Bir önceki pazartesi yazısında Putin Rusya'sının 'yeni - yayılmacılığı'nı anlamak için kitap önerisinde bulunmuştum. Bu pazartesi yazısında ise "Yayılan Rusya değil, NATO, AB ve bunların da azmettiricisi ABD" diyen, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyasi Tarih Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erel Tellal ile uzun sohbetimden bazı notları aktaracağım.
Tellal, 2008'de Gürcistan'da ve 2000’ler süresince Ukrayna'da batının "kıştırtmasıyla" aynı filmin sürekli tekrar ettiğini savunuyor. Gürcistan'ın eski cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili'nin de "ABD'nin gelip yardım edeceği" hatasına düştüğünü belirten Tellal, hem Ukrayna'nın hem de Gürcistan'ın, ne AB'ye ne de NATO'ya üye olamayacağı görüşünde:
"Kim alır Gürcistan’ı. Toprak bütünlüğü yok, hiçbir zaman olmadı. Abhazya ve Güney Osetya hiçbir zaman Gürcistan’ın denetiminde olmadı. Gürcistan diye bir devlet var mı? Var. Devlet başkanı var mı? Var. Ama Abhazya’da ve Güney Osetya’da hiçbir zaman egemen olmadı(...)
Tarihi, masası, oturma düzeni, imza sırası çokça tartışılan ama içeriğine dair sınırlı bilgi olan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni'nin sunumu ve imza töreni karma bir kongreyi andırıyordu. Kalabalığı, televizyon yayın platformları, salondaki renkli ışık düzeni, müziği, altı partinin eski ve mevcut siyasetçilerinin yüzlerindeki sevinç ve bedenlerinden yansıyan enerji ile... Kongrelerde çokça bayrak, flama, slogan olur burada tek eksik belki oydu. Bayrakların yerine, ceketlerin yakalarına iliştirilmiş parti rozetleri vardı sadece. Bir yakada kır at, ötesinde altı ok, bir diğerinde çınar yaprağı.
Sunum platformuna yansıtılmış davetiye örneğinin üzerindeki parti amblemlerini saymazsanız, platformdaki Atatürk ve Türk bayrağı fotoğraflarından başka salonda hiçbir partiyi öne çıkaran ya da geride bırakan bir görsel yoktu. Belli ki etkinliğin tüm hazırlığını üstlenen komite bu konuda azami dikkat sarfetmişti. Liderlerin salona girişinde, oturma düzenlerinde, video mesajlarında, sahneye çıkışlarında da hep
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Türkiye siyaset tarihine post modern darbe olarak geçen 28 Şubat'ın meslek ve imam hatip liseleri üzerinden, eğitim sistemine etkilerini "Bir, ekonomi için önemli olan insan kaynağını yetiştirmez hale geldi. İkincisi, sosyal problemler üremeye başladı. Eğitim sisteminde bıraktığı üçüncü hasar, okullar arasındaki başarı farklarını maksimuma çıkardı. O yıllardan beri şikayet ettiğimiz okullar arası başarı farkları 28 Şubat'ın mirasıdır" diye değerlendirdi. 28 Şubat'ın etkilerinin silinmesi için harcanan emeğe dikkat çeken Özer, "Onlar olmasaydı, bugün eğitimde çok daha farklı noktada olurduk. Mesleki eğitimi toparlamak için yapılan projelerin, emeğin haddi hesabı yok. Hayatlar heba oldu. Yeni yeni toparlanıyor ve kendi rayına girmeye başladı. Su akıyordu meslek liselerine, 28 Şubat o suyu döndürdü, başka yere akmaya başladı. Şimdi tekrar sağlandı. 28 Şubat öncesinden çok daha iyi noktaya geldik" dedi.
Medya temsilcileriyle bir araya gelen Bakan Özer, 28 Şubat'ın eğitim sisteminde yarattığı tahribatı üç
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 21 Şubat akşamı, Ukrayna'nın Lugansk ve Donetsk bölgelerini 'tanındığını' açıkladığı ve akabinde 'tarihi' olarak nitelendirilen konuşmasını yaptığı sıralarda elimde tuttuğum kitabın adı "Rusya'nın Ruhu"ydu. Türk diplomat Turhan Dilmaç'ın 'anektod tarihçiliği' usulünde kaleme aldığı, Rus tarihindeki önemli olay ve kişileri anlattığı çalışmanın, Putin Rusya'sının bugünlerde verdiği nice mesajı anlamlandırmayı kolaylaştıran 'şifre kırıcılık' işlevi de olduğunu söylemeliyim.
Örneğin; Putin, Ukrayna'yı Nazilikle suçlarken kastının Yahudi bir aileden gelen adaşı Volodimir Zelenski'yi değil büyük olasılıkla 1909 doğumlu, 2. Dünya Savaşı sırasında, Nazilerle hem işbirliği yapan, hem de onlarla başı belaya giren Ukrain Milliyetçileri Örgütü'nün lideri Stepan Bandera'ya gönderme yapıyor.
