Dilek Gappi

Dilek Gappi

dilek.gappi@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

2012 yılı için, ihtiyaçlarımıza beklentilerimize göre yeni şeyler diledik. Ekonomiyle ilgilenenler, işdünyasının içinde olanların öncelikli beklentisi ise hemen hemen tekti. İstikrar sağlansın, döviz kurlarındaki dalgalanma azalsın. Şimdi bu dilek gerçekleşsin diye, Merkez Bankası büyük çaba harcıyor. Rezervlerini eritme tehlikesine rağmen, döviz kurlarına uzun süre hiç görmediğimiz şekilde müdahele ediyor.
* * *
Günde iki, hatta üç kez müdahaleye de alışır hale geldik. Bu durum elbette normal değil. Görüştüğüm birçok ekonomiste göre hem normal değil, hem de ciddi bir riski işaret ediyor.
Merkez Bankası’nın sopasına rağmen, döviz fiyatlarındaki bu yükselme eğilimi dinmiyor. 2008 dünya krizinin ateşi düştü gibi görünse de Avrupa’da yaşanan krizi de gösterdiki yalnızca bir süre vücut uyuşmuş. Şimdi uyuşukluk geçince hastalığın boyutu daha çok ortaya çıkıyor. Avrupa’da üretim daraldı, üreticiler yüksek maliyetlerle başa çıkamıyor, ülkeler gibi firmalar da kredi borç yükünü kaldıramaz hale geldi. Euro bölgesinde yaşanan gelişmelerin Türkiye’yi etkilememesi beklenemezdi ve nihayetinde etkiliyor.
* * *
Ancak dövizdeki bu dalgalanma bir başka güven noktasının daha kırıldığını gösteriyor. Türkiye bu süre içerisinde, yabancı para açısından liman niteliğindeydi. Gelen yabancı sermayeyi vergilendirmemesi, yüksek faiz ödemeleriyle birlikte ortaya koyduğu koşullar yabancılar için cazipti. Şimdi yeniden sermaye çıkışları yaşanmaya başlandı. Enterasandır birkaç ay önce, “Kendi içimizde Türkiye ekonomisi ne kadar sağlam” replikleri ortalarda dolaşırken, derecelendirme kuruluşlarından ilk sinyaller gelmişti. Ekonomi için, cari açık başta olmak üzere tatsız şeyler söylüyorlardı. Oysa Türkiye için cari açık sorunu yeni birşey değildi. Belki de dünyada daha güvenilir limanlara parayı taşımanın bir yoluydu bu...
* * *
Ekonomist Dr. Ali Nail Kubalı ile televizyon programı yaptığımız günlerde Kubalı, panikleyen borsaları dağılan buffola sürülerine benzetirdi. Kubalı da, 2001 ve 2002 krizlerinde yaşadığımız tabloyu yani sıcak paranın yeniden köklü bir kaçış ihtimalini çok da düşük görmüyor. Hatta Türkiye’nin yaşadığı her kriz döneminde ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 60’ın altına düştüğüne yeniden aynı oranları yaşadığmıza işaret ediyor.
* * *
Yeni yılla birlikte, risklere dikkat çekmenin yanında olumlu düşünelim.
Ancak yine de ekonomiye müdahale, sıkıntıya çözüm için yapılır. Enteresandır, Merkez Bankası’nın bugünlerde piyasalara sık sık müdahale etmesi ise sıkıntı yaratıyor. Merkez Bankası’nın döviz düşükken ‘serbest piyasa ekonomisi işliyor’ derken, döviz yükselince müdahaleye başlamak ise zihinlerde sorular yaratıyor.
2012’nin ilk yarısında üretim artışının neredeyse durma noktasına geleceğinden söz edilen bir Avrupa Birliği varken, bu ülkenin 220 milyar liralık tüketici kredi borcu bulunan vatandaşları olarak, temkinli olmakta hayli yarar var.