Masalımsı dünya: Haftaya bugün siz yeni yılın ilk yazısını okurken, 2018 getirdikleri, götürdükleri, başarıları, başarısızlıkları, kısaca
acı tatlı onlarca anıyla veda etmiş, 2019 ise
yeni hedefler ve başlangıçlarla bir kez daha küllerinden doğuş için kapımızdan içeri ilk adımını atmış olacak.
Ne getirecek ya da götürecek 2019 bilinmez ama herkes umutla bekler her daim yeni yılı.
Bir kez daha listeler hazırlayacağız; ‘yeni yılda yapmak istediklerimiz’,
‘değiştirmek istediklerimiz’ diye. Köşe bucak Türkiye’yi ve dünyayı keşfetmek, yeni insanlar, kültürler tanımak için planlar yapacağız sevdiklerimizle...
Planladıklarımızı başaracağız ya da başaramayacağız ama seneye bugünler yine aynı umutlarla bekliyor olacağız yeni yılı, yine listeler ve planlar yapıyor olacağız yepyeni umutlarla...
İki hafta sonra bugün, 2019’un ilk gününe “Merhaba” diyor olacağız. Ama “Nerede?” derseniz, o sorunun cevabı herkes için farklı. Kimimiz bu diyarlarda kimimizse farklı bir coğrafyada açacak gözlerini yeni yılın ilk gününde... “Farklı bir coğrafya olsun benimki” diyenlerden olup da henüz karar vermemişlerdenseniz, bu yazı sizin için...
Geçtiğimiz hafta gelen sorular arasında ilk sırada “Yılbaşına az kaldı, hâlâ nereye gideceğimize karar veremedik. Ne tavsiye edersiniz?” vardı. Ben de aynı soruyu değerli meslektaşım, Fest Travel’ın Genel Müdürü ve aynı zamanda ATURJET üyesi Zekeriya Şen’e sordum. “Yurt dışı ama yakın olsun” diyenlere Beyrut, “Uzaklara kaçalım” diyenlere Küba, “Vatan topraklarında kalalım” diyenlereyse Eskişehir ve Ayvalık’ı tavsiye etti.
Medeniyetlerin Akdeniz’e açılan kapısı: Beyrut
“Neden Beyrut?”un cevabı basit: Külle-rinden doğan ‘Orta Doğu’nun Paris’...
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Biblos, Baalbek ve Anjar ile, zengin geçmişiyle kültür ve tarih sevenleri, restoranları, kafeleri ve gece hayatıyla yeme-içme ve eğlenceyi sevenleri, kendine çekiyor. Bir avantajı daha var, o da vize derdi olmaması. Her gün 10’a yakın uçuş olan Beyrut sadece 1 saat 45
Zaman… İlk insandan bu yana en değerli şey, her şeyin ilacı, kimi zaman geçmek bilmeyen, kimi zaman bir göz açıp kapamayla biten... İnsanlık, var olduğundan beri ölçer olmuş kendince zamanı. İlk takvimlerin başlangıç ya da bitişleri doğaya, çiçeklerin açmasına, hayvanların doğurmasına, yağmurlara, karlara dayandırılır. Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışıyla da doğa, yerini dini olaylara terk eder. Hz. İsa’nın doğumu, İbraniler’in Mısır’dan çıkışları ya da Hicret, takvimlerin başlangıcıdır artık.
Türkler, kullandıkları 12 hayvanlı takvimde, her yıla bir hayvan adı verir. Sırasıyla sıçan, sığır, pars, tavşan, ejder, yılan, at, koyun, maymun,tavuk, köpek ve domuz derler her bir yıla. Mart ayının 21’inci günü, yeni yılın başlangıcı kabul edilir. Kullanmaya devam etseydik, köpek yılında olacaktık mesela. Sonrasında ‘kameri’, yani ay takvimleri girer hayatımıza, takiben de ‘şemsi’ yani güneş takvimleri. İslamiyet’ten sonra başlangıcı 622, ilk ayı da Muharrem olan Hicri takvimi kullanırız 1840’a kadar, sonrasında 1 Mart’ta başlayan Rumi takvim girer hayatımıza...
1918’e gelindiğindeyse, Gregoryen yani Miladi takvim vardır artık.
