Biliyorum ki, hayatımızda deprem, yaşamsal sıkıntılar, siyasi tedirginlikler derken , EXPO’yla ilgili gelişmeler İzmir halkının çok da umrunda değil. Ancak biz konuya yakın olanlar şunun farkında; İzmir EXPO’yu alırsa, herkesin geleceğini yakından ilgilendirecek bir değişim olacak.
EXPO’yla özellikle gençlere, çocuklara düzenli, yeniden formüle edilmiş, iş bulma olanakları artan bir kent bırakmak mümkün....
Bu nedenle İzmir, EXPO’nun peşini bırakmıyor. Bu kez şansımız da yüksekti, yani daha düne kadar. Ama rakiplerin sayısı hamur gibi arttı.
Tayland’ın Ayutthaya kenti vardı ardından Brezilya’nın Sao Paulo, Rusya’nın Yekaterinburg ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai kentleri yarışa dahil oldu. Doğal felaketlerle uğraşan Tayland ve ekonomisini toparlamak için hala çaba harcayan Dubai’nin değil belki ama Sao Paulo ile Rusya’nın Yekaterinburg arasında geçecek.
Brezilya, Rio de Janeiro’yu olimpiyatlara aday yaptığında hangi baskın politikayı uyguladıysa San Paulo için de aynı agresif politikayı izleyecektir.
* * *
Diğer zorlu rakip ise Yekaterinburg... Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medyedev’in gençlik yıllarından başlayarak, politikaya uzandığı günleri Yekaterinburg’da
İzmir’in belki de kaderi bu.
Oysa hayatın zenginliğinin kültüründe, doğasında dostluklarında olduğunu hisseden, sakin, sen ben kavgasının dışında yaşama bakabilen insanların kentidir İzmir...
Kent yönetiminde ise pek öyle olmuyor. Kurumlar da birbirine düşebiliyor, hatta aynı partiye mensup belediye başkanları dahi gözü kara kavga ediyor.
EXPO 2020’ye ada ülkeyiz ve öncelikli şart kente ait kurumların tek yumruk olması. Geçen sefer EXPO’yu kaybetmemizde önemli etkenlerden biri Büyükşehir Belediyesi ile İzmir Ticaret Odası’nın birbirine düşmesi, işi Paris’te ayrı ayrı yemek düzenleyip gruplaşmalara vardırması olmuştu. Gerçek bu...
Bu kez o cephede bir sorun yok ancak sert rüzgarlar bir başka aile içerisinde, aynı çatıya tabi iki kurum arasında yaşanıyor.
* * *
Çoktandır aralarının şekerli kıvamda olduğunu bildiğimiz İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş ile Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar birbirlerine olan kızgınlıklarını saklamıyor. İlk derin çatlak, İzmir Oda ve Borsalar Ortak Yönetim Kurulları Toplantısı’nda ortaya çıktı. Toplantıya başkanlık eden Demirtaş, toplantıda bulunmayan Yorgancılar’ın, kendisine mektup gönderdiğini ve uslubunu
Bu yıl Ayvalık Zeytin Hasat Günleri, ülkedeki buruk gelişmelerle başladı, bir başka buruk gelişmeyle, Van depremi ile bitti.
Öyle olunca Zeytinyağın muhteşem lezzeti damaklardan, yüreklere geçemedi. Öyle acılı günler yaşıyoruz ki bu keyifli organizasyonu, zeytin ve zeytinyağındaki üretimi anlatmak bile maalesef keyif veremiyor.
Kısacası, hasat günleri güzel geçti ama asıl önemlisi sektör adına sevindirici gelişmelere ışık tutmasıydı.
Bu yıl ilk kez sofralık zeytinde 534 bin tonluk üretimle dünya birincisi olduk.
Zeytinyağ cephesinde de dünya dördüncüsü olma yolunda ilerliyoruz. Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) bu yıl 191 bin tonluk rekolte bekliyor. Şu anda Türkiye’de 110 bin tonluk talep var. Yaklaşık 80 bin tonluk bir üretim fazlalığımız olacak.
Üstelik heveslenen herkes zeytin dikince, 10 milyon yeni ağaç daha verim vermeye başlayacak.
Üretimde büyümek güzel ama ürettiğinizi satamadıktan sonra bu durum, üreticiye daha büyük zarar veriyor. Fiyatlar dip yapınca üretici tarlasına küsüyor. Şimdi Türkiye, zeytinyağında işte böyle bir dönüm noktasında.
Ne kadar ağrı kesici içsem olmadı, başağrısı kesilmedi. Öyle sık başım ağrımaz, arada bir...
Dün fena tuttu, önceleri nedenini tam anlayamayıp ağrı kesicilere yüklenirken, farkettim ki sabahtan itibaren şehit verdiğimiz gençlerin haberlerini, fotoğralarını gördükçe artık bünyem yaşananları kaldırmıyor;
Vazgeçtim, ilaçların faydası olmayacak. Eskiden gencecik çocukları ‘adını bile savaş koyamadığımız savaşta’ kaybetmek yüreğimi ağrıtırdı şimdi yaşananlar yüreğimi ve başımı ağrıtıyor.
