Yıl 2002...
İzmir Valiliği önderlik ediyor ve Türkiye’de dördüncü olacak şekilde, yaşamsal önemde bir proje hayata geçiyor.
Uçucu ve uyuşturucu madde kullanımının önlenmesi ve tedavisinde AMATEM hizmet verirken, çocuk ve ergenlerin bu alışkanlıklarından kurtulmaları için harekete geçiliyor. İzmir Valiliği’ne kurumlar da destek veriyor. Ege Üniversitesi personel sağlıyor, Büyükşehir Belediyesi yemek ve personel katkısı yapıyor. Sosyal hizmetler de bir ucundan tutuyor ve İzmir’de ilk kez EGEBAM (Ergen, Alkol, Madde bağımlılığı araştırma ve Uygulama Merkezi) Karşıyaka Örnekköy’de çok katlı hizmet binasında hayata geçiyor.
Açılış görkemli, dönemin vali, belediye başkanı, rektörü hep birlikte kurdela kesiyor.
* * *
EGEBAM çocuğunda uyuşturucu bağımlığından kuşkulanan ailelerden, bu tuzağa düşen gençlere, bağımlı sokak çocuklarına 30 kişilik sağlık personeliyle destek veriyor.
Hayatlarının en karanlık dehlizlerinden birini yaşayan ailelerin rehberi ışığı oluyor.
Geçmişte İzmir’de yaşanan yılan hikayelerinden birisi Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası’nın kurulmasıydı. En az 10 yıl boyunca yazdık çizdik. Ticaret Borsası’nda yaşanan tartışmalar, Hasan Özmen, Tuğrul Yemişçi kavgaları, sonuçta her aşama bir olaydı.
Artık kurulamayacak sanılıyordu ki, VOB kuruldu ve çok da başarılı oldu. Sekiz yılda fark yarattı. 2011’de 440 milyar TL’lik işlem hacmine ulaştı.
Tüm zorlukları da bilen İzmirliler, VOB’la ayrı bir gurur duydu. Sonuçta, bir zamanlar sahip olduğu bankaları etkili finans kuruluşlarını tek tek kaybeden İzmir için VOB finans piyasalarındaki tek ve en önemli gururu oldu.
* * *
Kurulması on yılı aşkın zaman alan VOB’un etkinliğini artırmasıyla birlikte taşınacağına yönelik söylentilerin çıkması ise pek kısa sürdü. VOB’un kuruluşundan rahatsızlık duyan İMKB’nin yarattığı huzursuzluk dalga dalga yayıldı.
Bir süre de böyle geçti. Geçen yıllarla birlikte VOB’dan giden uyumlu mesajlar, bu rahatsızlığı da azaltmaya yetti. Ta ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; bir gün, tüm bankaların, finans kuruluşlarının genel müdürlüklerinin İstanbul’a taşınacağını açıklayıncaya kadar. Tamam dedik, bu kez VOB, yolcu.
İMKB’nin yapamadığı
Rekabet Kurulu’nun aynı sektörde, aynı fiyatı uygulamak için anlaştıkları gerekçesiyle çok sayıda şirkete ceza kesmesinin ilk örneklerinden biri 2009 yılında yaşanmıştı.
O yıl, beyaz et üreticilerine büyük ceza kesildi. Sektör tam anlamıyla şok yaşadı.
Rekabet Kurulu, 9 firmaya, rekabeti sınırlayıcı eylemleri nedeniyle toplam 27 milyon 568 bin lira idari para cezası vermişti. Bu gelişme mümkün olduğu kadar basından saklanmaya çalışıldı. Firmaların uyguladıkları fiyat politikası nedeniyle onlarla anlaşmalı üreticinin serbest ticaret yapma olanağı kalmadığı gibi, tüketici de, bu suni fiyat uygulamasından zarar görmüştü. Cezanın ardından uzun süren bir dava süreci başladı. Ancak çoğu firma bazı indirimler alsa da sonuçta bu cezaları ödemek durumunda kaldı.
* * *
Geçtiğimiz günlerde farklı yönleri olan bir başka Rekabet Kurulu cezası daha ortaya çıktı. Bu kez, kuru incirde alım fiyatların belirlenmesine ilişkin aralarında anlaşma yaparak rekabeti ihlal ettiği gereçeksiyle 9 İzmirli şirkete ceza verildi. Bir yönüyle konu, beyaz et üreticilerinin cezalarını andırıyor. Firma sayısı aynı.
Ancak bu kez incir ihracatçıları 1 milyon TL’yi aşan bir ceza aldı. Kurumun
Yıllar önce darboğaza giren Ege Pen’i; Avrupa’nın en büyük profil markası Deceuninck satın aldı. İzmir’deki tesisler hızla büyüdü. Öyle ki, Avrupa’daki fabrikalar krizi derin yaşamaya başlayınca şimdi İzmir, bu markanın büyük gücü haline geldi
Ege Pen’in satış sürecini iyi anımsıyorum... Aklımda iki yönüyle kalmıştı, ilki bu şirketi zor şartlar altında kuran Mazhar Zorlu Holding’in mali açıdan zorlanması nedeniyle satışın kaçınılmaz hale gelmesi üzücüydü.
