2012 yılı ekonomik açıdan hala ‘öngörülemiyor’
Bir yönüyle Avrupa’da yaşanan Euro krizi kıskacı daha zor günleri beraberinde sürükleyecek görünüyor, diğer yönüyle, Avrupa’dan ülkeye kayan siparişler ve Ortadoğu- dan artan talepler, ekonominin yara almadan yılı atlatacağını işaret ediyor.
İzmir’in en büyük organize sanayi bölgesi, Atatürk OSB en azından şu anki durumu anlayabilmek için en iyi nabızlardan birisi. OSB Başkanı Hilmi Uğurtaş’ın basın yöneticilerine gönderdiği davete, ‘bu açıdan da bakmak gerekir’ diye düşünerek katılıyorum.
En iyi göstergelerden biri elektrik ve doğalgaz kullanım oranları kullanım oranları ki bölgede düzenli bir artış yaşanıyor. Uğurtaş, 590 firmanın faaliyette olduğu bölgede şu andaki çalışan sayısını 35 bin olarak veriyor.
Önemli sinyallerden biri ise Uğurtaş’ın “Yatırım taleplerine yetişemiyoruz” açıklamasında yatıyor. Bir süre önce 73 milyon TL’ye aldıkları ve sanayicilere parselleyerek satacakları Tariş Çiğli eski iplik fabrikası arazisi örneği dikkat çekici. 400 dönümlük arazide 38 sanayi parseli ayrılmış durumda. Ancak aldıkları talep bunun iki katı. Hatta yatırım açısından gördükleri ilgiyi anlatabilmek için Uğurtaş şu talebi
Önceki gün gündeme, İzmir Ticaret Odası’ndan bir haber düştü.
İfadelerin özenle seçildiği dikkat çeken haberde, Başkanvekilleri Jak Eskinazi ve Akın Kazançoğlu ile Sayman Üye Necmi Çalışkan’ın “rotasyon” gereği istifa ettiği yazıyordu.
Evet doğru... Ama bir yönüyle...
2009 yılında yapılan seçimlerde, İTO Başkanı Ekrem Demirtaş, dört yıllık yönetim süresi boyunca geleneksel bir kuralı işletmiş ve başkanvekilliklerini iki yılda bir değiştireceğini söylemişti.
Birçok gerekçe öne sürüldü değişim ısrarla yaşanmadı. Ve öyle bir nokta gelindi ki, artık istifalar kaçınılmazdı.
Çünkü İTO Yönetim Kurulu üyeleri arasında hiçbir dönemde olmadığı kadar huzursuzluk ve kavgalar yaşanıyordu.
* * *
Alsancak Limanı’nda en az son on yıldır sürekli yaşanan kayıpları yazan bir gazeteci olarak, 2011’den bu yana yapılanlar hayli şaşırtıcı geliyor. Başarısız özelleştirme kabusu yaşanan limanda şimdi; her yanda ayrı bir çalışma var.
İşini severek yapan, alanında uzman bürokratlardan İzmir Liman Müdürü Turan Yalçın, “Dilek Hanım, limana 1995’ten beri tek çivi çakamamıştık, yatırımların hızına bazen biz de şaşırıyoruz.” diyor. Liman için 2011 yılı tam anlamıyla yatırım yılı oldu. Liman kruvaziyer/yolcu ve yük bölümü olarak ikiye ayrıldı. Kruvaziyer için bölgede yepyeni değişiklikleri de içeren proje hazırlandı, bu projenin imar planı değişiklikleri de onaylandı.
Mart ayında proje ihale edilecek. Yük kısmında 300 milyon dolarlık iyileştirme yatırımları sürüyor. Bunun ardından diğer kısımda kalan yaklaşık 500 bin metrekarelik bölümün de tahmini 2015’te özelleştirilmesi planlanıyor.
Kruvaziyer liman için hazırlanan proje aynı zamanda Alsancak Garı ve liman bölgesini de değiştirecek. Bu değişim projesini Özelleştirme İdaresi, kentteki ilgilileri de dinleyerek hazırladı. İzmir’in bir bölümünü değişterecek proje Ankara’da planlanırken, üzerinde sürekli değişiklikler yapıldı.
Tasl
Karşımdaki proje uzaktan,son zamanlarda alıştığımız vllalardan oluşan site modellerine benziyor.
Yakından ise onlardan çok farklı...Daha çok bir esnaf sitesi gibi. Bir de sürekli kalan sakinleri farklı...
Bu site affedersiniz, öncelikle ineklerin rahat etmesi için. “Köylü OSB” de denilecek bu projenin fikir babası ve yaşama geçtiğinde ilk uygulayıcısı Tire Süt Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük olacak.
* * *
Ancak öncelikle Türkiye’de köylerin çevresindeki meraların ücretsiz tahsis edilmesi gerekiyor. Bunun için Tire Süt, Bakanlığa başvurdu. Bu meralarda hayvancılıkla geçinen, çiftçi kaydı bulunan besicilere yaklaşık 10-20 başlık alanlar ayrılacak. Evinin altında, ahırında üç dört ineği olan üretici hayvan sayısını artırarak bu alanların ortağı olacak.
Pedoklar, ortak sağım merkezi, silaj, dezenfeksiyon üniteleri, buzağı kulübeleri kurulacak, 24 saat veteriner bulunacak. Sütler anında soğuk zincir tank merkezine alınacak.
