Temmuz ayı yurdun dört bir köşesinde düzenlenen, her yaş ve zevke hitap eden birbirinden çekici müzik festivalleriyle dolu... Kuşkusuz bunlar arasında açık ara öne çıkan bu yıl 26’ncısı düzenlenen İstanbul Caz Festivali. Caz seviyorsanız eğer, 18’inde İstanbul’daki son konser sonrası yola çıkıp, 19’unda başlayan Bozcaada Caz Festivali’ne de katılabilirsiniz. Saros Körfezi manzaralı Trakya Fest, Bodrum‘daki Chill-Out veya Antik Tiyatro Konserleri ya da Bale Festivali, İstanbul’daki Electronica, Greenify ve Opera Festivalleri, Kuşadası’nda Gençlik Festivali, Antalya Dreamland bu ayki pek çok etkinlikten sadece bazıları...
Dört bir yanda...
Festival boyunca Esma Sultan Yalısı’ndan Venedik Sarayı’na, Nardis Jazz Club’dan All Saints Moda Kilisesi’ne, Beylikdüzü Yaşam Vadisi Parkı’ndan Sakıp Sabancı Müzesi’ne kadar 27 farklı mekan ev sahipliği yapıyor sanatçılara...
Vitrin: Yerli sanatçılar
Başarılı yerli müzisyen ve toplulukların daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak amacıyla son üç senedir gerçekleştirilen etkinlik, bu yıl 30’dan fazla sanatçı ve topluluğun katılımıyla 3-6 Temmuz tarihleri arasında...
Bu yıl ilk defa gerçekleştirecek Vitrin Turu,
3 Temmuz’da... Tek biletle
Sanata ve kültüre susamışlar için her biri bir vaha olan dünyaca ünlü müzelerimizle, ören yerlerimiz var yurdun dört bir yanında. Sadberk Hanım Müzesi var mesela... Büyükdere’de, Boğaza nazır. Europa Nostra ödüllü.
20 bin eser barındırıyor. Yaban ellerde olsa, önünde kuyruklar oluşur.
Boğaz’a nazır bir diğer muhteşem müzemizse, Emirgan’da, Atlı Köşk’teki Sakıp Sabancı Müzesi...
Geçtiğimiz pazar sabahı değerli dostlarım sevgili Petek ve Dilek ile vatandaşlık görevimizi ifa ettikten sonra, yorgun ruhlarımızı dinginleştirmek için attık kendimizi sessiz ve sakin terasına. Kahvelerimizi Boğaz manzarası eşliğinde yudumladıktan sonra, 5 Haziran’da başlayan ‘Görünenin Ötesinde Osman Hamdi Bey’
sergisini gezdik.
Görünenin ötesinde...
Türk sanat tarihinin en önemli isimlerinden Osman Hamdi Bey’in Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu’nda bulunan altı tablosu üzerinde, Bank of America Merrill Lynch’in, dünya çapında yürüttüğü Sanatı Koruma Projesi kapsamında yapılan çalışmalarda, Osman Hamdi Bey’in resim tekniğinden, eserlerin geçirmiş olduğu restorasyon çalışmalarına kadar, tablolara ait tüm detaylar bilimsel yöntemlerle ortaya çıkarılmış. Bildiğim
Geçtiğimiz haftalarda Efes ve Smyrna’yı anlatmıştık. Sıra geldi Aziz Yuhanna’nın Patmos’ta sürgündeyken gördüğü vizyonları takiben yazdığı mektup-lardan üçüncüsünün adresi olan, Pergamon, yani Bergama’ya...
Büyük ve önemli bir kenttir Pergamon o yıllarda... Büyük İskender’in ölümünden sonra komutanlarından Lysimakhos,
M.Ö. 301’de kenti ele geçirir, hazinesini, Bergama Komutanı olarak atadığı Philetairos’un eder. O da bu hazineyi kullanarak, Pergamon Krallığıı’nı kurar. Kent, dünyanın önemli kültür ve sanat merkezlerinden biri olarak İskenderiye ile rekabet eder . Son kral Attolos ise vasiyetiyle Roma’ya bırakır burayı...
Adı nereden gelir?
İki farklı inanış var. İlki Helenler’den çok daha önce bu bölgede yaşayan Pelasglar ve Luviler’in kent için ‘Parg-a-uma’ adını kullandığı ve bu adın zaman içinde önce Pergamon sonra da Bergama’ya dönüştüğü. Bu isimdeki ‘Perg’, ‘burç, kale’ anlamına gelirken, ‘uma’ ise ‘halk’ anlamına gelmekte. Özetle ‘Parg-a-uma’, ‘kale halkı, kalede yaşayan’ demek.
