Yapılan ölçümler, yoğurt tüketimi iyi olan insanların diğer sağlıklı besinleri de yeterli miktarda aldıklarını gösteriyor. Yani günlük beslenmemizde daha fazla yer verirsek yoğurt, mıknatıs gibi diğer sağlıklı gıdaları da yanına çekiyor
Yoğurt, geleneksel beslenmemizin önemli bir parçası. Günün her vaktinde yenebilen yoğurt, karbonhidratı, proteini ve yağı dengeli olarak alabildiğimiz bir yiyecek. Mutfağın demirbaşı yoğurt, tok tutması, kalsiyum kaynağı olması, sindirime yardım etmesiyle her yaş grubunun günlük beslenmesinde yer almalı.
Yoğurt seven insanlar bu faydaları hiç düşünmeden sadece yoğurdun tadından veya lezzetinden keyif aldıklarından dolayı tüketiyor olabilir. Eğer siz de bu gruptaysanız iyi bir haberim var. Yeni araştırmalar, yoğurt yeme alışkanlığı olanların olmayanlara göre daha dengeli beslenip besin öğelerini daha dengeli aldıklarını gösteriyor.
Bu gıdamıza sahip çıkalım
Yoğurt yiyen bir grup insan takibe alınıp yoğurt tüketmeyenlerle kıyaslandığında; meyve, sebze, fındık, balık, kepekli gıdalar gibi sağlık açısından önemli yiyecekleri yeme alışkanlıklarının daha fazla olduğu rapor edilmiş. Yoğurt yiyen gruptakilerin günlük aldıkları kalori oranları
‘Alkali diyet efsanesi’ ileride ne olur bilinmez ama taze sebze ve meyve ağırlıklı beslenme tarzının sağlık-kilo açısından faydalı olduğunu düşünüyorum
Genç kalmak, kolay zayıflamak, mucizevi formüller ve yeni diyet isimleri her zaman ilgi çekici oluyor. Son zamanlarda alkali diyetten çok bahsediliyor. Alkali diyetinin arkasındaki teori; et, süt, şeker, kafein, alkol, yapay ve işlenmiş gıdalar tüketmekten kaçınmak. Ve de daha fazla taze meyve ve sebze, kuruyemiş tüketerek vücudun pH seviyesini dengede tutmak. İlk başta kulağa hoş geliyor, bir de sonunda kilo vereceğiniz vaat edilince “Hadi bir deneyelim” diyebilirsiniz. Şimdi kararınızı bir kez daha gözden geçirmeniz için bu diyetin çok yönlü bir incelemesini yapalım.
Eksi: Araştırmalar, sınırlı
Bazı sağlık profesyonelleri alkali diyetinin tamamen gereksiz olduğunu, vücudumuzun zaten doğal olarak pH’ını korumak için tasarlandığını düşünüyor. Ancak konuyla ilgili çok araştırma yok. 2012’de ‘Journal of Enviromental and Public Health’de yayımlanan raporda, çalışmalar incelendiğinde, ortaya karışık sonuçlar çıkıyor. Nihayetinde bu yaklaşımın sağladığı yarar kendi kurallarından kaynaklanıyor görünüyor. Yani daha fazla
4 Şubat Dünya Kanser Günü’ydü, tüm dünyada organizasyonlar yapıldı. Kanserden korkmayın, bu hastalığı beslenmenize dikkat ederek kendinizden uzak tutmanız mümkün
Uluslararası Kanserden Korunma Birliği, kanser hakkında doğru bildiğimiz yanlışları açıkladı. Buna göre:
Efsane 1: Kanser, sadece bir sağlık sorunudur.
Gerçek: Kanser, sadece bir sağlık sorunu değildir. Sosyal, ekonomik, gelişimsel ve insan haklarını ilgilendiren bir sorundur.
Efsane 2: Kanser varlıklı, yaşlı ve gelişmiş ülkelerin hastalığıdır.
Gerçek: Kanser, küresel bir salgındır. Her yaştaki sosyo-ekonomik grubu etkiler ve gelişmekte olan ülkeler için oransız bir yüktür.
