Ligin altıncı haftasında kader maçı olur mu? İşler kötü gidiyorsa olur. Hem Trabzonspor, hem de son dönemlerde sorgulanmaya başlanan teknik direktörü Abdullah Avcı için öyle bir mücadele olacaktı Adana Demirspor sınavı. Oysa daha dört ay önce, takım gönüllerin şampiyonu, hocası baş tacı idi. Bir başka gerçek ise sahip olduğun unvanları korumak. Uzaklaşırsan, eleştirilirsin. Yaptıklarına değil, yapamadıklarına bakar insanlar.
Bakın bir şey anımsatacağım; Abdullah Avcı Trabzonspor’da göreve geldiğinde ilk koyduğu teşhis ne idi? Kolay gol yiyen ekip hüviyetinden uzaklaşmak. Başardı mı? Taraftara sıkıcı gelse de evet.
Ya bugün? Daha 10. dakikada 25 metreden, baraj bile kuramadan yenen golün açıklaması hangi taktik ile açıklanabilir? Ya ikinci gol. Evlere şenlikti. Son dakika sayısı tam bir skandal. Dahasına dilim varmıyor. Haa bu arada hücum etmeyi de beceremiyorsan, elbette içinde adının geçtiği cümleleri sindireceksin hocam. Bu takım Trabzonspor mu?
Trabzonspor oyuncu kalitesi olarak ligin en şanslı ekiplerinden biri. Yetenekli
Futbolda transfer dönemi perşembe günü bitti. İyi ki de bitti. Hani tüm yıl serbest bırakılsa, bizim kulüpler hızını alamayacak ve akşam pazarında olduğu gibi çürük çarık ne varsa toplayacaklardı.
Kimse “değirmenin suyu nereden geliyor?” diye sorgulamıyor. Karşılıksız para basan Merkez Bankaları gibi harcadıkça harcıyorlar. Görmüyorlar ki cep delik cepken delik.
Kontrol mekanizması zaten yok. Futbol Federasyonu kulüpler ne buyurursa yapıyor. Harcama limitleri artırılıyor, finansal fair-play kuralları hiçe sayılıyor. UEFA ise Demokles’in kılıcını çıkarmış, sallamaya hazırlanıyor.
Beyler bir de sıkılmadan “Spor kulüpleri yasasının” ertelenmesini talep ediyor. Neden? Çünkü kabak başlarına patlayacak. Borçlardan sorumlu tutulacaklar. Sonunda hapis bile var.
Geçenlerde Gençlik ve Spor Müdürü Mehmet Baykan’a sordum; “Kesinlikle ertelenmesi söz konusu değil. 2008 yılından beri uğraşıyoruz. Geri adım olmaz” dedi. Umutlanan kulüp başkanlarına duyurulur, hevesiniz kursağınızda kalmasın.
Bir
Şampiyonlar Ligi hayali bitince rotayı UEFA Avrupa Ligi’ne çeviren Trabzonspor için iyi bir başlangıç yapmak önemliydi. İlk rakip ise Ferencvaros idi. Macaristan futbolu uluslararası platformda eski günlerini arasa da, Ferencvaros kendi liginde beşte beş yapan lider bir takım. Geçen sezonun da açık ara şampiyonu. Bir özelliği de çok gol atıp, başarılı savunma kurgusu ile kalesini kapatması. İlk bakışta böyle bir rakiple deplasmanda oynamanın zorluğu, beraberliğin iyi bir sonuç olacağı anlamına geliyordu. Onu bile bulamadık. Yenilgi ile gardımız düştü.
Hesapta olmayan çok şey yaşandı ilk dakikalarda. Kötü başladık, golü erken yedik. Savunma derinliğini kaybettik, bedeli ağır oldu. Bu kadar ucuz olmamalı idi.
Ardından rakip on kişi kalınca umutlandık. Eşitlik sayısını ararken, bir top kaybı ve basit bir organizasyondan ikinci golü gördük. Tam bir şok.
İlk yarı bitmeden bir şansımız olabilirdi, Gomez sahneye çıktı ve maça ortak olmaya çalıştı temsilcimiz.
Savunmada Hugo tercihi Abdullah Avcı’ya ait. Vebali de hakeza. Lakin bu takımın en
Trabzonspor ligde aldığı sonuçlarla zirvede değil ama Süper Lig’in transfer lideri olduğu kesin. Başkan Ahmet Ağaoğlu taraftarı memnun etmeyen sonuçlardan sonra vitesi öyle yükseltti ki, rakiplerinin hızına yetişmesi kolay olmayacak.
Umarım limitlerin aşılması, bordo-mavili kulübü sıkı sıkıya bağlı kaldığını iddia ettiği mali disiplinden uzaklaştırmaz. Gemiler yakıldı, dönüşü zor.
Ya işin saha tarafı? Karadeniz ekibi son iki haftada ve Avrupa kulvarında camiayı mutlu edecek sonuçlardan uzak kaldı. Ümraniyespor maçı bir dönüm noktası ve yeni başlangıç olabilirdi. Teknik direktör Abdullah Avcı için de hem kadro, hem oyun planları açısından beyaz bir sayfa anlamına gelebilirdi. Bunun adı “yeniden yapılanma” ise, sanki biraz geç kalındı. Kum saati çalışmaya başladı bile!
