1934 yılında anayasa değişikliği yaparak kadına seçme ve seçilme hakkı veren bir ülkeyiz. Gelin görün ki, bugün kadın cinayetleri ve şiddet ile anılıyoruz. Gerçekten üzücü bir durum.
Perşembe akşamı televizyonun karşısına geçerken Almanya- Kosta Rika maçını değil, müsabakanın kadın hakemi Stephanie Frappart ve yardımcılarını izlemekti amacım. Katar’daki Dünya Kupası’nda tarihe geçen Fransız kadın hakem, erkek meslektaşlarına taş çıkardı adeta. Yolu açık, belki final yönetemez ama hemcinslerinin neler yapabileceğini kanıtlamak adına mükemmel bir performans sergiledi. FIFA Başkanı Gianni Infantino’yu kutluyorum.
Gelelim bize... FIFA kokartlı dört kadın hakemimiz var. Ancak öyle bir talimat yapmışız ki, en üst düzey iki ligde maç yönetmeleri mümkün değil. Duvarı çekmişiz önlerine. Gidin alt liglerde ve amatör kümelerde, yani kumda oynayın demişiz. Her şey göstermelik.
Futbol Federasyonu Başkanı Sayın Mehmet Büyükekşi’ye sesleniyorum. Kadına verdiğiniz değeri biliyorum. Gerek
Halter, dünyada esamesi okunmayan bir spor dalı haline geldi. Oysa on sene öncesine kadar olimpiyatların en gözde branşı, dünya şampiyonalarının heyecanı idi.
Türkiye açısından da çok önemliydi. Naim Süleymanoğlu'nun dönemin Bulgar zulmünden kaçıp ülkemize gelmesi büyük yankı uyandırmış, ardından çok değerli sporcuların ay-yıldızlı formayı giymesine vesile olmuştu. Bunlardan biri de Halil Mutlu idi.
Gazetecilik yaşamımın en keyifli, en gururlu dönemlerinde halter milli takımımız ile uluslararası müsabakalarda kazandığımız başarılar yazılıdır.
Niye anlattım bunları? Uluslararası Olimpiyat Komitesi 2028 olimpiyatından itibaren halteri organizasyon dışında bırakacak. Lakin ne Naim, ne Halil, ne de onlarla aynı podyumda toz yutan, rekabet eden diğer ülke sporcuları unutulacak.
Hangisi tarihe geçer?
Yazının başlığı "fotoğrafların öyküsü." İlkine tanıklık ettim. Türk halterinin unutulmaz başkanı Arif Nusret Say'ın adının verildiği ve yüzlerce anı barındıran
milli takım salonu idi. 2000 Sidney olimpiyatı öncesi iki sporcumuzla röportaj yapmak
Yarın Katar’da Dünya Kupası başlayacak. Yüz milyonlarca insanın gözü bu futbol organizasyonunda olacak.
Turnuvaya sayılı saatler kala ilginç detaylar da gündeme geliyor. Bunlardan birini İngiliz Daily Exprees gazetesi haber yapmış. Habere göre, Katar devleti tribünler boş kalmasın diye Pakistan’dan günlük on dolara gönüllü futbolseverler kiralamış. Otel masrafları ve üç öğün yemek dahilmiş.
En vahim iddia ise yine bir gazeteci Amjad Taha tarafından ortaya atıldı. Yalanlanmayan haberde Katar-Ekvador açılış maçı öncesi bir iş insanı aracılığı ile Ekvador’dan sekiz oyuncuya kaybetmeleri için 7.4 milyon dolar rüşvet teklif edildiği belirtilmiş.
Paranın gözü kör olsun. 2.9 milyonluk nüfusunun çoğunluğunu düşük gelirli göçmen işçiler ile diğer çalışanların oluşturduğu körfez ülkesi, dünyanın en önemli futbol turnuvasına ev sahipliği yaparken, petrol ve doğal gaz rezervleriyle edindiği serveti nasıl kullanıyor gördünüz mü?