Ancak şirketi Deceuninck gibi bir dünya devinin alması çalışanlar ve bu markayı yaratanlar açısından önemliydi. Markanın önünü açacak iyi bir satış yaptıklarına inanıyorlardı. Aradan 12 yıl geçti.
O dönemde satış sürecinin içinde olan ve bugün genel müdürlüğü üstlenen Ergun Çiçekçi de geçen zaman sonrasında mutlu, hedeflerine ulaşmış görünüyor. 2000’de Ege Profil yeni satıldığında dünya pen devi Deceuninck’in içerisinde yüzde 4 gibi bir yer tutuyordu. Bugün gelinen noktada, İzmir’in payı dünya genelinde yüzde 19’a ulaştı. Ancak benim için daha dikkat çeken, Avrupa’da altı fabrikası ve Amerika’daki üretimi küresel kriz nedeniyle sıkıntı yaşayan Belçikalı dünya devine bu kez İzmir’deki tesislerin soluk olmasıydı...
Kimse birbirine net ifade edemiyor ama üretim, sanayi kesimi yeniden 2008 krizinin ilk aylarını hatırlamaya başladı.
Dolar kuru son iki ayın en yüksek teknik noktasına çıktı.
Merkez Bankası’nın faiz koridorunu daraltabileceğini açıklaması, yüksek petrol fiyatları ve cari açık kaygıları şimdilik bu yükselişte etkili görünüyor.
* * *
Cari açığın finase edilebilmesi için, Türkiye’nin bu yıl dünyadan ve özellikle Avrupa piyasasından en az 80 milyar dolarlık bir yabancı kaynak bulması gerekiyor ancak bu kez küresel piyasalar 2008 krizinden daha derin bir durgunluk süreci geçiriyor.
Şimdilik yurtdışı piyasalardan öncelikli beklenti; Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) ve ABD Merkez Bankası’nın (FED) ekonomik alanlarını desteklemek amacıyla parasal genişlemeyi sürdürecekleri yönünde.
Önceleri kıyamet koptu, çok konuşuldu, yüksek sesle tartışıldı...
Şimdilerde alıştık, söylenişi kulağa pek pratik geliyor; 2B
Yani orman özelliğini yitirmiş hazine arazisi.
Kamuoyunda 2-B arazisi olarak bilinen, Hazine arazilerinin satışını öngören kanun tasarısı, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda kabul edildi, yakın zamanda yürürlüğe girmesine ramak kaldı.
Hazine adına tarım alanına dönüştürül-mesinde yarar görülen 2-A alanları, devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köylülere devrini Orman Bakanlığı yaparken, 2-B alanları ise Maliye Bakanlığı’nın tasarrufuna geçecek. Kanunda, satışlara yönelik birçok detay var; peşin ödemeler, taksitli satışlar vs. vs.
Ancak asıl tartışma yaratacak konu şu; hangi araziler tam olarak 2 B’ye girecek.
Son günlerde İzmir’de en çok konuşulan konulardan biri de kentsel dönüşüm....
Nihayet Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ı İzmir’e getirebildik.
Bakan İzmir’i havadan gezerek, kendisine önerilen projeleri de inceledi. Bugüne kadar Ankara ve İstanbul’da devasa projeler gerçekleştiren, TOKİ eliyle gecekondu bölgelerini dönüştüren Hükümet, İzmir’in projelerini ise uzun süredir TBMM’nde onay için uzun süre bekletti. Net ve açık ki bu büyük çaplı projelerin Hükümet eliyle yapılması isteniyor.
CHP’li ilçe belediyeleri ise şimdilerde farklı br uyanıklık içerisinde. Yüksek gabariler vererek kendi alanlarındaki gecekondu bölgelerini değiştirmek için çarpıcı projeler hazırlıyorlar.
Karşıyaka, Narlıdere, Bornova’daki projeler hayli çarpıcı.
Ancak onlar da yeni kanuna göre Şehircilik Bakanlığı’ndan izin almak durumunda kalacaklar. Burada da bir çekişme yaşanacak gibi görünüyor.
İnsanı en çok kahredenlerden biri bu...
Ucuza, en ucuza çalışan emeğin, “ucuza ve hafife alınması”nın değişmemesi.
Teknoloji değişiyor, çağ değişiyor, mekanizasyon artıyor ama çoğu zaman beden gücüne dayalı emek “ucuz” kalıyor Türkiye’de.
En son, İstanbul’da bir alışveriş merkezinin yapımında çalışan işçileri elektrik kontağı değil, iş güvencesinin hafife alınması diri diri yaktı.
50-70 lira yövmiye uğruna şantilerde 24 saat boyunca çalışan ve konaklayan işçiler aslında hiç yoktular. Devletin kayıtlarında hiç olmadılar.
İstanbul’u, İzmir’i, doğusu batısı da yok bu işin.
* * *