İyi gelişmeler, güzel gelişmelerden söz etsin istiyor insan, hele ki bir pazar günü.
Ve elimizde gelecek için, yaşadığımız kent için değinebileceğimiz güzellikler de var.
Ama, ama, ama...
Yine bu hafta, bir haber daha düştü gazetemizin sayfalarına...
Bornova’da Ferdane Çöl, şiddet nedeniyle boşanmak istediği eşi tarafından on ayrı bıçak darbesiyle öldürüldü.
Gazetelerin yazı işlerine böyle şiddet olaylarına dair birçok fotoğraf gelir,
Milliyet olarak biz kamuoyunu rencide etmeyecek, mesajı da doğru yansıtacak fotoğrafları seçeriz.
Vahşetin bazı fotoğrafları sayfalara yansımaz, onlar sadece aklımızda kalır. Bazen de gözlerimizin önünde. Bu kez vahşeti anlatan fotoğraf benim için küçük bir çocuğun gözlerinde de vardı. Ferdane Çöl’ün 11-12 yaşlarındaki oğlunda.
Oğlu Ferdane’ye inanılmaz benziyordu. İnce uzun yüz hatları hemen hemen aynı. Annesi yaşadığı acımasızlıkları yanında götürürken o gözlerine hapsetmiş görünüyordu.
* * *
Aynı detay bir hafta önce yine vardı.
Manisa’da, eşi tarafından katledilen iki çocuk annesi 33 yaşındaki Şefika Etik’in çocuklarında.
O, yaşadığı dehşeti anlayabilmek için dışarı çıkmış iç organlarıyla fotoğraf malzemesine dönüşen kadının fotoğrafında... Herkes bu fotoğrafı tartışırken, iki küçük çocuğun gözleri, ‘gözleri açık giden annelerinden’ daha büyük bakıyordu.
İster istemez, vahşetleri yeni bir vahşet yaşanıncaya kadar unutuyoruz. Bizler yaşamın diğer konularına dönüyoruz, o gözler ise dönmüyor, tekrar küçülmüyor.
Ama asıl bedenlerinin kat kat üstünde yaşadıkları acı için, yaşama bu kadar dipten başlamamaları için, annelerine yaşarken ulaşmak zorundayız.
‘Nasıl’ını yalnızca devlet, yasalar değil, bizler, hayatlarında hemcinslerine göre daha şanslı olan kadınlar da bulmalı...
* * *
İzmir Barosu’nun açıkladığı kayıtlara göre 2009 Kasım- 2010 Kasım arasında Emniyet birimlerine aile içi şiddet nedeniyle başvuran kadınların sayısı 4 bin 640 kadın oldu ve onların 614’ünün yüksek risk grubunda olduğu tespit edildi. Aynı tarihler arasında ancak 202 kadın sığınma evlerine yerleştirilebildi. Emniyet Müdürlüğü’nün verdiği rakamlara göre ise 2011’de 314 kadın, polis tarafından koruma altına alındı. Yani bir yılda yaklaşık 5 bin kadın koruma talep ederken onların 500‘üne bile ulaşılamıyor.
* * *
Peki biz ne yapabiliriz ?
Bu pazar elimize bir kahve alsak ve birkaç dakikamızı ayırsak....
Kim, neredeyse...
Kimimiz bir villa da, kimimiz deniz kenarında, kimimiz çalışma masasında, kimimiz mutfakta...
Hangi kanaldan nasıl ulaşıp neler yapabileceğimizi düşünsek.
İzmir’de sayısı 100’ü aşkın sivil toplum örgütü var ve üyelerin çoğu kadınlardan oluşuyor. Kimi dernek defile yapıyor, kimi kermes, kimi girişimci kadınlar için çalışıyor.
Bu kez tüm güçler şiddete karşı buluşsa... İzmir’in çoğunu yakın tanıdığım başarılı kadınlarımız var. Türkegül Kocaoğlu, Işınsu Kestelli, Berkay Eskinazi, Işın Yılmaz, Av. Sema Pekdaş Ayşe Akın, Pelin Arda, Dr. Sabriye Saltuk ve Arzu Amirak ve daha birçok isim.
İzmir Barosu’nun başlatmayı düşündüğü ancak hayata geçirmekte zorlandığı bir çalışma vardı, şiddet gören kadına avukatla birlikte ulaşmak ve onun rehberi, yol göstericisi olmak. Belki bu proje gelişebilir ya da bir başka proje....
Ne yapılabilirse, bu acının neresine yetişilebilirse... İzmir’in kadınlarından umudum var benim...
Sezen Aksu’nun anlattığı gibi; ‘Dişidir, anadır, efedir gidinin tatlı huysuzları” ve onlar daha küçük yaşlardan itibaren dehşetle büyüyen gözlere hiç kıyamazlar...