Ancak üreticinin bunun bir parçası olabilmesi için, doğrudan üreticiye uzun vadeli, düşük faizli kredi de verilmesi gerekiyor.
Tartışmalar da, istenmeyen görüntüler de aylar öncesi başladı... İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Kordon esnafı arasında yaşananlar, önceki günlerde ise sertleşti. Belediye kötü görüntü yarattıklarını ileri sürerek, buradaki tenteleri zabıta ordusu eşliğinde söktü.
Hararet yine yükseldi. Bu konuda görüşler de farklı, kimi esnafı kimi belediyeyi tuttu.
Bana göre ise yaşananlar birçok açıdan doğru değil...
Önce şunu ortaya koyalım... Esnafa yönelik zabıta operasyonlarını ‘kurallara uymazsanız sizi işinizden ederim” dercesine yılbaşı öncesine getirmek hiç doğru değidi. “Bizi dinlemiyorlar” dediğiniz esnafın bu kentte temsilcileri kim ?
Sadece Kordon İşadamları Derneği Başkanı mı ? Sahi, bu kentin Esnaf Odası, Ticaret Odası başkanlarının sesi niye çıkmıyor?
Üstelik ses çıkarmak sadece itiraz etmek de değildir.
* * *
2012 yılı için, ihtiyaçlarımıza beklentilerimize göre yeni şeyler diledik. Ekonomiyle ilgilenenler, işdünyasının içinde olanların öncelikli beklentisi ise hemen hemen tekti. İstikrar sağlansın, döviz kurlarındaki dalgalanma azalsın. Şimdi bu dilek gerçekleşsin diye, Merkez Bankası büyük çaba harcıyor. Rezervlerini eritme tehlikesine rağmen, döviz kurlarına uzun süre hiç görmediğimiz şekilde müdahele ediyor.
* * *
Günde iki, hatta üç kez müdahaleye de alışır hale geldik. Bu durum elbette normal değil. Görüştüğüm birçok ekonomiste göre hem normal değil, hem de ciddi bir riski işaret ediyor.
Merkez Bankası’nın sopasına rağmen, döviz fiyatlarındaki bu yükselme eğilimi dinmiyor. 2008 dünya krizinin ateşi düştü gibi görünse de Avrupa’da yaşanan krizi de gösterdiki yalnızca bir süre vücut uyuşmuş. Şimdi uyuşukluk geçince hastalığın boyutu daha çok ortaya çıkıyor. Avrupa’da üretim daraldı, üreticiler yüksek maliyetlerle başa çıkamıyor, ülkeler gibi firmalar da kredi borç yükünü kaldıramaz hale geldi. Euro bölgesinde yaşanan gelişmelerin Türkiye’yi etkilememesi beklenemezdi ve nihayetinde etkiliyor.
* * *
Ancak dövizdeki bu dalgalanma bir başka güven noktasının daha
Dün, aklımda bugün yazacağım yazı varken, Can Yücel sokağına düştü yolum...
Kendime, ‘yeni yıl, yeni başlangıç İzmir için şunları da yazmalıyım’ diyor, biryandan da şairin sevdiğim dizelerinden birini hatırlamaya çalışıyorum...
Olumlu düşünüp yeni yıla olumlu düşünceler göndermek gerektiğini bilsem de, zihnimde 2011’in ardında bıraktığı tedirginlikler ön sıralara yerleşiyor.
Euro bölgesindeki krizin derinleşme sinyali, yaşanan depremlerin yarattığı acizlik ve sıkıntılar, Ortadoğu’da barış yerine artan çatlaklar, ülkenin doğusunda karmaşık hale gelen kardeşlik ve insanlık sorunları, güven yaratmayan hukuk düzeni vs. vs.... Yeni yılın iyimserliğini tüm itirazlarıma rağmen ince ipliklere taşıyor.
Neyse ki sonra yüzümü yeniden döndürdüm Can Yücel’e... Ve o dizeleri buldum.
“Ömür dediğin üç gündür
Dün geldi geçti yarın meçhuldür
Kimse kızmasın darılmasın ve aralarında yer alan sevdiğim, saydığım dostlarım alınmasın ama TETUSA olayı, yakın zamana kadar yaşadığımız bazı örnekleri aklımıza getirdi.
Önce TETUSA nedir, bilmeyenler için anlatalım...
İzmir’de, işadamı Şinasi Ertan’ın önderliğinde, 60 iş insanının biraya gelerek 25-35 milyon dolar arasındaki bir yatırımla kurdukları Çeşme Termal Kür Merkezi’nin kısa adı TETUSA.
Bu şirket yaklaşık yedi yıldır, kür merkezine arazi bulmak için büyük çaba sarfetti. Hem uygun büyüklükte arazi istediler hem de bir süre kamu kurum veya kuruluşlarından, yerel yönetimlerden kendilerine arazi tahsis edilmesini beklediler.
Nihayet uzun bir tırmanış sonucu arsa bulundu. Alaçatı Belediyesi ile ortak yer oluşturuldu.
Sağlık Bakanlığı projeyi beğnmesine beğendi ama işadamlarına inanmakta zorluk çektikleri şok bir yanıt verdi;
“Proje için teşekkür ederiz, kür merkezini biz yaparız”