Bu topraklarda nefes alabiliyor, özgürce yaşayabiliyor, ibadet edebiliyor, doğudan batıya, kuzeyden güneye gezebiliyor, iç ve dış düşmanlara rağmen her daim adım adım hedeflerimize ilerleyebiliyorsak, bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onunla aynı idealleri paylaşan onbaşısından paşasına kadar tüm silah arkadaşlarına borçlu olduğumuzu unutmamalıyız.
7 Ocak 1921/26 Rebiyülahir 1339
Karahisarlı Seyfi Çavuş, yoğun ateş sonrası sessizliğinde kutudaki boş kovanlardan birini yavaşça aldı, sarı metalinin üzerine özenle üzerinde, “Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4. alay. 2. tabur.
Geçtiğimiz hafta yazdığım gibi, bayramda Yenişakran’da Afacan Gençlik Evi’nde eski dostlarla beraberdim. İlk günü akşam yemeği sonrası, GHD’nin çalışma kamplarını, ilk rehberlik tecrübelerimi kazandığım kültür gezilerini yâd ederken, Ali Ağabey “Aigai’ye gittin mi sen?” diye soruverdi. “Henüz kısmet olmadı kendisiyle müşerref olmak” diye başlamıştım ki, “O zaman yarın sabah gideriz, müşerref olursunuz” deyince, ertesi günün programı da kendiliğinden ortaya çıkıverdi.
Toprağın altından tarih fışkıran bir coğrafya güzel yurdum. Sadece İzmir çevresinde onlarca antik kent, yerleşim, kutsal alan ve kale var. Aigai bunlardan sadece biri ve ne yazık ki bu muhteşem kent, Efes ve Bergama gibi iki ünlü kentle aynı coğrafya da olma talihsizliğine uğramış durumda.
Lidya bölgesinden Aiolis kıyılarına uzanan en önemli vadilerden birini kontrol eden Aigai, bugün Yuntdağı olarak bilinen Antik Dönem’deki adıyla Aspordene üzerinde kurulmuş bir dağ kenti. Bugüne kadar kazılarda MÖ 8’inci y&uum
Daha bayram başlamadan bizim kasabadaki araç sayısı hızla artmaya başlayınca, Kuşadası’ndan kaçmaya karar vermiştim ki, lise yıllarındayken turizmle tanışmama vesile olan Gençtur’un patronu sevgili Ali Ağabey’in “Gençtur ekibi olarak Afacan’da buluşuyoruz” mesajı geldi. Herkes yurdumun güneyine varmak için trafikte debelenirken, emektar dört tekerim ve ben, onlara inat kuzeye Yenişakran’a doğru düştük yollara... Hildegard Knef’in o muhteşem buğulu sesiyle eşlik ettiği 1.5 saatin sonunda Afacan’a varmış ve kendimi Ege’nin serin sularına bırakmıştım bile.
Afacan Gençlik Evi
Berlinli ve İstanbullu gönüllülerin yaşama geçirdiği ‘Umverteilen! Stiftung für eine, solidarische Welt’ adında vakfa ait, kâr amacı gütmeyen bir projenin ürünü Afacan. İzmir’in yaklaşık bir saat kuzeyinde, Bergama’yla Aliağa arasında yer alan Yenişakran koyundaki tesis, Gönüllü Hizmetler Derneği yani GHD’nin de pek çok programına evsahipliği yapmakta.
Bayramdan önce dünyanın farklı yerlerindeki yer altı şehirlerini konuk eylemiştik Seyyah-ı Alem’de... Bu hafta ise yurt içinden yerleri ağırlayacağız. İlerleyen haftalarda ise İstanbul’un yer altını keşfedeceğiz... İnsanlar var olduklarından bu yana güven içinde yaşamak ilk öncelikleri olur. Dini, politik, ekonomik ya da doğal afetler nedeniyle, sahip olduklarını ama daha çok hayatlarını korumak adına yer altına çekilip, burada yarattıkları mekanlarda sürdürürler yaşamlarını zaman zaman.
Her bir köşesi yüzyıllar boyu farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan Anadolu’nun altı da farklı değil. Doğusundan batısına kadar her köşesinde bir kısmı dünyaca meşhur, bir kısmı sadece bölge insanınca bilinen, kimi elimizden alınır korkusuyla kimseyle paylaşılmamış, kimi ufak kimi devasa yüzlerce yer altı yerleşimi var.
Kapadokya lider
‘Bugün ne yazayım?’ diye düşünürken, aklıma masanın üstünde dersler için biriktirdiğim yazılar geldi. Ne var ne yok diye karıştırırken, Şeyh-ül Muharririn Burhan Felek’in 1972 yılı Kurban Bayramı yazısının küpürüne denk gelince, “Fazla düşünmeye gerek yok” deyip, yazıdan seçtiğim kısımları aşağıda sizler için topladım. Tamamını okumak isterseniz, Milliyet arşivinde mevcut...
