Pandemi dönemi boyunca Ankara'da yabancı misyon etkinlikleri içinde belki de en kalabalığı 16 Aralık 2021'de düzenlenen Kazakistan'ın 30. Bağımsızlık Yıl Dönümü resepsiyonuydu. Konukları ilk önce Kazakistan'ın Türkiye'de öğrenim gören askeri öğrencilerinin karşıladığı resepsiyon salonuna, geleneksel kıyafetleri içerisindeki heybetli Kazak Alpleri arasından geçilerek giriliyordu. Geniş salonu hem Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallılar Heyeti Başkanı ve AK Parti Genel Başkanvekili Binali Yıldırım başta olmak üzere tüm siyasi partilerden temsilciler, hem de hemen hemen Ankara'da mukim tüm misyonların temsilcileri doldurmuştu. Salondaki resim, Kazakistan'a hem Türkiye'de, hem de uluslararası düzeyde verilen önemi yansıtıyordu. Fakat o resim, sadece birkaç hafta sonra ülkeden yansıyan fotoğraflarla o kadar çelişiyor ki…
"Zam protestosu" olarak başlayan ve Kazak yetkililere göre artık 'terörist faaliyet' olan olayların ardında, aslında 30 yıllık bir birikimin olduğu belirtiliyor. Bolluğu ve ucuzluğu nedeniyle, otomobilden evdeki ocağa, lambadan ısıtıcıya her şeyin gazla çalıştığı ve neredeyse "sigaranın bile gazla yakıldığı" ülkede, kış aylarının ortasında, plansız şekilde yapılan fiyat artışıyla, aslında cerahatin açığa çıktığı söyleniyor. Sokağa dökülenlerin genel profilinin genç, işsiz erkekler olduğu belirtilirken, gelir adaletsizliği ve yolsuzluk işaret edilen iki temel gerekçe. Ülkede ayak sesleri duyulan tepkileri dindirmek için atılan reform adımlarının yeterince hızlı, etkili ve yeterli olmadığı kaydediliyor. Kazak yetkililere göre ise saptamaların bazıları doğru olsa da, olaylar barışçıl protestonun ötesine geçti ve "terör eylemine" dönüştüğü için "uyarısız vur emrine" kadar dayandı.
Askeri güç alt yapısı var mı?
Uluslararası ölçekte gelinen nokta, bu kez Kazakistan üzerinden Rusya - ABD ve AB ağız dalaşına evrilirken, Türkiye kamuoyunda öne çıkan eleştiri ise Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) ve dolayısıyla "Türk dostları" dururken, Kazakistan'ın neden Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'ne (KGAÖ) başvurduğu ve "Rusları çağırdığı." Elbette bu ittifak içerisinde Ermenistan'ın da bulunuyor olması, Rusya denilince akla Kırım'ın da, Ukrayna'nın da, Gürcistan'ın da gelmesi eleştirileri katmerliyor. "O Ruslar girdikleri topraklardan bir daha çıkmaz" diye başlayan eleştiriler, "Kırım örnek olmadı mı kardeşim?" diyerek sürüyor. Oysa Kazak yetkililere göre, batılıların "Doğu NATO"su olarak tanımladığı KGAÖ, "barış gücü" ve işleri bitince gidecekler. Bu arada TDT üyesi ülkeler açısından KGAÖ benzeri bir "gücün" altyapısının henüz olup olmadığı, teşkilatın kuruluş anlaşması olan 2009 Nahçivan Anlaşması'nın buna ne kadar cevaz verdiği de es geçiliyor.
Geçen hafta ülkesindeki olaylara ilişkin görüşlerini aktardığım Kazakistan'ın Büyükelçisi Abzal Saparbekuly, ülkelerden destek istenmesi için bir anlaşma zemini olması gerektiğini belirterek, "'Kazakistan'ı Rus askerleri işgal ediyormuş'; Rusya askerleri değil ki burada bir koalisyon çerçevesinde hareket ediyoruz. Kazakistan'ın Uzay Üssü'nü Rusya Federasyonu işletiyor, orada Rusya işgali mi var? Tamamiyle farkında olmadan yapılan yorumlar..." demişti. Büyükelçi, konuya özellikle milliyetçi çevrelerin duygusal yaklaştığına vurgu yaparak da, Kazakistan ve Rusya'nın birbirleri içinde karşılıklı olarak ciddi oranda nüfus barındırdığını, Kazakistan'ın en uzun sınırının Rusya ile olduğunu ve en önemli ticari partneri olduğunu hatırlatarak, Rusya'ya dair yorumların kendileri için deyim yerindeyse "destekleyici ve kolaylaştırıcı" olmadığını ima etmişti.
Yorumlardaki üslup sorunu
Görüşmemizden kısa süre sonra büyükelçinin bazı twitter paylaşımlarında, Türkiye kamuoyuna vermeye çalıştığı mesajın artık serzenişe, siteme dönüşmeye başladığını gördüm. Saparbekuly, ülkesinde olayların ardından yas ilan edildiğini duyuran bir paylaşım yapmıştı. Paylaşımın altında iki yorum vardı. Birinde, "Rusları Rusya'ya gönderin en kısa zamanda. Yoksa adlarınız hep hain olarak anılacak", diğerinde ise "Keşke bol keseden konuşana kadar içinde bulunduğunuz örgütten değil de bizden yardım talep etseydiniz. İtiraz etmeden vur emrini Ruslar seve seve yerine getirir. Türk kanını düşmana akıtmakta nedir" yazıyordu. Büyükelçi yorumlar üzerine şöyle yazmıştı; "Ülkemde yas diyorum, bunların yazdığına bak. En azından bir şey yazacaksınız başsağlığı dileyerek yazın." Bir başka paylaşımda ise ülkenin Cumhurbaşkanı Tokayev'in ulusa sesleniş konuşmasını neden Kazakça değil de, Rusça yaptığı sorgulanıyordu.
Büyükelçi'nin twitter hesabında adı şöyle yazar: Abzal Saparbekuly/ Saparbekoğlu. Ortadoğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun. Türkiye'de önce 2003 - 2008'de ataşe, üçüncü katip sıfatlarıyla görev yapmış. 2011 - 2014'te Türk Keneşi Genel Sekreterliği'nde, 2014 - 2017'de bugün TDT adını alan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Genel Sekreter Yardımcılığı yapmıştır. 2017 yılından bu yana da Kazakistan'ın büyükelçisidir. Türkiye'yi çok iyi tanıdığına, çok sevdiğini ve iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesi için canhıraş çalıştığına şahit olduğum bir isimdir. Sitemini iyi okumak gerekir. Ülkenin cumhurbaşkanının Kazakça yerine Rusça konuşması konusunda ise belki şu bilgi okurlara bir fikir verebilir. 30 yıldır bağımsız olan Kazakistan'da Latin alfabesine 2017 yılında geçildi. Başta reklam panoları olmak üzere görsel bilgilerde Rusçanın zorunlu kullanımı ise daha geçen ay kaldırıldı.