Efsane 3: Kanser, ölümle sonuçlanır.
Tuz hakkında hatırlatmalar yapmaya devam etmek istiyorum çünkü alışkanlıkların değişmesi zaman alıyor ve bu konudaki farkındalık önemli
Sadece kendi tükettiğiniz tuz değil etrafınız için de bu mesajı sürekli hatırlamanız; restoranda, mutfakta ve seyahatte yani her zaman dikkatli olmanız önemli. “Tuzsuz bir hayat olur mu?” “Tuz vücudumuzda ne iş yapar?” gibi sorularınız varsa, gelin bunları yanıtlayalım.
Tuzda bulunan sodyum, vücudumuzda birçok görevi olan önemli bir mineral. Vücut sıvı dengesini korur, hücre içindeki ve dışındaki sıvıların hareketini kontrol eder, kan basıncını düzenler, tüm kasların gevşemesini sağlar. Bu kadar hayati fonksiyonlarda görevi varken “Tuza ihtiyacınız yok” diyemeyiz.
Fakat araştırmalara göre, günlük alınması gereken tuz 6 gr. olmasına rağmen, ülkemizde bunun üç katı kadar tüketiliyor. Fazla tüketilmesiyle birlikte de kalp ve tansiyon hastalıklarına yakalanma riski artıyor.
Bazı ipuçları veriyorum
İşe, market veya bakkallarda etiket okumayı öğrenerek başlayabiliriz. Almak istediğiniz ürünün belli bir miktarındaki sodyum içeriğine bakarak diğer aynı yiyeceklerdeki sodyum miktarıyla karşılaştırın. Bu, zaman alıcı görünebilir. İlk başlarda
Dünya Sağlık Örgütü, diyabeti yeni bin yılın en önemli halk sağlığı sorunu olarak kabul ediyor. 2010’da ülkemizde yapılan TURDEP-II çalışmasında, geçtiğimiz 12 yılda diyabet sıklığının yüzde 90, obeziteninse yüzde 44 arttığı tespit edildi
Obezite ve diyabetten korunmak için yaşam şekliyle beslenme değişiklikleri ilaç kadar önemli. Beslenme alışkanlıkları ve doğru önerilere baktığımızda her iki hastalık için de tahıllar yani karbonhidratlarla ilgili çok kontrollü ve akıllıca seçimler yapılması şart.
Karbonhidratlar, beslenmenin temelini oluşturuyor ancak burada hangi karbonhidratı seçtiğiniz çok önemli. Obez veya diyabetli bireyler için her ikisi de vücuda yeterli oranda alınmalı çünkü yetersiz karbonhidrat alımı da sorun yaratıyor. Ancak önerilen karbonhidrat türü, şeker gibi rafine edilmiş olanlar değil. Tercih, tam tahıllı karbonhidrat ürünleri (bulgur, tam buğday ekmeği) olmalı. Şeker basit bir karbonhidrat, tam buğday ekmeğiyse kompleks.
Günlük enerjinin yüzde 55-60 oranında karbonhidratlardan gelmesini öneriyoruz ancak şeker tüketimi bu kuralı bozabiliyor. Tüm dünyada son 50 yılda şeker tüketimi çok arttı, ülkemizdeki veriler bizdeki artışın son 10 yılda yüzde 50
Araştırmalar, bu soruya “Hayır” yanıtını veriyor. Ancak sağlıklı düzeylerde alınan C ve D vitaminin viral bir enfeksiyonun ilerlemesini yavaşlattığına dair pek çok gözlem ve çalışma var
Bu iki vitamin, bağışıklık sistemi için çok önemli ama hastalığın önlenmesinde mucizevi bir sonuç beklemek doğru olmaz. Bu vitaminlere biraz yakından bakalım:
1970 yılında C vitamininden ‘soğuğa çare’ diye bahsedilmeye başlandığında, Nobel ödülü sahibi biyokimyacı Dr. Linus Pauling, büyük dozlarda kullanmanın soğuk algınlığının süresini ve sıklığını azaltmada etkisi olabileceğini söylemişti. Önemli bir anti- oksidan olan C vitamini; kas, kemik ve kan damarlarını korumaya yardımcı olur. Yüksek dozlarda kullanıldığında virüslerin çoğalma yeteneğini azaltır.