Diğeriyse Pergamos’un Yunanistan’dan Anadolu’ya gelerek, şehri ele geçirdiği ve kendi adını verdiğidir. “Kimdir bu Pergamos?” derseniz, mitolojiye göre, Achilleus‘un torunu olup babası
Son beş yıldır Avrupa ve denizaşırı ülke vatandaşlarının tamamen siyasi nedenlerden dolayı tatillerinde Türkiye’yi tercih etmemeleri ve onların yerini Orta ve Uzak Doğulu turistlerin almasıyla yabancı ziyaretçi profili değişti. Böylece kültür turlarının yerini ucuz alışveriş almış, müzeleri öksüzleşmiş, Osmanlı-Türk mutfağının seçkin örneklerin sunan lokantalar yerlerini, tavuk döner satan büfelere, Türk musikisinden tınılar yayılan nezih kafeler de yerlerini birer birer ortalığı dumana boğan nargile kafelere bırakmıştı. İstanbul’un limanı sessizleşmiş, tarihi çarsıları pek bir sakinleşmiş, Nuruosmaniye Caddesi’ndeki halıcılar ve kuyumcular kapanmış, tarih boyu uygarlık ve kültür merkezi, iki dünya imparatorluğunun başkenti olmuş Şehr-i İstanbul da hiç hak etmediği bu duruma isyan eder hale gelmişti...
Kruvaziyer turizmi
2019’un ilk aylarında Türkiye’de kruvaziyer turizmi denince akla ilk gelen seyahat acentalarından olan ITS’in yöneticilerinden değerli dostum Mert Dağoğlu ile bir kahve içimi sohbet ettik. Bize katılan ITS Yönetim Kurulu Başkanı Onur Dağoğlu da uzun zamandan bu yana yurt dışında yaptıkları çalışmaların sonuç verdiğini, ilk olarak dünyanın sayılı kruvaziyer
Kuşadası’nda gün kavuşurken, oturdum bir kez daha bayram yazısı yazmak için her zamanki köşeme... Zarife Hanım uzaktan kuyruğunu yalarken beni seyrediyor. “Ne yazalım bu hafta?” diye sordum, “Bana ne soruyorsun?” gibilerinden bir bakıp, kuyruğunu yalamaya devam etti. Baktım Zarife Hanım’dan hayır yok, ustalar neler yazmış vakti zamanında diye dolaşırken, arşivin tozları arasında 1 Birinciteşrin 1942 tarihinde, yani 1 Ekim 1942’de, Şeker Bayramı’na 11 gün kala yazılmış ‘Eski Şeker Bayramı Arefelerinde’ başlıklı köşe yazısına denk geldim, eski İstanbul’un gündelik hayatını anlatan,
İstanbul aşığı 1952’te kaybettiğimiz köşe yazarı Sermet Muhtar Alus’un...
Ve kendisini rahmetle anarak bu bayram günü konuk eyledim yazısından bölümleri, unutulmasın o eski güzel adetler, heyecanlar diye…
Eski Şeker Bayramı Arefelerinde
Eski Şeker Bayramı arefelerinde, Ramazan’ın 20’sinden sonra büyük konaklarda, konak yavrularında, küçük evlerde bayram hazırlıkları başlardı. Kupa arabası hazırlandı mı hanımefendi sağa, gelin varsa sola geçip, kerime ile kâhya kadın karşılarında, haremağası veya başağa arabacının yanında, Beyoğlu Bahçekapı, Sultan Hamamı, Kapalı Çarşıyı devre çıkarlar, kesenin
İsa’nın en genç ve sevdiği havarilerinden Aziz Yuhanna’nın, Patmos’ta sürgündeyken gördüğü vizyonları yazdığı mektuplardan ikincisinin adresi, Smyrna yani bugünkü adıyla, İzmir’di.
İlk mektubun adresi Efes’in yaklaşık 60 km. kuzeyindeki bu zengin liman kenti, Asya’nın tacı, süsü veya mücevheri olarak bilinirdi. Aelius Aristeides’in ‘Smyrna’ya Ağıt’ında dediği gibi,
“Hangi Barbar, Smyrna’nın cazibesi ve ihtişamıyla, uysallaşıp dizginlenemez?
