Aziz Yuhanna’nın yedi mektubundan üçüncüsünü alan cemaat olan Bergama’yı, geçtiğimiz haftalarda detaylıca anlatmıştım.
Sıra geldi dördüncüsü olan Thyateira, yani Akhisar’a... 1930’larda bizim ailenin Makedonya’dan Türkiye’ye göçtüğünde yerleştikleri yeni yurtları olması nedeniyle Akhisar’ın benim için ayrı bir anlam ve önemi var.
Tüm yaz tatillerimde sokaklarını arşınlardım bu ufak ama önemli kentin... Rahmetli dedem Sabri Efendi, hiç sıkılmadan sokak sokak gezdirip, hikayeler anlatırdı, gözlerimi kocaman açarak
dinlediğim...
O günlerden aklımda kalanlar, zaman içinde benim üzerine eklediklerim ve
arşivimdeki notlar bir araya gelince, güzel bir Akhisar yazı dizisi çıkIverdi kendiğinden...
İlk hafta mahşerin dördüncü kilisesi olarak İncil’deki Thyateira’yı anlatacağız. Sonrasındaysa hep içinden geçtiğiniz, köftesine bayıldığınız, zeytinini ya da yağını sofranızdan eksik etmediğiniz, futboldaki başarısını alkışladığınız, bildiğiniz ama esasında
En büyük cami
Mescid-i Haram-Mekke
İslam’ın ilk yıllarında Hicretten sonra 16’ncı aya kadar, kıble Kudüs’teki Mescid-i Aksâ iken Bakara Suresi 144’üncü ayetin gelmesiyle kıble Mescid-i Harâm olur.
İslamiyet’i tebliğ edildiği yerlerden biri olmakla birlikte, Müslümanlar’ın Mescid-i Harâm’da açıkça namaz kılmaya başlamaları, Hz. Ömer’in İslamiyet’i kabul etmesi sonrasıdır. Resûl-i
Ekrem, Mekke’nin fethi sonrası meşhur fetih konuşmasını da burada yapar.
Kur’an-ı Kerim’de
Geçtiğimiz hafta başladığımız Bergama’yı keşfe bu hafta Asklepion ile devam edeceğiz. Antik Dönem’de neredeyse her şey ama özellikle de insan bedeni ve hastalıklar, büyük bir gizemdi. Ve insanoğlu ne zaman açıklayamadığı bir şeyle karşılaşsa yaptığı gibi, bu konuda da her şeyi tanrılara bıraktı. Böylece Yunan mitolojisinde tıp biliminin ve sağlığın tanrısı olarak bilinen ve genellikle çevresini yılan saran bir asa simgelenen Asklepios ortaya çıktı.
Mitolojik tarihi
Thessalia Kralı Phlegyas’ın kızı Koronis, Apollon’dan hamile kalır. Ama sonrasında gönlünü bir Arkadyalı’ya kaptırır. Bu ilişkiyi öğrenen Apollon ise Koronis’i yakarak, öldürmeye karar verir ama oğluna acır. Onu Koronis’in karnından çıkarır ve at adam Kheiron’a verir yetiştirmesi için... Doğayı çok iyi bilen Kheiron, hekimlik ve cerrahlık hakkında ne biliyorsa öğretir Asklepios’a.
Ama zamanla bu yetmez Apollo’nun oğluna ve ölüleri de diriltmenin yollarını aramaya başlar ve sonunda başarır da! Ancak doğanın dengesi bozulduğu için
Pergamon ya da bugünkü adıyla Bergama, eşsiz tarihine, kültüre, sanata ve tıbba yaptığı katkılara, dünyaca ünlü halılarına, Hristiyanlık tarihindeki önemine ve UNESCO Dünya Mirası listesinde olmasına rağmen, hak ettiği yerde olamayan bir kent...
Profesyonel rehberliğe ilk başladığımdan bu yana her daim severek anlattığım Bergama’daydım bu hafta bir kez daha. Hem yedim içtim, eski dostlarla hasret giderdim hem de gelmişken sizler için bir kez daha eşi benzeri olmayan Pergamon Antik Kenti’ni ve dünyanın ilk sağlık merkezlerinden Asklepion’u gezdim. Ortaya iki bölümlük bir yazı dizisi çıktı.
Akropol
Tabelayı takiben Bergama yönüne döner dönmez, muhteşem Akropol, dolayısıyla antik şehir, daha kilometrelerce uzaktan sizi selamlayacak. Akropol tabelalarını takip ederseniz, şehrin içinden geçip, eski Bergama evleriyle süslü dar sokaklardan çıkarak antik kente varmak mümkün.
Antik kent Yukarı, Orta ve Aşağı Kent olarak üç bölüme ayrılıyor. Yukarı kentte sadece asiller, yöneticiler ve benzerleri
Bir ülkenin müzelerine ve ziyaretçilerine bakarak, oranın öğretim ve insan kalitesi hakkında genel bir fikir sahibi olmak mümkün. “Neden?” derseniz, düşünebilme becerisi ve kültür, sadece okullarda kazanılmaz. Müzeler, tarihle bağlantı kurma, düşünmeyi sağlamak için tarihe ve geleceğe ışık tutacak her ne varsa toplar, belgeler, onarır, korur, sergiler ve toplumun kültürünü ve bilincini artırır.
