Doğa bilimcileri; ‘Deniz, kendinden alınanı mutlaka geri alır’ der. Yani, siz onu dolgu yaparak küçültürseniz, doğa gün gelir hepsini geri ister. Bu kural değişmez, er-geç hesap görülür.
Hafta içinde Trabzon Akyazı spor kompleksi ile ilgili korkutucu bir rapor açıklandı. Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertan Gökalp ve Harita Yüksek Mühendisi Fırat Altıntaş imzalı, ‘Şenol Güneş Spor Kompleksi Yüzey Deformasyonu İzlenmesi’ başlığını taşıyan makale, Avrupa Uzay Ajansı Sentinel-1 uydusundan alınan verilere göre stadın bulunduğu bölgede yer yer çökmelerin olduğunu ortaya koydu.
Maalesef üzerinde durulmadı, yeterince konuşulmadı, tehlikenin büyüklüğü göz ardı edildi.
Bilim insanları özetle şunu diyor; “Denizin üzerindeki bu alan santim santim batıyor!”
Proje gündeme geldiğinde, aynı kaygıyı taşıyanlar olarak defalarca yazmıştık. Denizi doldurup tesis yapacağınıza, Avni Aker Stadı’nı tıpkı İnönü ve Şükrü Saraçoğlu gibi yeniden inşaa
Trabzonspor’un karşısında son beş sınavını kazanmış, formda, moralli ve iştahı açılmış bir Kasımpaşa vardı. Dün de aynı istek, hırs ve oyun disiplini ile mücadele etti. Bu çıkışın niçin övgü aldığı ortada. Bakmayın kazanamadığına, çok önemli fırsatlar kaçırdı, tabii en az bir puanı da. Sami Uğurlu’yu kutlamak gerek. İsteyen, bu gelişime mucize diyebilir. Bir teknik direktörün böylesi bir değişime imza atması asla küçümsenemez.
Hep söylüyorum, kolay takım kalmadı. Altta, zirvede, ortada; hedefler farklı olsa da, herkes kendi göbeğini kesmeye çalışıyor. Ligin kalan bölümünde sürpriz kelimesini unutalım.
Trabzonspor’un bu sezon oynadığı en sıkıntılı maçlardan biri oldu. Kazandı kazanmasına ama, özellikle son bölümde savaşçı kimliğini sahaya yansıtmasa, şampiyonluk yolunda darbe yiyebilirdi. Ve hemen ekleyeyim, Kasımpaşa baskının dozunu artırdığında Abdullah Avcı’nın kritik hamleleri gelmese, böylesi bir direnç ortaya çıkamazdı.
Neden mi? Önce kötülerden başlayayım.
Teknik direktörlüğünü Jose Mourinho’nun yaptığı İtalya Seri A kulüplerinden Roma, Video Asistan Hakemliği ile ilgili müthiş bir çalışma başlatmış.
VAR’da kararların nasıl ve ne zaman alınması gerektiği, mevcut kurallar ve düzenlemelerin futbolcular ile teknik heyet tarafından daha iyi anlaşılması için, eski hakemlerden Gianpaolo Calvarese’li maaşlı çalışan olarak işe alınmış.
Federasyonla, hakemlerle veya kurullarla kavga etmek yerine “İşimizi doğru yapalım, gerisi sistemin sorunu” demiş.
Ya biz?.. Oyun kurallarını su gibi ezberledik ya. Şimdi de üç sezondur VAR ile yatıp kalkıyoruz.
Hepimiz uzmanız. En doğrusunu biliriz. Ahkam keser, hakemin kellesini alır, gerekirse MHK’yi değiştirir, federasyonu tehdit ederiz.
“Neyimiz eksik, daha fazlasını nasıl öğrenebiliriz, aman mahçup olmayalım” gibi kaygılarımız yok.
Kulüp başkanından teknik direktörüne, yorumcusundan futbolcusuna, işin kitabını yazarız. Neyi yedirebilirsek?..
Dersem, kaç kişi karşı çıkar?..
Galatasaray taraftarı, Beşiktaş’a gönül vermiş bir futbolsever veya bir Fenerbahçeli, hâlâ takımlarının şampiyon olabileceğini düşünüyor olabilir mi?
Aradaki puan farkının kapanacağına inananlar var mıdır acaba?
Bir mucize gerçekleşmezse, Trabzonspor kalan 15 haftada elindeki avantajı değerlendirecek motivasyona, morale, kadro yapısına ve desteğe sahip.
Neden Anadolu’dan söz ettim? Çünkü Karadeniz ekibini yakalayabilecek tek takım Konyaspor kaldı. Maç eksiği ile nefesi liderin ensesinde olmasa bile tehdit edebilecek konumda.
Diyelim ki ertelenen karşılaşmayı kazandı. Fark altı puana iner. Futbol bu; iki hafta sonra deplasmanda Trabzonspor’u yenerse, arada üç puan kalır! Sonrası tufan...
İsteyen istediği senaryoyu yazabilir. Lakin böyle bir olasılığın yaşanması da mümkün. Konyaspor’un varlığı ve emeği inkâr edilemez, saygı duyulur.
Koşullar ve takımların konumları ne olursa olsun, sonucu kestirilemeyecek maçlar vardır. Ligde can çekişen bir Galatasaray ve liderliğini perçinlemek isteyen Trabzonspor arasındaki mücadele gibi.
