Didem Özel Tümer

Didem Özel Tümer

didem.tumer@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Rusya – Ukrayna Savaşı’nda bugün, savaşın kendisinden çok, doğurduğu sonuçları konuştuğumuz bir aşamaya geldik. Meğer Dünya’yı savaşa tutuşan bu iki ülke doyuruyormuş, onu öğrendik. Onlar savaşadururken Dünya’nın ‘acından öleceği’ ortaya çıktı. Bu, savaşın sonuçlarından sadece biri. Bir yandan da Avrupa’da kavurucu sıcağın altında, önümüzdeki kışın nasıl donmadan geçirileceğinin hesabı başladı.

Öte yandan, tahıl koridoru meselesinde imza aşamasına Türkiye’nin büyük çabasıyla ulaşıldı. İmzalar atılır atılmaz, dört bir yandan gelen tebrik ve teşekkürler, teslim edilen bir hak. Ancak, imzaların daha mürekkebi kurumadan Odessa Limanı’na düzenlenen saldırı, soru işareti yarattı. Bundan sonraki temel mesele koordinasyon sürecinin işleyişi, verilen sözlere sadakatin yakından izlenmesi olacak.

Haberin Devamı

Cuma günü, ‘açlık krizine’ doğru giden ‘gıda krizinde’ kritik imzalar için Dünya gözünü kulağını İstanbul’a çevirmişken, aynı sırada içeride, kabaca “bizim çiftçimiz, toprağımız, hayvanımız var iken ne işimiz var Venezuela’da” şeklinde özetlenebilecek tartışma da bir kez daha gündemdeydi. Aynı gün Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan gelen, “yurtdışında arazi kiralamıyoruz” açıklaması bu eleştiriye cevaptı. Açıklamayı görünce, “dışarda Dünya’ya merhem olmaya çalışırken, içerde ikna ile uğraşmak diye buna denir” diye düşündüm.

Konuya aşina olmayanlara kısa bir özet. Tartışmanın fitili Haziran ayı başında Venezuela Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro’nun ziyaretiyle ateşlendi. O ziyarette imzalanan anlaşmalardan biri de tarım alanındaydı. Ziyaretten iki gün sonra Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci Diyarbakır’da katıldığı bir etkinlikte, Maduro’nun Türkiye’ye, “gelin bizim ülkemizde üretim yapın. 100 kilo buğday üretin 70’ini alın kendiniz dışarıda değerlendirin, 30’unu bize bırakın yeter” dediğini aktardı. İşte bu açıklamadan sonra, “tropik ülkede buğday nasıl yetişir?” sorusuyla başlayan tartışma, yukarıda ‘kabaca’ tarif ettiğim noktaya kadar geldi dayandı.

Tarım Bakanlığı, eleştiriler üzerine önce, 15 Haziran’da bir açıklama yaptı ve özetle şunları söyledi:

Haberin Devamı

*Venezuela Üretken Tarım ve Araziler Bakanı Wilman Castro Soteldo, “Türk yatırımcıların Venezuela’da 400 bin hektar tarımsal alanda yatırım yapabileceklerini” iletti.

*Yapılan teklif, Türkiye için ayrılan ve ‘Turkish land’ olarak adlandırılan bölgede tarımsal yatırım yapılması ve elde edilecek hasılatın yüzde 70’inin yatırımcıya, geri kalan yüzde 30’luk kısmının da Venezuela’ya bırakılması şeklinde. Yatırımcının elde edeceği hasılatın Türkiye’nin ihracatı için de kullanılabileceği kaydedildi.

*Dünya Ticaret Örgütünün raporlarına göre yaklaşık 41 ülke, başka ülkelerde arazi kiraladı, 62 ülke de arazilerini başka ülkelere kiraladı veya sattı. İngiltere başta Afrika’da olmak üzere 4,4 milyon hektar arazi kiraladı. Bu, Danimarka’nın yüzölçümüne eşit. ABD’nin aynı yöntemle kiraladığı arazilerin büyüklüğü 3,7 milyon hektar. ABD, İsviçre ve Çin’in Moldova büyüklüğünde kiraladığı tarım arazileri bulunuyor.

Tarım Bakanlığı’nın 3 temel şey söylediği bu açıklamaya göre:

Haberin Devamı

Talep onlardan geldi. Ad bile vermişler.

Yüzde 30 onların, yüzde 70 yatırımcının olacak

Dünya’nın önde gelen ‘daha büyük ülkeleri’ de arazi kiralıyor.