Bugün dünya çapında ünlü pek çok müze, sadece toplumun desteğiyle ayakta duruyor. Bunu kaybetmemek için de müzeler belli aralıklarla sergilerini değiştirir ve, koleksiyonlarını yeniden düzenler. Bununla da yetinmez toplumun her kesiminin ilgisini çekecek programlar ve seminerler düzenler. Araştırmalar yapar, kitaplar yayınlar. Bu da onları güvenilir, ciddi kültür merkezleri daha da önemlisi bilgi kaynakları haline getirir.
“Peki bizde durum ne?” derseniz, genelde mesafeli bir ilişki söz konusu diyebilirim. Bunun ana nedenlerinden birinin, müzelerde çocukların ilgisini
Yaz geldi mi dostlar genelde, “Ege mi, Akdeniz mi?” diye sorarlar. Ben de “Ege” derim her daim... Yurdum insanı, yıllardan beri tatil dendiğinde Ege kıyılarını tercih eder ve en güzel koylarında mavi yolculuğa çıkar. Ünlü coğrafyacı Strabon, “Tanrı, çok sevdiği kulunu uzun ömürlü olması için Datça’ya gönderir” derken, tarihçi Herodot, Bodrum’un dünyanın en güzel gökyüzüne ve en iyi iklimine sahip olduğunu yazar. Konu tarih ve arkeoloji olduğunda da Ege kıyıları neredeyse rakipsizdir. Yunan mitolojindeki olaylara ev sahipliği yapar, adım başı bir antik kent çıkar karşınıza... Hristiyanlığın ilk yedi cemaati de buradadır, Meryem Ana’nın son yıllarını geçirdiği evde. Sanatın da merkezidir bu topraklar yüzyıllar boyu... Tüm antik kentlerin tiyatrolarla süslenmiş olması, sanat dendi mi akla ilk gelen iki kentin Teos ve Afrodisias’ın burada olması, bir tesadüf değildir.
Sanatçılar Birliği Merkezi
Ülkemizde pek bilinmese de Teos, uluslararası arkeoloji literatüründe adı çok
Dünyanın en güzel tatil bölgelerinin başında, Akdeniz geliyor. Muhteşem doğası, zengin tarihi, turkuaz suları ve kumsallarıyla, tüm dünyanın tercihi... Tüm bu nedenlerden dolayı da kültür turları, kum-deniz-güneş tatili ya da kruvaziyer turları dendiğinde, liste başında yer alıyor. Akdeniz’in en çok turist çeken bölgelerinde ilk sıradaysa, doğudan batıya yayılmış birbirinden güzel
adaları geliyor.
Anketler der ki...
Dünyanın önemli turizm dergilerinden Travel and Leisure, her yıl ‘En İyiler’i belirlemek için okuyucuları arasında bir anket yapar. Bu sıralamada sahip oldukları tarihi miras, doğa, yeme-içme seçenekleri, plajlar, sundukları aktiviteler ve misafirperverlik gibi kriterlere göre seçilen adalar da var. ‘Avrupa’nın
En Güzel 15 Adası’nın 11’i,
‘Dünyanın En Güzel 15 Adası’nın ise dördü Akdeniz’de...
Haydi gelin dünyanın en güzel denizinde yer alan bu birbirinden çekici adalar arasında Akdeniz’de
Geçtiğimiz hafta “Temmuzda müziğe doyacağız” diyerek, ülkemizdeki müzik festivallerini yazmıştık.
Bu hafta da Avrupa’daki önemli müzik festivallerine bir göz attık. Her ne kadar caz ağırlıkta gözükse de, son yıllarda neredeyse tüm caz festivalleri sadece klasik cazla sınırlı kalmayıp, herkesin hoşuna giden tınılar bulduğu organizasyonlar haline geldi. Böyle olunca da ziyaretçi sayıları da arttı doğal olarak... İşte temmuz ayında müziğin peşinde olanlar için seçtiklerimiz.
Danimarka
Avrupa’nın en iyilerinden kabul edilen festival her yıl 100’den fazla mekanda bin 200’ün üzerinde konsere ev sahipliği yapıyor. Kopenhag’ın 1950’lerden itibaren Avrupa’nın önemli caz merkezlerinden biri haline gelmesinin arkasında, Dexter Gordon, Stan Getz, Ben Webster, Stuff Smith, Ed Thigpen, Thad Jones ve Kenny Drew gibi önemli cazcıların bu şehre yerleşmeleri var. Alex Riel, Niels-Henning, Orsted Pedersen ve Palle Mikkelborg gibi Danimarkalı caz sanatçılarının çıkışı da bu döneme denk geliyor.
1964’te başlayıp, 1979’da kurumsallaşan festival, her yıl temmuzun ilk cuma günü başlayıp 10 gün sürüyor. Bu yıl ise 5-14 Temmuz tarihleri arasında, Marcus Miller, Gladys Knight, Joshua Redman ve