C vitamini, birçok meyve ve sebzede doğal bulunan, her gün vücuda alınması gereken önemli bir vitamin. Yetersiz beslenme durumunda dışarıdan destek olarak da alınabilir. Aslında hasta olun veya olmayın C vitamini, genel sağlınız için her zaman çok önemli.
Günlük miktarlar
Günlük alınması gereken C vitamini miktarı, genel olarak kadınlarda 75, erkeklerde de 90 mg. Bu dozların üzerine çıkılması sorun yaratmaz hatta sigara
Marketlerde bol besin çeşitliliği içinde doğru kararı vermek her zaman kolay olmuyor. Çünkü göz önünde bulundurmanız gereken pek çok faktör var. Başta bütçeniz olmak üzere; ihtiyacınız olan besinler, sağlığınız, evdeki diğer bireylerin tercihleri hatta bazen zamanınızın az olması bile seçimleri etkileyebiliyor
Peki o zaman ne yapmalı? Akıllı alışveriş denince artık çoğunuzun aklına ‘gıda etiketlerini okumak’ geliyor ama bu sadece stratejinin bir parçası. Öncelikle eğitimli ve planlı bir tüketici olmanız gerekiyor. Tam olarak neye ihtiyacınız olduğundan emin olmalısınız, aksi takdirde pazarlamada kullanılan bazı teşvik edici taktikler ve cazip görünen promosyonlar, sizi yoldan çıkarabilir.
Market alışverişlerinizi zaman, para ve iş gücünden tasarruf ederek, size en uygun sağlıklı besinleri seçerek nasıl yapacağınıza dair ipuçlarına şimdi beraberce göz atalım;
* Öncelikle alışveriş listesi yapın ve onun dışına çıkmayın. Bu liste, hafızanızı canlandırır ve süpermarket raflarında yürürken zaman kazandırır. Böylece gerçekten ihtiyacınız olmayan yiyecekler almazsınız ve paranızı da boşa harcamazsınız. Aynı zamanda zamanınızı daha iyi kullanabilmek için listenizi
Depresyona girdiğimiz dönemlerde aldığımız psikolojik ve tıbbi desteklerin yanına beslenmeyi de eklemeliyiz. Çünkü beslenme sadece fiziksel değil zihinsel sağlığımızı da etkiliyor
Çeşitli çalışmalar, 65 yaş üzeri bireylerin yüzde 10-25’inde depresyon olduğunu gösteriyor. Depresyon, yaşlı nüfusta en sık görülen psikiyatrik bozukluklardan biri. Araştırmacılar, yaşlılardaki depresyonun ortaya çıkışında; normal yaşlanma süreci, hastalıklar, ilaçlar, beslenme bozuklukları, psiko-sosyal ve kalıtımsal etkenlerin rol oynadığını belirtiyor.
Yine çalışmalar, meyve, sebze ve anti-oksidan yönünden iyi beslenen yaşlıların depresyondan daha az etkilendiğini gösteriyor. Dünya genelinde hastalık sıralamalarına bakıldığında üçüncü sırada yer alan depresyonun yine bu yaşlarda görülen sakatlanma ve düşmelerle de ilgili olduğu biliniyor. Depresyonun 2030’da ilk sıraya yerleşeceği tahmin ediliyor. Geç yaştaki depresyonda, demans ve kalp krizi riski daha yüksek oluyor, sağlık maliyetleri de artıyor.
Folik asidi ihmal etmeyin
Depresyon meyve, sebze ve anti-oksidanlar bakımından yetersiz beslenmeyle ilişkili. Örneğin iyi bir ruh hali için mutluluk hormonları dopamin, serotonin ve