Türkiye’de bir dönem hayli revaçta olan “Satalım da nasıl olursa olsun satalım yeter ki en yüksek fiyata satalım” şeklinde gözler dört dönerek yapılan özelleştirme furyasının Ege’deki son gelişmelerinden biri Çamaltı Tuzlasıdır.
Ülkenin en büyük deniz tuzlası olan Çamaltı tuzlası, 2010 başında 28 yıllığına özelleştirildi.
Tuzla ve özelleştirme deyince aklıma ilk İzmirli rahmetli işadamı Coşkun Yolgörmez geliyor.
Ege Tuz Sanayicileri Ortak Girişim Grubu’nu kurarak, İzmir’deki işadamlarıyla birlikte burayı almak için çok çabalamıştı.
O süreçte, Yolgörmez “Yaklaşık 40 milyon dolara burayı alırız” diyordu.
Geçen yıl bu zamanlar İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Bileşik Endeksi 61bini aşan puanlarla tüm zamanların rekorunu kırıyordu.
Bir yıl sonra aynı günlerde, sık sık sert düşüşler yaşıyoruz.
Kısa vadede piyasalar açısından en büyük risk unsuru AB kaynaklı küresel durgunluk ve onun da en büyük nedeni uzun süredir sıkıntıda olan komşumuzun iflas edeceğine artık neredeyse kesin gözüyle bakılması. Atina’dan yükselen Euro’yu terk etme planları, bu beklentiyi yükseltiyor.
Atina’daki finans uzmanlarının çoğu Yunanistan’ın eski para birimi Drahmi’ye geri dönüşün ekonomik açıdan intihar olacağında hemfikir.
Ancak Yunanistan, Euro Bölgesi’nde kalmaya devam ettiği takdirde, ücret ve fiyatları aşağı çekerek, para değerini kendi içinde düşürmek zorunda kalacak. Kısacası ayakta zor duran komşuda, yere düşme eğilimi arttı.
Bugüne kadar AB’ne, ‘Yunanistan’ın iflasına izin vermez’ gözüyle bakılırken, Euro Bölgesi aynı ok’un kendini vurma tehlikesine karşı ciddi tedirginlik içinde.
Küresel durgunluk şimdi Türkiye’nin önündeki en büyük risk unsuru.
Son zamanlarda İsrail Türkiye ilişkileri bu kadar gerginleşmeseydi, bugün İzmir Enternasyonal Fuarı’nda, İsrail Büyükelçisi’nin katılımıyla bir resepsiyon olacaktı.
Önceden hazırlıkları yapılan bu resepsiyon için kentin önde gelen yöneticileri çağrılacaktı çünkü bu resepsiyon aynı zamanda İzmir’in tanınan işadamı Jack Eskinazi’nin de İzmir Fahri Konsolosluğu’na atanmasının bir nevi merasimi olacaktı.
Aslında Eskinazi’nin bu konsolosluğa atanması yeni değil. Yaklaşık 1,5 yıl önce yine İsrail Büyükelçisi’nin katılımıyla Eskinazi’nin fahri konsolosluğunu açıklamak için kokteyl organize edilecekti. Derken 31 Mayıs’ta Gazze filosu saldırısıyla Mavi Marmara katliamı olunca vazgeçildi, organizasyonu biraz zamana bıraktılar ama zaman ilişkileri daha da gerdi.
Eskinazi “Bendeki de şans işte” diyor...
* * *
Sorun keşke Eskinazi’nin konsolosluğunun resmi olarak bir türlü açıklanamaması olsa... İsrail-Türkiye ilişkilerinin gerginleşmesi, Türkiye’nin İsrail’e uyguladığı son yaptırımlar özellikle, işdünyasında önemli bir yeri bulunan Musevi işadamlarını bugünlerde oldukça düşündürüyor.
Siyasi anlamda sinirler gergin bugün için gerginliğin ticari ilişkilere yansıyan bir yanı
Bir de oğluma kızardım.
Formülleri çözüyorsun ama sonucu yanlış buluyorsun diye....
Formül doğruydu son teşhis yanlış.
Önceki gün yayınlanan yazımı kastediyorum.
Kısaca hatırlayalım.
* * *
...İzmir’in 2015 EXPO adaylığı ilk gündeme geldiğinde, bu dünya fuarı anlamına gelen organizasyonun kentte nerede yapılacağı büyük merak konusu olmuş, aylarca tartışılmıştı.
İzmir’in 2015 EXPO adaylığı gündeme ilk geldiğinde, dünya fuarı anlamına gelen bu organizasyonun kentte nerede yapılacağı büyük merak konusu olmuş, aylarca tartışılmıştı.
Yer seçimi döneminde nihayet Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, adeta Arşimet’in suyun kaldırma kuvvetini bulduğunda söylediği gibi “Evreka, evreka” (buldum, buldum) diyerek sevinçle yeri açıkladı.
EXPO’nun yeri kent merkezindeki en yoğun yeşil alan olan İnciraltı olacaktı.
Başkan sevinçliydi çünkü, böylece bir taşla iki dev kuş vuracaktı...
Bu formülle, yüksek rant beklentileri olan İnciraltı’nda arazi sahipleri için de çözüm yolu açılması mümkündü.