Dini tarafı
Kurban Bayramı’nın önce dini tarafına bir bakalım. Zilhicce ayının 10’uncu günü Kurban Bayramı’dır. Dört gündür. Zilhicce ayı Arabi senenin son ayıdır. Tarihimize, âdetlerimize girmiş bir takvim olan ve adına Türkler’in Arabi, takvimcilerin Hicri dedikleri ayları Arapça ve Türkçe isimleriyle aşağıya yazalım da bilmeyenler öğrensin…
Muharrem: Aşure ayı
Safer: Sefer
Rabiül-evvel: Büyük Mevlid
Rabiül-âhir:
Geçtiğimiz hafta arzın merkezine inen doğal yollar olan mağaralardan bahsetmiştik. Kimi sadece birkaç metre, kimiyse kilometrelerce olan bu doğal yolların yanı sıra bir de insan yapımı yollar var arzın merkezine ya da mitolojik bir anlatımla Hades’in ülkesine giden...
Düşmanlardan saklanmak, kimseye görünmeden yolculuk, askeri başarı ya da kaçış gibi farklı nedenlerle inşa edilen bu tüneller, yer altı şehirleri ya da geçitler, dünyanın pek çok şehrinin altını kaplamakta yüzyıllardır. Kimilerinin nasıl, ne zaman ve ne için yapıldığı bilinirken, pek çoğunun gizemi hâlâ çözülememiş durumda. Bu hafta yurt dışından, ilerleyen günlerdeyse yurt içinden yerleri konuk edeceğiz Seyyah-ı Alem’de. Unutmadan, İstanbul’un yer altını da keşfe çıkacağız yaz bitmeden...
Berlin-Almanya
Berlin’in altında bir kısmı Nazi dönemi, bir kısmı ise soğuk savaş döneminden kalma onlarca tünel, cadde ve bina mevcut. II. Dünya Savaşı’nda tahrip edilen Humboldthain ve Friedrichshain uçaksavar kuleleri, Berlin Olimpiyat Stadı,
Kıymetini nedense bir türlü bilemediğimiz yurdum, inanılmaz güzelliklere sahip. Tarih deseniz, her köşesi bir başka uygarlık, bir başka hikaye. Hititler de burada, Helenler de, Sümerler de, Truva da... İki imparatorluğa, Roma’ya ve Osmanlı’ya başkentlik yapmış Konstantiniye de burada, Amazonlar’ın başkenti Themiskyra da. Peygamberler diyarıdır Anadolu. Kur’an-ı Kerim’de adı geçen 25 peygamberden üçünün mezarı Diyarbakır’dadır mesela. Hristiyan inancında önemli yer tutan Mahşerin Yedi Kilisesi, Meryem Ana’nın evi, Hagia Sophia da bu topraklarda, Pagan dünyanın en önemli tapınağı Artemision da. Doğanın da cömert davrandığı bu topraklar, bitki açısından Orta Doğu’nun, hayvan açısından Avrupa’nın en zenginidir.
Mağara cenneti Türkiye...
Toprağın üstü değil, altı da zengin bu topraklarda. Sahip olduğu söylenen yaklaşık 40 bin mağarayla adeta bir cennet güzel yurdum. Bu mağara gezme işi pek de yeni değil, çok eskilere dayanıyor esasında. Mağaralar ile ilgili ilk kayıtlardan biri tam 3 bin 100 yıl öncesinden, Asur
Okurlar sormuş, “Neden yurt dışıyla ilgili yazılar azaldı?” diye... Nedeni malum, öncelikle pek çok ülkenin sınırları hâlâ kapalı, belirsizlik nedeniyle tur operatörleri de programlarını iptal etmekte. Eh bir de maliyetlerdeki artış ve uçak yolculuklarını çekilmez hale getiren önlemler var. Durum böyle olunca da güzel yurdumun güzel köşelerine odaklanmak, en doğru tercih bu yıl için...
Unuttuğumuz tatil şekli
Yeni normal kavramıyla tatiller de şekil değiştirdi artık. Lüks tatil köyleri yerine, doğayla bütünleşen, kalabalıktan uzak, izole ve sosyal mesafeli küçük oteller, mavi yolculuk ya da kamp alanları gözde bu yaz. Bu arada daha önce pek de tercih edilmeyen karavanla tatile olan talepte de bir patlama söz konusu... Karavan üreticileri araç yetiştiremezken, kiralık karavan bulmak da zorlaştı.
Rotaları...
Talep olmadığı için kapanan kamping alanları ve karavanlara uygulanan inanılmaz yüksek vergiler nedeniyle karavanla tatil yapmak, ülkem sınırları içinde tam bir eziyete dönüşmüştü.