Son haftalarda dikkat çekmeye çalışıyorum, tepki alıyorum. Trabzonspor geriden gelmeyi alışkanlık haline getirdi. Bu çok önemli bir avantaj. Lakin doğru kullanmak gerek.
Şampiyonluğa oynayan takımın ruh hali nasıl olur? Uçar, kaçar, yakalar, atar. Karadeniz ekibi acayip bir rehavet içinde idi. Dün akşam bunu yıktı mı? Hayır. Son bölümü saymıyorum, ne yaptı da kazandı? İnancını yitirmedi, vazgeçmedi ve hep kazanmayı istedi.
Bu arada unutmayalım. Ligin ilk yarısındaki Trabzonspor ile son altı haftadaki takım arasındaki farkı göremeyen sadece biz miyiz? Abdullah Avcı tehlikenin ayak seslerini işitmiyor mu?
Hücum organizasyonu zayıf. Orta alan yol geçen hanı olmuş. Takım savunması evlere şenlik. Kaleci Uğurcan olmasa? Nicedir halleri. “Kazandık ama hakkımızla” diyebiliyor mu? Ya Uğurcan olmasa? Tüm bunlar bir araya gelince mi “eze eze geliyoruz”
1987 yılında Merkez Hakem Kurulu başkanlığına atanan rahmetli Halim Çorbalı ile yaptığım röportajda öne çıkan mesaj şu idi; "Ateşten bir gömlek giydim, ya başarır ya yanarım."
O günlerde de ortalık toz duman, kulüpler hakemlerden şikayetçi, Türkiye Futbol Federasyonu sıkıntılı idi. Aradan tam 35 yıl geçti. Çorbalı’dan sonra 22 kez MHK başkanı değişti. 16 farklı isim, değişik dönemlerde “ateşten gömleği” giydi. Kiminin kolu yandı, kiminin eli. Aralıksız 3 yıl kimse o koltukta oturamadı.
Peki; bugüne dönersek, neyin farklı olduğunu görüyoruz? Gerçekçi davranırsak hiçbir şey! Aynı tas aynı hamam. Kimseyi memnun edemeyen kurullar, eleştirilerin odağından kurtulamayan hakemler ve tartışmaya dahil edilen Video Asistan Hakemliği.Bir nesil heba oldu!
Düşünün, 35 yılda neler yapılabilirdi? İşe sıfırdan başlansa, doğru bir sistem kurulsa, uzun vadeli planlarla çözümler üretilse, yepyeni bir hakem nesline sahip olabilir, günü kurtarma kolaycılığından vazgeçerdik.
Peki biz hangi yolu tercih ettik? MHK başkanlığı
Bakıyorum; sosyal medya, yazılı ve görsel basında sezon bitmiş, Trabzonspor şimdiden şampiyon ilan edilmiş.
Bu tarz yorumların en çok Abdullah Avcı’yı rahatsız ettiğini düşünüyorum.
Nasıl etmesin ki? İnsanlar bordo-mavili ekibin rakipleri olarak üç büyükleri kıstas alıyor, aradaki puan farkının kapanamayacağını düşünüyorlar. Lig dört takımdan ibaretmiş gibi. Diğerleri figüran!
Daha 16 hafta var. Kimse pes etmiş değil. Üstelik duraklama dönemine girmiş bir Trabzonspor portresi var karşımızda.
Konyaspor liderin ensesinde. Alanyaspor beni unutmayın diyor. Başakşehirspor maç eksiği ile potansiyel tehlike.
Dikkate almadıkları Fenerbahçe ve Beşiktaş ise çıkışta. Bu köprünün altından çok sular akar.
Trabzonspor’u rehavete sürükleme dışında anlam taşımayan senaryoların iyi niyetinden şüpheliyim doğrusu.
Bazı gerçekler sinsice gizleniyor bazen. Örneğin, Trabzonspor’un erken sayılacak bir süreçte rakipleriyle arasına koyduğu puan farkı. Örneğin camianın şimdiden dillendirdiği zafer şarkıları. Medyanın bordo-mavili takımı ilk yarı bitmeden şampiyon ilan etmesi.
Oysa Trabzonspor bu sezon ilk yenilgisini tattığı Antalyaspor maçından bu yana görmezden gelinen bir gerilim içinde. Futbol ve oyun olarak kendisini geliştirmesi gerekirken, göstere göstere gelen bir tehlikeye doğru sürükleniyor. Antalyaspor maçı dahil dün geceye dek 6 sınavda 7 puan yitirdi. Şimdi 9’a çıktı. Kazandığı karşılaşmalarda dahi zorlanmaya başladı. Sezon başındaki coşku ve enerji giderek azalıyor.
Belki rakiplerinin bordo-mavili takımı çözmeye başlaması, belki zihinsel ve fiziksel yorgunluk, belki önemli oyuncuların sakatlığı, çokça da kilit isimlerin form düşüklüğü. Adına na derseniz deyin.
Trabzonspor niçin bu kadar transfer yaptı? Hedefi olan şampiyonluğa ulaşmak için. Geniş kadronun amacı bu. Lakin kulübede oturmayı alışkanlık haline getirenlerin