Nihayetinde, biz resmi kanallara “EXPO alanımız işte burası” diye ilan ederken aynı süreçte Oda’lar üst üste yapılan planlamalara karşı dava açtı.
EXPO’nun Genel Sekreteri Loscartales bile, İzmir’e geldiğinde yiyip içmekten başı dönerken arada bir “Bu ne iş, araziniz bile davalık” diye soruyordu....
Ege’de otomotiv ve yan sanayii güçlüdür. Bu gücü ifade ederken, çoğunlukla jant, akü üretimlerini örnek olarak veririz. İki alanda da önemli ve güçlü kuruluşları var Ege’nin. Ancak otomotiv yan sanayii deyince sessiz sedasız bir başka güç daha yaratmışız.
Olgun Çelik İzmir’de doğan tipik aile şirketlerinden birisi. 1945’de İzmir’de atölye olarak kuruluyor. 1981’de ilk fabrisını Manisa’da açıyor. Şirket şimdilerde Access Turkey çatısı altında İstanbul’da yoluna devam ederken, otomobil devlerine yaprak yay üreten Olgun Çelik’i profesyonel yöneticilere emanet ediyorlar. Yaşamak, dünya devlerine üretim yapmak için araştırma geliştirmek mecburiyet olunca, Ar-Ge kadroları 55 kişiye kadar ulaşıyor. İki yıl önce de şirketin başına ODTÜ makina mezunu, Macaristan İkarus ve Japonya Tokyo Üniversitesi’nde iki yıl çalıştıktan sonra 13 yıl Ford Otosan’da görev yapan Ahmet Kanbolat’ı getirmişler.
Şu anda dünya yeni bir global krizin eşiğinde görünüyor. Dünya otomobil devleri 2008 krizinden ilk etkilenenler arasındaydı.Son iki yılda işler iyi gibi görünse de yine global krizin ayak sesleri hissediliyor. Olgunçelik, böyle bir ortamda, Alman rakibinin fabrikasını satın alarak hatlarını
80 yılda ne yollar geçtik, bazılarında tıkandık kaldık, bazılarını aştık.
Fuarcılıkta yola en zorundan başladık.
Yangın yeriydi bu topraklar. Rahmetli belediye başkanı Dr. Behçet Uz, ‘Fuarı burada yapacağım’ dediğinde, İzmirli tüccarlar itiraz etti, “Aman beyim orada fuar mı olur, gel sen Konak’ın olduğu yeri fuar yap, hem Yemişçarşısı’ndaki “Yerli Mallar Sergisi”ne de yakın olur.
“Olmaz” dedi bugün efsane diye anılan başkan. “Daha geniş bir alan lazım, Paşamızın talimatı var. Burası cümle dünyaya “Ülkenin maharetlerinin gururla sergileneceği yer olacak.”
Belediye Meclis Üyesi ve başkan yardımcısı İzmirli Suat Yurdkoru, Moskova Fuar Alanı’na gönderildi. Fuar alanının panosundaki krokileri, kara kalemle bir kağıda alarak İzmir’e döndü. Yangınının harabeye çevirdiği alanda “Arsıulusal İzmir Fuarı” daha binbir kişinin emeğiyle yıllarca bu ülkenin, dünyanın gözünün çevrildiği yer oldu.
* * *
Doğrudur, son yıllarda pek birşeye dönüştüremedik... Dünyada fuarcılık ihtisaslaşırken, belediyenin bir kurumu olarak İEF yerel zihniyetlere mahkum kasıldı kaldı.
Sanırım, birçok kişi benimle aynı kanıda. İzmir’de bir devlet kurumu olarak en hızlı modernleşme ve dönüşümü sağlayan SGK oldu. Bir zamanlar rüşvetin, ‘Bugün git yarın gel’, ‘Evrağını üst kata imzalat, alt kata in mühür vurdur’ gibi bürokrasinin simge yaklaşımlarına evsahipliği yapan SSK; Bağkur gibi kuruluşları bünyesinde bulunduran SGK büyük bir dönüşüm yaşanırken, bazen bu dönüşümün bedeli “ölüm” olabiliyor.
Yüzlerce trilyon liralık bütçeye hükmeden SGK Bölge Müdürü Mustafa Keskin de, bu bedelin yakın tanıklarından. Geçtiğimiz Nisan ayında Denizli, Aydın, Uşak, Balıkesir ve Aydın Çine müdürlerinin katıldığı Muğla’daki bölge toplantısında, kardeşim” dediği çalışma arkadaşı, Muğla SGK Müdürü Naci Şahin’i öldüren kurşun, Keskin’in hemen sağından geçti.
* * *
Elim olaya şahitlik kadar, arkadaşını Ankara’dan önce İzmir’e getirdiği, daha sonra terfi etmesinde çaba harcadığı ve Şahin’i Muğla’ya müdür olarak gönderirken, “ Sakın korkma yanlışlıkların üzerine git, rüşvete, tezgaha izin verme” dediği günleri hatırlamak da acısını defalarca katlıyor.
Keskin, bir süre birlikte görev yaptığı Şahin’i şöyle anlatıyor:
“Onun İzmir’e gelmesini ben istedim, referansı