Roma Takvimi
Miladi takvim, 16’ncı yüzyılda ortaya çıkar ama
Herkesin düşündüğünün aksine, aralık, Avrupa ülkelerini gezmek için ideal aylardan... Aralıkla birlikte yavaş yavaş karlarla kaplanan Avrupa şehirleri, Noel pazarlarının da açılmasıyla tamamen masalsı bir görünüme bürünüyor. Noel için süslenmiş caddeler, rengarenk vitrinler, yeni yıl şarkıları, tarçınlı zencefilli Noel kurabiyelerinin kokusu ve alınacak onlarca küçük hediye için yapılan listeler, soğuk aralık günlerini ısıtıyor...
Bu hafta Avusturya’dayız. Salzburg ve Tirol’de yerel kıyafetler, Mozart çikolataları,
Vorarlberg’de nakış işleri, Viyana’da meşhur Sacher turtası, Bad Ischl’da Zauner üzümlü ekmeği sizleri bekliyor. Adventmärkte ya da Christkindlmärkte diye adlandırılan Noel pazarları, genel olarak 24 Aralık’a kadar açık. Her eyalet ve şehir, farklı tatlarla deneyimler sunuyor. Avusturya’da kurulan tüm Noel pazarlarının listesini www.christkindlmaerkte.at adresinde bulabilirsiniz. Gelin hep beraber bir göz atalım Avusturya’nın birbirinden çekici Noel pazarlarından bu yıl için seçtiklerime...
VİYANA
Noel zamanı gelince, sayısız Noel pazarı açılır kültür-sanatla yoğurulmuş bu şehrin sokaklarında...
Atlı karıncalar, buz pateni, kar küreleri, yılbaşı süsleri, mumlar, sosisli
Hindistan, dünyanın en büyük yedinci coğrafi alanı, en büyük demokrasisi ve Çin’den sonra en kalabalık ülkesi. Ancak bu masallar ülkesini keşfedebilmek için birkaç kez gitmeniz gerekecek. “Ne zaman gidelim?” diyenlere, kasım-şubat arası,
“Nereden başlayalım keşfe?” diyenlere de masalımsı sarayları, hayat veren şehirleri ve bu ülkeyle ilgili beklentileri karşılayan Racastan olacak cevabım...
Neresi bu Racastan?
Tüm bildiklerinizi unutun, Hindistan farklı bir dünya. Dinin bir yaşam tarzı olduğu, yüzden fazla dilin konuşulduğu, Hinduizm, Budizm, Jainizm ve Sihizm’in doğduğu, farklı etnik kökenlerden gelen yaklaşık 1 milyar 200 milyon kişinin yaşadığı,
29 eyalet ve yedi birlik bölgesine bölünmüş ve Türkiye’nin dört katı kadar bir ülkeden bahsediyoruz.
En büyük eyaletse ülkenin kuzeybatısında yer alan, Türkiye’nin yarısı büyüklüğündeki Racastan, yani ‘Racalar’ın diyarı’. Burası Hindistan’ın en renkli bölgesi, Orta Asya’yı Hindistan’ın güneyine bağlayan, bir rivayete göre dünyadaki tüm Roman halkının geldiği, bol baharatlı yemeklerin diyarı ve dünyanın yedi harikasından biri olan Taj Mahal’in ev sahibi.
Rengarenk toz boyalarla insanların birbirilerini boyadığı şu meşhur Holi Festivali’nin
Geçtiğimiz hafta sonbaharın son ayı geldi yine diyerek, Hindiçin’de kışın pek uğramadığı Kamboçya, Vietnam ve Malezya’ya uzanmıştık. Okurlar sormuş, “Sadece bu üçü mü gidilecekler listesine eklenmeli?” diye... Tabii ki sadece bunlar değil, Tayland, Laos, Myanmar ve Singapur da birbirinden farklı güzellikler sunuyor. 20 güne yayılan bir programla, tüm bu güzellikleri bir geziye sığdırmak da mümkün. Ama bu hafta, Güney Yarımküre’ye Brezilya, Arjantin ve Güney Afrika’ya gidiyoruz.
