Koca sezon bir yana, bu maçın Trabzonspor açısından çok farklı anlamı vardı. Karagümrük’ü yenerse, tatlı bir heyacanla Fenerbahçe ve Konyaspor’un yitireceği puanları beklemek, yılların özleminin sonlanması demekti. Başkanından yönetimine, teknik direktöründen futbolcusuna, kulüp çalışanından taraftarına “şampiyon olduk” diye haykırmak, onca emeğin ödülünü almak demekti. Ve herkes sabırsızlanıyordu.
Lakin futbol bu... Her maçın kendi içinde bir hikayesi ve zorluğu var. Artık kimse üç puanı çantada keklik göremiyor. Mücadele eden, fırsatları değerlendiren kazançlı çıkıyor. Dört maçlık galibiyet özlemi bu gerçeğin ta kendisi... Sanıyorum baskı konusunda bazı problemler yaşıyor Karadeniz ekibi. Bir an önce bunu çözmeli.
Akyazı Stadı’nda her zamanki gibi süper bir atmosfer vardı ama, Trabzonspor takımı son haftalarda taraftarın coşkusuna ayak uyduramıyor. Bazı önemli oyunculardaki düşüş bunun nedenlerinden biri olabilir. Örneğin; Visca ve
Abdullah Avcı “kum saatini” tam 8 hafta önce çevirmiş ve “zaman artık lehimize işlemeye başladı” mesajı vermişti.
Beşiktaş beraberliğinden sonra ilk kez bu denli iddialı görmüştük Avcı’yı; “Biz şampiyon oluyoruz” cümlesi, puan farkının verdiği rahatlıktan çok, oyuncu grubuna duyduğu güven ve hedefe inancın net ifadesi idi.
Haksız değildi deneyimli teknik direktör. Hakkını verelim, onun raporları ve yönetimin desteği ile ligin en geniş, en verimli ve kaliteli kadrosunu kurdu Trabzonspor. Avcı’nın yerinde kim olmak istemez ki? Lakin oyuncularının da sorumluluğunu taşıması gerek. “Biz elimizden geleni yaptık” demek kabul görmüyor. Kusura bakmasınlar, banka kredisinin de faizi var. Dün gece “önemli oyuncuları yok” denen lider yine “tam takım” çıktı” sahaya. Aradaki puan farkına aldanmayın; şampiyon olduk” psikolojisi çok tehlikelidir. Bu yanılgı; kimya, fizik, biyoloji, matematik masada ne varsa bozar.
Gaziantep deplasmanında istekli olmasına karşın, istediklerini yapamayan bir Trabzonspor vardı.
Pandeminin yoğun dönemlerinde, Ankara dışında, Temelli- Macun’da sığındığımız 94 haneli bir köyümüz vardı.
Şehirden kaçan geliyordu. Bu vesile ile güzel dostluklar oluştu, mevcutlar sağlamlaştı.
Bunlardan biri de köyümüzün “ağır abisi” İbrahim Yoğurtçuoğlu idi.
2020’nin sonbahar ayları; bahçedeki söğütün altına oturmuş sohbet ediyorduk. İbrahim abi iyi Fenerbahçelidir. Konu futbola geldi. Sonra da TFF Başkanı Nihat Özdemir’e.
“Sanıyorum Nihat bırakacak” dedi.
Yaşıtlar ve başkanı yakından tanıyan, sık görüştüğü bir kankası var. Adı bende kalsın, o anlatmış İbrahim abiye...
Bakın, 1.5 yıl öncesinden söz ediyorum.
Sıra dışı bir sezon yaşıyoruz. Trabzonspor’un açık ara önde götürdüğü ve şampiyonluğunu ilan etmesi için geri sayıma geçtiği bir lig. Kent, haftalar öncesinden zaferi kutmamaya başlamış ve parmak hesabı ile mutlu sona ulaşacağı günleri yazıyor defterine.
Ne muhteşem bir maç önü idi. Trabzonspor’un efsane hocaları Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer ve aralarında olası şampiyonluğa adını yazdıracak meslektaşları Abdullah Avcı’nın portleri. Tüyleri diken diken eden bir tablo idi.
Ya gerçekler? Futbolda işler farklı. Hele rehavete kapılır isen tamamen değişir her şey. Dün gece Beşiktaş’ın yeni hocası ve ön görülmesi güç planları ile karşılaştı Trabzonspor. Üst düzey bir mücadele vardı.
Pozisyon derseniz, akılda kalan, Djaniny’nin altı pas içinde ayağının kayıp kaleye vuramadığı top ve Vida’nın kafa vuruşunda Uğurcan’ın kritik müdahalesi idi. İkinci yarının uzatma dakikalarında direkten dönen o top.
Abdullah hoca orta sahada tüm yükü Siopis’e yükleyince
Sene 1993. Aylardan mayıs. Tüm dünyanın gözüne perde inen Bosna savaşı yaşanıyor. Binlerce çocuk ve insan katliama uğruyor.
Türkiye askeri yardımlarının dışında bir hamle daha yapıyor. Amaç, Bosna’daki sporcuları tahliye etmek.