Winston Churcill, İngiltere halkına “Size kan ve gözyaşı vaad ediyorum” demişti, halk seçmedi. Elbette iktidarlar kan ve gözyaşı vaad etmezler ama yaşananlar da bu kadar kan ve gözyaşı getirmemeli...
Dün Meclis’te bir BDP milletvekili “Bu bir savaş. Sizler hala anlamıyorsunuz “ diyordu
Galiba haklı, anlamıyoruz. Çünkü yaşananlara bir gün savaş diyenler ertesi gün “sorun demokratik hak ve özgürlüklerdir” diyor.
Oysa hiçbir savaş demokratik haklar için yapılmaz.
Hedef büyük; tamamlandığında 5 milyar dolarlık katma değer yaratılacak.
Daha önemlisi projenin yüksek teknolojiye dayalı olması.
Yani İzmir, dünya endüstrisinin en çok para kazanan alanında büyük bir güç elde etmiş olacak.
İzmir Yüksek Teknoloji Enistitüsü bünyesinde kurulacak ‘Teknopark’tan sözediyorum.
Diyeceksiniz ki, yıllardır söz ediliyor, ne başlamaz bir teknoparkmış... Ki haklısınız!..
Teknopark için İzmir’deki 20 kamu kuruluşu ve odaların bir araya gelerek, işletici şirket İZTEKGEB AŞ’yi kurduğu yıllar 1990’lardı.
Ancak teknoparkı kent gündemine asıl düşüren Fransızların ilgisi oldu.
İyi gelişmeler, güzel gelişmelerden söz etsin istiyor insan, hele ki bir pazar günü.
Ve elimizde gelecek için, yaşadığımız kent için değinebileceğimiz güzellikler de var.
Ama, ama, ama...
Yine bu hafta, bir haber daha düştü gazetemizin sayfalarına...
Bornova’da Ferdane Çöl, şiddet nedeniyle boşanmak istediği eşi tarafından on ayrı bıçak darbesiyle öldürüldü.
Gazetelerin yazı işlerine böyle şiddet olaylarına dair birçok fotoğraf gelir,
Milliyet olarak biz kamuoyunu rencide etmeyecek, mesajı da doğru yansıtacak fotoğrafları seçeriz.
Bazen birikim ve dikkat, önemli sonuçlara önceden varmanızı sağlıyor. Yaklaşık üç ay öncesinden ekonomik dengelerin doları 2 bin TL bandına sürükleyeceğini öngörebiliyor ya da artan maliyet enflasyonu ile ‘yeni bir zam yağmuru kapıda’ diye net yazıyorsunuz.
Nitekim öyle oldu ve üzülerek “belliydi” dedik. Arabadan beyaz eşyaya, sigara, içki ve ulaşıma kadar birçok kalemde ÖTV oranları yükseldi. Şimdi her ürünün zamlanması kaçınılmaz. Ekonomide çıkar yol bulunmayınca dolaylı vergileri artırmak artık can simidi haline geldi. Cep telefonlarında ÖTV, yüzde 20’den yüzde 25’e, maktu vergi 40 liradan 100 liraya çıkarıldı. Süslü iletişim reklamlarının hepsinin bedeli bizlerin cebinden çıkıyor.
Eğer devleti idare etmek için akaryattaki vergi oranını sürekli artırmak, ÖTV’yi yükseltmek çözüm haline geliyorsa o ekonomide büyük bir sancı vardır. Toplumsal sancı ise maalesef karın ağrısı olarak hissedilmiyor. Artan huzursuzluklar, aile içi şiddet vahşeti, çocuk suçluluk oranlarının artması, intiharlar, iş bulsa da geçim sıkıntısı ile başedememenin bunalımının tek nedeni değilse bile en önemli nedeni, yanlış ekonomik yönetimlerdir.
Bilmem bu zam kararını alanlar benim kadar hassas
Hiçbir BALO’yu bu kadar beklememiştik... Batı Anadolu Lojistik Organizasyonlar’ı ya da kısaca ‘BALO’nun adını yaklaşık 8 yıldır duyuyorum.
Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nin başkanlığını Bülent Koşmaz’ın yürüttüğü yıllarda, projeden yıldızlı sözcüklerle bahsedilir, Türkiye’ye örnek olacağı söylenirdi.
Koşmaz, Manisa’dan Alsancak ve Aliağa Limanlarına uzanacak demiryolu projesini uzun uzun anlatırdı.
Ancak yıllar beklendiği gibi geçmedi ve “TOBB’un gücü arkasında kolay değişmez” denilen, Bülent Koşmaz yönetimini de değişti.
Değişim hakikatten kolay olmadı. Koltuğa bölgenin güçlü sanayicilerinden Dr. Sait Türek oturdu. Taraflar birbirleriyle mahkemeleşti ve bu sert değişim Manisa’da iki ayrı kanat oluşturdu.
Aradan yıllar geçti, bu yaşananların çoğu zamanın tozları arasına girse de, Manisa’da taraflar arasında hala bir çekişmeyi hissetmek hiç de zor değil.
* * *