Kimse birbirine net ifade edemiyor ama üretim, sanayi kesimi yeniden 2008 krizinin ilk aylarını hatırlamaya başladı.
Dolar kuru son iki ayın en yüksek teknik noktasına çıktı.
Merkez Bankası’nın faiz koridorunu daraltabileceğini açıklaması, yüksek petrol fiyatları ve cari açık kaygıları şimdilik bu yükselişte etkili görünüyor.
* * *
Cari açığın finase edilebilmesi için, Türkiye’nin bu yıl dünyadan ve özellikle Avrupa piyasasından en az 80 milyar dolarlık bir yabancı kaynak bulması gerekiyor ancak bu kez küresel piyasalar 2008 krizinden daha derin bir durgunluk süreci geçiriyor.
Şimdilik yurtdışı piyasalardan öncelikli beklenti; Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) ve ABD Merkez Bankası’nın (FED) ekonomik alanlarını desteklemek amacıyla parasal genişlemeyi sürdürecekleri yönünde.
Yani dünya ekonomisi dolar ve euroya boğulacak ise, kimi ekonomistler Türkiye’nin mutlaka bu para bolluğundan yararlanacağını belirtiyorlar. Ancak gittikçe ağırlık kazanan bir başka gerçeklik var...
2012’de Avrupa bankalarındaki finansal darboğazın daha da derinleşeceğine dair sinyaller belirginleşiyor. Bu nedenle, dolar kurunun 2 TL’yi de aşarak, 2,15 TL’yi de test edebileceği öngörüleri ortaya atılmaya başlandı.
Şirketlerini ve bankalarını korumak adına ciddi risklere giren Avrupa devletleri merkez bankalarının para basmasından yana değiller.
Türk bankalarının bu yıl yurtdışından kaynak bulmakta zorlanmaları, Türk şirketleri için, kullandıkları dolar ve euro cinsinden kredilerinin faiz oranlarının en az yüzde 50 ile 65 oranında artması anlamına gelecek.
İşte bu karmaşık süreç; ihracatçısından, sanayicisine, tüccarına tüm kesimi yeniden düşündürmeye başladı. Ege’de de gezdiğimiz, araştırdığımız sanayi tesislerinde, öncelikle, bu soru işaretinin yarattığı endişe karşımıza çıkıyor.
* * *
Çözüm ne kadar kalıcı tartışılır ama şimdilik gözler bu belirsizlik sürecini aşmak için iki noktada...
Kamu yatırımları ve teşvik.
İş dünyası daha çok bu iki noktaya güvenmeye başladı. Başbakan, yurtdışı gezisi dönüşünde bir iki gün içinde yeni teşvikleri açıklayacak. Bakalım küresel piyasaların alacağı pozisyon netleşinceye kadar teşvikler aşı olabilecek mi ?
Yaşanan sıkıntılara bakılırsa, şırınganın hayli büyük olması gerekiyor.
Satışı 40 bin kişi basar diye korktular
Kent gündemini son zamanlarda etkileyen konulardan biri Tariş Pamuk Birliği’nin, 400 bin metrekarelik arazisini sattığı Atatürk OSB’yi kendilerini kandırmakla suçlaması oldu.
Birlik yönetimi araziyi sattıktan sonra OSB yönetiminin burayı parselleyerek satmasına fena halde bozuldu. OSB ise kendisini yasaların yalnızca OSB’lere parselasyon yetkisi verdiğini belirterek savundu. Bu tartışmalı arazilerin parsellenerek satılmasının ilk etap nihayet dün gerçekleşti ve sorunsuz gerçekleşti.
Aslında sorun bekleniyordu.
OSB Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş, daha önce satışı “Satışı 40 bin üyemizle basarız” diyen Pamuk Birliği’nden tedirgin olduğunu saklamıyor.
Bir ara etraflarına epey bakınmışlar. Tariş Pamuk, sattığı arsadan OSB yönetiminin yüksek kar edeceğini görmesi nedeniyle ilk başta böyle bir galeyana gelse de sonradan parselasyon yetkisinin yasalara göre yalnızca OSB’lerde olduğunu sanırım artık görüyor.
Aslında Birlik, suçlu aramak yerine, o dönemde arsasını satmasaydı kaç üreticinin evine haciz gidecekti bunu anlatabilse belki de bu sorun hiç doğmayacaktı!..