ERDOĞAN’IN ZİYARETİNDEN ÖNCE PLANLANDI

Cumhurbaşkanı Erdoğan 25 – 29 Temmuz tarihlerinde Meksika, Venezuela ve Arjantin’i ziyaret edecekti. Seyahat duyuruldu ancak Arjantin, ülkenin Cumhurbaşkanı’nın ABD ziyareti nedeniyle listeden çıkıp, BM Genel Sekreteri Guterres’in de katılması planlanan ‘tahıl koridoru’ imzalarının ziyaretle çakışması ihtimali belirince seyahat ertelendi. Maduro’nun talebi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinden önce Venezuela’da iki ülke arasındaki işbirliği konusunda yerinde inceleme yapması kararlaştırılan Tarım Bakanı Kirişçi ise önceden planlandığı gibi Venezuela’ya uçtu. Ve oradaki temaslarına ilişkin paylaşımlarına başlar başlamaz, Türkiye’deki tartışma da kaldığı yerden devam etti. Eleştiriler üzerine bakanlık ikinci bir açıklama yaptı ve cuma günü de özetle şunu söyledi: ‘Arazi kiralayan Türkiye Cumhuriyeti değil’, ‘özel sektör yatırım yapmak isterse diye hazırlık yapıyoruz’.

Ayrıca açıklamada buğdaydan hiç bahsedilmiyor ancak soya ve ayçiçeğine atıf var. ‘Türkiye bu 2 ürünü büyük oranda ithal ediyor, yeterli arazi olsa bile iklim ve coğrafi koşullar iç talebi karşılamaya yeterli değil’ deniliyor. Anlaşılan Venezuela’da bu iki ürünün üretimi üzerinde duruluyor.

ENERJİ DE GİDECEK

Erdoğan’ın ertelenen ziyaretinin Eylül ayındaki BM Genel Kurul’unun akabinde gerçekleşebileceği ifade ediliyor. Hatta listeye Kolombiya’nın da eklenmesi söz konusu. Ama bundan önce Venezuela’ya bir de enerji heyetinin gitmesi planlanıyor. Çünkü Maduro, Türkiye’yi ülkesindeki petrol ve doğalgaz alanında da yatırıma davet etti.

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Dünya’nın enerji açlığını göz önüne alan ABD 2019 yılından bu yana Venezuela’ya uyguladığı ambargoyu, ABD’li petrol şirketi Chevron’un devam eden muafiyetine, Eni (İtalya) ve Repsol (İspanya) şirketlerine de petrol ve gaz üretimi için tekrar lisans vererek gevşetti. Bu gevşemenin artması ihtimaline hazırlık yapan Maduro da Türkiye’ye ‘gelin siz çıkartın’ diyor. İşte bu yüzden önümüzdeki günlerde önce TPAO ve TPIC’ten bir heyet Venezuela’ya gidecek. Ardından da Enerji Bakanı Fatih Dönmez’in seyahati öngörülüyor.

Şimdi soru şu: Türkiye Venezuela’ya petrol ve gaz için de gitmesin mi?

***

AHMET, KÜLLİYE’DE

Türkiye Venezuela’da enerji de aramasın mı

Suriyeli 17 yaşındaki Ahmet Kanjo, bir sokak röportajında kendisine çevreden gösterilen tepkiler üzerine kullandığı “Ben kimim, ben bir insanım” sözleriyle tanındı. Ahmet’in verdiği bu cevap sosyal medyada kısa sürede #benbirinsanım etiketinin açılmasına neden oldu. Videonun yayılmasından sonra Ahmet’e birçok destek mesajı geldi.

Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu üyesi Mustafa Akış da Ahmet’i ve babası İsmail Kanjo’yu Ankara’ya davet ederek Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ağırladı. Konya milletvekili Orhan Erdem’in de eşlik ettiği ziyarette Akış ve Erdem, Ahmet’e TBMM’yi de gezdirdi. Akış da Ahmet’in sözlerinden etkilenenlerden ama aynı zamanda pek çok kişinin canını sıkan röportaj sırasındaki tavrın Türkiye’deki genel kabulü yansıtmadığını düşünüyor. Akış, “Ahmet’in Türkçesinin çok iyi olması ve kendisini ifade ediş biçimi çok iyiydi, belli ki, algısı çok açık. Bu yönüyle de içimizden birisi olmuş. İnsan olduğumuzu, diğer tüm parametreleri bir kenara bırakarak kavrarsak, aslında bir çok şey çözülüyor” diyor.