Niye seçildiğimi hâlâ bilmiyorum. Gururla söylüyorum dedem Sarayova’lı idi, o topraklara gitmek gurur verdi bana.
Milliyet gazetesinden ben, Hürriyet’ten meslektaşım Serdar Uluer, operasyona tanıklık için davet ediliyoruz.
Sabaha karşı Esenboğa havaalanındayız. Yanımızda sadece fotoğraf makineleri ve kişisel eşyalarımız var.
Kimliklerimiz sorgulanıyor, üzerimize çelik yelekler giydiriliyor, kurşun geçirmez miğferler veriliyor ve 200 kişiyi alabilecek askeri kargo uçağına biniyoruz.
Yaklaşık 3 saat süren bir yolculuktan sonra Bosna havaalanına iniyoruz. İstihbarata göre, bir saat sonra aralarında yaralı da olan 150 civarında sporcuyu alıp, Türkiye’ye döneceğiz.
Can güvenliğimiz için dışarı çıkmamıza izin verilmiyor. Sadece kuyruk kapısı açılıyor ve hasarlı alanın fotoğraflarını çekiyo
Türk futbol tarihinin en “acımasız” hakem operasyonunun üzerinden 20 gün geçti.
Bazıları “operasyon” sözcüğünü beğenmiyormuş. Doğrusu “gençleştirme ve performans değerlendirmesi” imiş.
Kararı Federasyon ve bazı kulüpler değil, bizzat Merkez Hakem Kurulu vermiş. İnanan beri gelsin. Herkes her şeyi biliyor. Hatta daha fazlasını!
Gerekçesi dürüstçe açıklanmadığı için en katı vicdanları dahi rahatsız eden bu uygulamaya karşın, adı geçen hakem ve gözlemciler Tahkim Kurulu’na başvurdu. Çoğunun avukatı aynı, birlikte hareket ediyorlar. Tahkim’de yüz yüze duruşma istiyorlar.
Aman haa... Kimse virüsü bahane etmesin. Statlarda on binlerce insanın tıkış tıkış, maskesiz maç izlemesine izin verenler, duruşma odasında 3-5 kişinin biraraya gelmesinden rahatsız olmamalı.
Kimler hatırlanacak?
Üstelik yüzleşmek iyidir, korkmayın. “Hakim” konumundaki kurul başkanı ve üyeleri, önlerine konan kağıda bağlı kalmak yerine, o insanların gözlerinin içine bakabilmeli. Hissettiklerini,
Futbolda duygusallığa yer yok. Örneklerini geçmişte yaşadık. İki kentin komşu olması, gerçekleri değiştirmiyor. Ortada ciddi hedefler varsa, kimse babasını tanımaz. Herkes işine bakar...
Çaykur Rizespor’un küme düşme hattından uzaklaşmak için mutlaka kazanması gereken, Trabzonspor’un şampiyonluğa bir adım daha yaklaşmak adına üç puana ihtiyaç duyduğu bir doksan dakika idi.
Hesap kitap cebimizde dursun, Rize’deki hava koşulları da dikkate alındığında, ağırlaşan saha zemininde hiçbir sonucun sürpriz sayılamayacağı bir maçtı.
Nitekim ilerleyen dakikalarda kar yağışının yoğunlaşması, iki takım için de her şeyi güçleştirdi. Bu koşullarda ne oyun planı kalır ne taktik. Fiziken güçlü olanın ayakta duracağı, hata yapanın ise bedel ödeyeceği bir mücadeleye dönüştü maç.
Top kontrolü mümkün değil, bireysel yetenekleri kullanma şansınız yok, ama şansa ihtiyacınız var.
Trabzonspor ilk yarıda Visca ve Djaniny ile iki net pozisyon yakaladı, gole çeviremedi. Bu bölümde Nwakaeme’nin devreye girmesi
Maç öncesi rakip takım analizlerinin ne kadar önemli olduğunu dün akşam bir kez daha gördük. Skor ayrı, o skorun nasıl oluştuğu farklı. Bu her teknik direktör ve ekibi için geçerli.
Göztepe de, Trabzonspor deplasmanına dersini çalışarak gelmiş. İlk yarıda gördük. Ev sahibi ekibin orta alandaki en etkili oyuncusu Hamsik’in yokluğunda Siopis-Berat ikilisinin üzerine giderek bu bölgeyi çok adamla kontrol etmeyi planladı. Bir de Visca ve Nwakaeme’nin kullandığı kanatları doğru kapatınca, ilk yarım saatte Trabzonspor’un hücum gücü ciddi anlamda sekteye uğradı. Bir-iki denemenin dışında kayda değer pozisyon üretemedi.
Buna karşın Göztepe’nin orta alandaki baskısı ve çizgiden başlayan ataklarındaki hüneri, gol sinyallerini vermeye başladı. Nitekim 31. dakikada Halil, hızının verdiği avantajla Denswil’i geçti ve klas bir vuruşla takımını öne geçirdi.
Trabzonspor bu sezon çok önemli bir meziyet geliştirdi. Aleyhine dönen skora çabuk reaksiyon göstermesi, pek çok maçı