Hocanın yedeklerinden ayrı bir takım kurma lüksü var artık. Taraftarın ise şikayet değil, sonuca odaklı performans beklentisi hakeza.
***
Süper Lig’e yeni çıkan ekiplerin işi zor olmuştur. Ama şunu samimi söyleyeyim; Ümraniyespor ilk dört
Ligin henüz başı, ama sezonun ilk büyük maçıydı. Dolayısıyla hem Trabzonspor hem Galatasaray açısından bir prestij mücadelesiydi.
Bordo-mavili ekibin geçen haftaki Antalyaspor yenilgisi ve Şampiyonlar Ligi travmasından sonra nasıl bir performans göstereceği merak edilirken, Galatasaray’ın yeni yapılanması ve yıldız transferleriyle hangi noktaya geldiğini test etmek adına ciddi bir sınavdı.
Trabzonspor adına sonuç sevindirici değil elbette. Daha kötüsü olabilirdi ev sahibi adına. Galatasaray kazanmaya yakın, pozisyon bulan taraf idi. Özellikle ikinci yarıdaki mahkum oyunu ile Trabzonspor puanı kurtardı diyebiliriz.
Trabzonspor hafta içi tempolu bir Kopenhag maçı oynadıktan sonra elbette tedbirli bir oyun planı uygulayacaktı. Bana Abdullah Avcı’nın ilk dönemlerini anımsattı. İyi savunma yap, topun rakipte kalmasına izin ver, hızla hücumda fırsat bulursan değerlendir. Bu bir anlamda tuzaktı. Aynı zamanda risk almak demekti. Bu tehlikeyi göze aldı deneyimli hoca. Buna rağmen Mertens’in yakaladığı en net pozisyonda, son vuruş yetersizliği ve genç kaleci
Türk futbolunun en kırılgan, en korumasız, en çok eleştirilen halkası hakemlerdir kuşkusuz.
Dolayısıyla futbolu yönetenlerin de en özenli olması gereken konuların başında hakemler gelir.
İyi niyetinden ve faydalı işler yapma isteğinden şüphe etmesem de, TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi ve ekibinin hakem camiasına karşı fazla hassas (!) olduğunu düşünüyorum.
Evet; TFF uzun zamandır tek kuruş zam görmeyen hakem ve gözlemcileri rahatlatacak kararlar aldı. Bu onlara sınıf atlatmadı, beş yıl önceki seviyesine getirdi.
Karşılığında ne istedi federasyon? Hakemlerden adaletli olmalarını... Diğer taraftan da garipsediğim uygulamalar yaptı.
Bir; hakemlerden mal beyanı talep etti.
İki; hakemlerin sabıka kaydını sorguladı.
Şampiyonlar Ligi yolundaki son viraj öncesi Trabzon kentinde tansiyon hayli yüksekti. Bordo-mavili taraftarın üst düzey motivasyonunun iki farklı sonucu olabilirdi. Sahaya pozitif yansırsa ateşleyici güç, tersi yaşanırsa, sıkıntılı bir hale dönüşebilirdi. Aklı selim kazandı. Evet gruplara kalmak inanılmaz bir kazançtı. Ama neticede futbol bu. İyi olan, daha az hata yapan, son dakikaya dek mücadele edenin turu geçmesi normaldi. İlk maçın rakibe sağladığı avantajı da unutmamak gerek.
Trabzonspor’u müthiş mücadelesi için kutluyorum, ama Türk futbolunu bu eleme prangasına mahkum edenleri de gerekli yerlere havale ediyorum.
***
Abdullah Avcı’nın geçen haftaki maçtaki bireysel hataları kabul edilemez bulduğunun kanıtı, sahaya sürdüğü kadro oldu. Kopenhag teknik direktörü Jess Thorup’un niyeti belliydi. Golü bulup, deyim yerindeyse üzerine yatmak. İşin içine biraz da sertlik katıp Trabzonspor’u frenlemeyi düşünmüştü. Cornelius’a da en az iki kişi ile önlem alıp işimizi zorlaştırmayı
İyi takım olmak, büyük takım olmak, hazır takım olmak, mücadele ettiğin her kulvarda ciddi sorumluluk yükler. Trabzonspor da bu örneklerden biri. Maalesef sezonun şampiyonu olmak, büyük bir maddi gelir elde etmek anlamına gelen UEFA Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan gitmesine yetmedi. Dün geceki futbola bakınca endişe etmemek mümkün değil. Dolayısıyla iyi başladığı Türkiye Süper Ligi’ndeki başarısını sürdürmesi, çarşamba günü Kopenhag ile oynayacağı rövanş maçı öncesi moral anlamında önemli idi.
Antalyaspor sıradan bir rakip değildi. Ciddi bir tokat yedi Avrupa sınavı öncesi. Hem de ders niteliğinde oldu. Aradaki fark şunu gösterdi; teknik direktör düzeyinde boynuz kulağı geçiyormuş dedirtti bize? Değil mi Abdullah hocam!
Öncelikle şunun altını çizeyim; Antalyaspor sistem takımı. Haddini de biliyor, yapabileceklerini de. Aldığı galibiyeti kimse küçümseyemez. Her anlamda üstün ve akılcı bir futbol sergiledi. Hep kazanma isteği vardı. Evet; futbolda rakibi tahlil etmek önemli. Bunu kimin daha iyi