmaya muhtaç bir konu oldu. Şimdi bu çabalar o kadar ileri gitti ki, Van Depremi, Cumhuriyeti anmanın, kutlamanın engeli olarak gösterilebiliyor.
Kötü olan gerekçeyle gerçeğin birbirine bu kadar zıt olması. Toplumsal sorunlarda, sıkıntılarda daha çok kenetlenebilecek en önemli tutkaldır Cumhuriyet değerleri.
Ama onu gösterilere, konserlere, süslü kokteyllere indirgemek çabasıyla başlayan kurnazlık, bulduğu en acı kendince fırsatları kullanmaktan bile çekinmiyor.
Neyse ki Van depreminde toprakları kazıyarak canlı kalanları çıkarmak için can hıraş çaba harcayan bu millet; el çabukluğu marifet ile Cumhuriyetin üstüne konulmak istenen toprağı da kaldırabiliyor.