Putin'in 'Nazi' dediği
Dilmaç kitapta 'tartışmalı bir karakter' olarak tanımladığı Banderayı ve ölümüne dair iddiayı aktarırken, bugün de Rusya'nın sık sık batılı devletler tarafından itham edilen bir yönünü
Nur Sultan/KAZAKİSTAN<br<<br>Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu resmi temaslar için geldiği Kazakistan'da bir grup gazeteciye Rusya'nın Ukrayna topraklarındaki askeri harekatını değerlendirdi. Çavuşoğlu'nun Ukrayna ve Rusya ile ilgili değerlendirmeleri özetle şöyle:<br<<br>RUSYA NEREDE DURACAK?: Ukrayna bunu bir işgal olarak tanımlıyor. Ama şimdi Rusya nerede duracak? Dombas bölgesinde askeri harekat için Ukrayna içinde bir güvenlik tedbiri mi aldı, çünkü ilk vurduğu yerler genellikle askeri bölgeler, havaalanları ya da askeri üsler. Stratejik yerleri vurduğunu görüyoruz. Bazı yerlerde telekomünikasyon kulelerini vurduğu da söyleniyor. Kiev havaalanına da bir saldırı oldu. Kırım’a yakın Herson bölgesinde de karadan içeriye girdiği yerler de var. Ama Ukrayna bunu Ukrayna’nın tamamını işgal yönünde bir askeri harekat olarak tanımlıyor.
ÇABAMIZI SÜRDÜRECEĞİZ: Biz tabi bu askeri harekatın hemen durmasını istiyoruz. Dün bu amaçla Cumhurbaşkanımız, Putin ile bir görüşme yaptı.
Altı muhalefet partisi genel başkanının 12 Şubat’taki Ahlatlıbel Zirvesi’ne dair olumlu, olumsuz sarf edilmedik söz, yapılmadık yorum neredeyse kalmadı. Cumhur İttifakı ortaklarının ve altılı masada olmayan diğer siyasi partilerin yaptıkları değerlendirmeleri burada tekrar etmeye gerek yok. En nihayetinde, ‘politika’ yapıyorlar. Dolayısıyla, tespitleri ve benzetmeleri, ortaya attıkları tezler ve iddialar siyaset denilen şeyin sonucu/gereği.
Altı siyasi parti liderinin verdiği bu ilk birliktelik fotoğrafının her birinin kendi tabanına, birbirlerinin tabanlarına, kararsızlara ya da başka bir bloktan kopma arifesindeki seçmenlere ve tüm bunların dışında kalanlara anlattıkları, düşündürdükleri de var. Mesela kimilerine göre, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem konusunda mutabık olduklarını göstermek için bir araya gelen altı lider aynı zamanda Millet İttifakı’nın yeni halinin fotoğrafını verdi.
Gerçekten öyle mi?
CHP’lilere bakarsanız kesinlikle öyle...Ancak teknik açıdan öyle değil. Çünkü bu resmen ilan edilmedi. Belki şöyle
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, engellenmemesi halinde Türkiye'nin çevresinde hemen harekete geçmeye hazır 8 milyonluk bir göç kitlesi olduğunu açıkladı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ankara’da medya kuruluşlarının temsilcileri ile ‘göç buluşması’ gerçekleştirdi. “2011 yılı Suriye iç savaşından itibaren ne yaptığını bilen bir Türkiye var” diyen Soylu, “göç akını biter mi” diye sordu ve “Bizim kanaatimiz yeni başladı” diyerek cevapladı.
Soylu, Göç İdaresi, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü yetkililerinin katılımıyla 2.5 saati aşkın bir sunumla Türkiye’nin göç ile mücadelesini ve göç sürecini nasıl yönettiğini anlattı. Batılı ülkelerin konuya yaklaşımını, “Bu meseleyi Hollywood senaryosunun yapıldığı bir alan olarak değerlendiriyorlar. Onun üzerinde bir kıymet vermiyorlar” sözleriyle anlatan İçişleri Bakanı, Avrupa’nın sorunu çözebilecek yönetim kabiliyetinin de, bir
OYAK, Türkiye'de ilk elektronik para lisansı alan Birleşik Ödeme ve Innovance yatırımlarının ardından, OCR Labs yatırımıyla da kimlik doğrulama sektörüne girdi. OYAK bu şirketlerden üç yılda üç unicorn çıkarmak istiyor.<br><br>LONDRA<br><br>OYAK, 2017'deki dönüşüm kararının ardından beş yılın sonunda teknoloji yatırımlarında üç yılda üç unicorn hedefine odaklandı. Sanayi yatırımlarındaki çeşitliliği teknoloji alanında da sağlamayı hedefleyen OYAK, Türkiye'de ilk elektronik para lisansı alan Birleşik Ödeme ve Innovance yatırımlarının ardından, OCR Labs yatırımıyla da kimlik doğrulama sektörüne girdi. OYAK bu şirketlerden üç unicorn çıkarmak istiyor.
OYAK Finans Sektörü Grup Başkanı Emrah Silav, "Finans ve sigorta teknolojileri alanlarına yaptığımız yatırımlarla küresel değişimi yönetiyoruz. OYAK Grup Sigorta'nın Londra ofisi ile hizmet alanını genişletirken, diğer iştiraki OYAK Portföy'ün girişim sermayesi yatırım fonları üzerinden yaptığımız yatırımlarla da finansal teknoloji ve