BREZİLYA
“Hem deniz hem de eğlence olsun ama biraz da kültürümüzü artıralım” diyorsanız, cevap; karnavalları, futbolu ve kumsallarıyla ünlü Rio de Janeiro. Vize istemediği için pasaportunuzu cebinize koyarak kışın ortasında yazı yaşayabilir ve bronz bir tenle dönüp arkadaşlarınızı kıskandırabilirsiniz.
Brezilya’ya geçmişte yaklaşık 125 yıl başkentlik de yapmış olan Rio, 15 milyon nüfusuyla ülkenin en büyük ikinci ve kesinlikle en eğlenceli şehri. Pão de Açúcar, Corcovado, Hz. İsa Heykeli, Tijuca Yağmur Ormanı, Maracana Stadı ve botanik parkı mutlaka görülmesi gereken yerlerden birkaçı...
Gitmişken Feijoada ve Coxinha’nın tadına bakın. Bir geceyi de mutlaka Samba gösterisi için Platforma’ya ayırın.
İstanbul’dan
Sonbaharın son ayı geldi yine. Yapraklar önce kırmızı ve sarının her tonuna büründü, sonra yavaşça vedalaştılar ağaçlarla. Romantik yürüyüşler yapıldı, yapraklarla kaplı orman yollarında. Sonra yavaş yavaş iç dünyamıza çekilmeye başladık, her düşen yaprakla artan hüzün sardı ruhumuzu ve pek de uzakta olmayan kasvetli kış aylarına uydurmaya çalıştık kendimizi...
Oysa tam da bu aylarda, Muson ikliminin hakim olduğu Hindiçin’de yağmursuz aylar başlıyor. Her ne kadar kuzey yarım kürede olsa da kış pek uğramıyor bu diyarlara. Sıcaklıklar bölgeye göre değişse de kasımda 20’nin altına pek düşmüyor, hatta Langkawi’de 35’i buluyor. “Hindiçin neresi?” derseniz, kabaca Hindistan’ın doğusu ve Çin’in güneyi, derim. Myanmar ya da eski adıyla Burma, Laos, Kamboçya, Vietnam, Tayland, Malezya ve Singapur’un olduğu yarımada, diye de eklersem, daha iyi anlaşılır herhalde...
Bir başka kısmındaysa dünyanın, ilkbahar tüm güzelliğiyle geliyor, topraklar yeşille dansa başlarken, çiçekler boy veriyor. Evet, güney yarım küreden bahsediyorum. Brezilya, Arjantin, Güney Afrika, Namibya, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın ilk aklıma gelen yerler...
Bu hafta ‘şimal’ (kuzey)Hindiçin’den seçtiklerimle başlayalım,
Saat 9’u 5 geçiyordu. Mavi gözlerini açtı, başucundaki hekime doğru döndü, bir askerin son bakışıydı, son nefesiydi. Hemen arkasından bir el silah sesi duyuldu. Yaveri Salih Bozok’tu silahını kalbine dayayıp, tetiği çeken. Ata’sını yalnız bırakmak istemiyor, onsuz bir yaşam düşünemiyordu. Ama kurşun kalbini 1-2 milimlik sapmayla sıyırdı.
Tan Gazetesi’nin ilk sayfasındaki yazısında Zekeriya Sertel, “Ölüm denilen zalim kuvvet, içimizden en büyüğümüzü, en çok sevdiğimizi de aldı” diye yazarken; Ulus Gazetesi’nin manşeti, “Kurtarıcını ve en büyük evladını kaybettin. Türk milleti sen sağ ol!” oldu.
Mustafa Kemal’in naaşı 16 Kasım’da ziyarete açıldı. O gün asker, sivil, akademisyen, öğretmen ve öğrenci, Ata’sına veda için gelenler, 150 bini geçti. İkinci gün kuyruk Beşiktaş’a ulaşmıştı.
O kuyruk, o günden beri hiç kısalmadı, milyonlar sel oldu engel tanımadı, Ata’sını ziyaret etti. Her yıl 10 Kasım’da ve tam 80 yıldır saat 9’u 5 geçe ülkede hayat durur oldu onun anısına 1938’den beri... Dünyada eşi benzeri olmadığı şekilde, özgür irade, saygı ve takdirle...
Mustafa Kemal Atatürk’e her sene olduğu gibi bir kez daha yaptığı her şey için teşekkür ediyor ve rahmet diliyorum. Nurlar içinde