Duyduğunda içi ısınmayan, duyduğunda yüreği hoplamayan
biri var mıdır?”
Kybele’ye, Zeus’a, Afrodit’e ve diğer tanrı ile tanrıçalara yapılmış tapınaklarla süslenmiş Smyrna’da her yıl oyunlar düzenlenir, kütüphanesi, muhteşem tiyatrosu ve korunaklı büyük limanıyla diğer şehirleri gölgesinde bırakırdı. Bilim konusunda da iddialıdır şehir. Şair Homeros, filozoflar Anaksagoras, Arkesilaos, tarihçi Ephoros, hekim Galen ve daha pek çoğunun yolu Smyrna’dan geçer. Herodotos ise İzmir’in bulunduğu coğrafya için, “Dünyanın en güzel iklimi İonia’dadır” der.
5 bin kusur yıllık tarihe sahip bir şehir İzmir ve adıyla ilgili tüm hikayeler tek bir ortak noktada buluşuyor. O da tarih boyunca her daim Smyrna adıyla anıldı. Homeros’a göre adı, Kıbrıs
Geçtiğimiz ay ilk yedi Hristiyan cemaatin Anadolu’da olduğunu yazmış ve “Önümüzdeki haftalarda gezeceğiz sırayla...” demiştik. Bu hafta Efes’le başlıyoruz gezmeye...
Ama önce kısa bir hatırlatma: Aziz Pavlus, yaptığı seyahatlerle Anadolu’da Hristiyanlığın yayılmasında büyük rol oynar, ilk cemaatler oluşur. Sonrasında İsa’nın en genç ve en sevdiği havarilerinden Aziz Yuhanna, Efes’te dini yayarken, Roma İmparatoru Domitianus tarafından Patmos adasına sürgüne gönderilir. Burada gördüğü vizyonlar sonrası tamamı Anadolu’da olan ilk yedi Hristiyan cemaate, sırasıyla Ephesos, Smyrna, Pergamon, Thyateira, Sardes, Philadelphia ve Laodikeia’ya birer mektup yazar. Kimini över, kimilerini de yerer. Mektuplar, İncil’in ikinci bölümü olan Yeni Ahit’in son kısmında yer alır.
Roma’ya açılan kapı
Efes, cemaatine mektup yazılan yedi şehir arasında en önemlisi kabul edilir. Zaten önemli bir yerleşim olan Efes’in, M.Ö. 29 yılında Asya ilinin başkenti olduktan sonra önemi daha da artar. Mektup yazıldığı dönemde şehir, bölgenin sadece en büyük limanı değil, aynı zamanda Roma’ya da açılan kapısı ve doğudan batıya, kuzeyden güneye, ticaretin düğüm noktalarından biriydi.
Meryem Ana evi
Hz. İsa
Uzun zamandır dostlar sitem ediyorlardı, “Şirket gezileri de turizmin bir parçası. Neden bu konuda da bir şeyler yazmıyorsun? Yok mu şirket gezileri ve toplantılar için tavsiye edeceğin makul fiyatlı, zengin içerikli bol eğlenceli destinasyonlar?” diye...
Baktım sayıları artmış, toparlamaya başlamıştım biriken malzemeleri, sevgili Sinem aradı, “Bir kahve içelim” diye... Sinem ise genç nesil turizmcilerden, etkinlik yönetimi ve marka temsilciliği yapan çiçeği burnunda PUB ya da tam adıyla Publicity for Unusual Brands’in kurucusu. PUB daha bir yaşını doldurmadı ama Maçkolik, Super Bowl, Frankfurt’taki Kransberg Şatosu’nun marka temsilciliği ve SEK’in tüketici etkinlikleri derken, son olarak Atina Kongre ve Ziyaretçi Bürosu’yla şehrin Türkiye’de tanıtımını da üstlendi. Atina, M.I.C.E. için inanılmaz seçenekler sunuyor diye söylüyorum yıllardır, onlar da aynısını düşünüp, ACVB ile bu alanda çalışan seyahat acentalarına bir tanıtım gezisi planlamışlar.
Ne demek M.I.C.E. ?
Meetings, Incentives, Conventions and Exhibitions kelimelerinin baş harflerinden oluşturulmuş bir kısaltma M.I.C.E. Türkçe’ye ‘Toplantı, Teşvik Gezileri, Kongreler ve Fuarlar’ olarak çevrilebilir. Turizmin önemli