Statların yapımı sırasında
Malum, Dünya Kupasını es geçen ülkeler arasındayız. Amaç, Avrupa şampiyonası grup elemeleri öncesi A Milli Takımın kişilik kazanması ve sistem kurgusunu oluşturmasıydı elbette. Tartışılan ve eleştirilen teknik direktör Stefan Kuntz açısından da önemli bir sınavdı aslında. Soru şu; günlük başarılarla övünmeyi alışkanlık haline getirmiş bir takım mı izleyeceğiz, yoksa uzun vadeli yatırımlar mı?İskoçya karşısında mazeretsiz bir kadro vardı Kuntz’un elinde. Yaş ve deneyim itibarıyla bakarsak, belki birkaç küçük dokunuş hariç orta vadede bu oyuncu grubuyla yola devam edeceğiz.Skordan bağımsız söylüyorum; İskoçya küçümsenecek bir rakip değildi. Ama biz iki farklı yarı oynadık. İlk yarıda hem savunma hem hücum anlamında kontrolü elimizde tuttuk. İlk andan itibaren Hakan Çalhanoğlu ile üç yoklamamız oldu, kaleciyi geçemedik. 18. dakikada bir duran top organizasyonunda Ozan Kabak’ın kafa vuruşunda top direği buldu. Aynı Ozan bu kez 40. dakikada öyle güzel yükseldi ki İskoçya kalecisi
Önce Ankaragücü’den söz etmeliyim. Futbolumuzun en köklü kulüplerinden biri. Büyük başarılar da yaşadı, büyük badireler de atlattı. Takımın konumu ne olursa olsun, Türkiye’nin en cefakar taraftarı ona ait. Dolayısıyla böyle bir camianın, bulunduğu yeri hak etmediğini düşünüyorum. Dün akşam Trabzonspor’a karşı dik durdu, pes etmedi, direndi, kazanmaya yaklaştı. Ömer Erdoğan hoca sadece kendini değil, takımı da geliştiriyor. Bir Ankaralı olarak umutluyum.
Ve Trabzonspor. Evet Bakasetas ve Trezeguet gibi iki önemli oyuncudan eksik olmak bir dezavantaj. Lakin bunca transfer niye yapıldı? Kadrodakiler diğerlerini ikame etsinler diye.
Maçın geneline bakıyorum; çıkarın Hamsik’i, vasat bir takım görüntüsünde idi. Doğru dürüst şut yok, orta yok, yaratıcılık yok, coşku yok.
Gol beklentisi şansa kalmış adeta. Bu tarzdan memnun olan var mı? Psikolojik üstünlük yok artık.
Bu arada uzatma anlarında kaleci Uğurcan’ın hayati kurtarışı olmasa ne konuşuyorduk acaba?
Yakın geçmişlerini biliyoruz. Yusuf Yazıcı ve
Futbolda her kulvarın ayrı bir önemi var. Dolayısıyla hepsine aynı şekilde motive olmak kolay değil. Trabzonspor, Avrupa’da istediği sonuçları alamadı. O defter bir süreliğine rafa kalktı.
Lige dönersek; gerçek hedef burası... Bıraktığı yerden devam etmesi için Konyaspor’u yenmek zorunda idi. Bu tarz geçişlerde futboldan çok, skor önemlidir. Maçı ilk yarısındaki iki penaltı golüne kimse kılıf aramasın. İkisi de tartışmasız doğru kararlardı. Önce Adil, sonra Michalak izlesin pozisyonları... Ya sonrası? Tam bir facia. At ama bu kadar kolay yeme... Trabzonspor kazanmak adına çok şey yapamadı. Farkı yakalıyorsun. Ya onrası? Trabzonsor aksıyor, topallıyor, kötü gidiyor.
Abdullah Avcı, son Ferencvaros maçından farklı bir kadro tercihi yaptı dün akşam. Hüseyin sağ, Denswil sol bekte görev aldı. Risk mi idi? Hücum anlamında yetersiz kalsalar da, Hugo ve Bartra onların açıklarını kapatmaya çalıştı. Ama o kadar eksiği var ki... Hele ilk yarının uzatma dakikalarında Mame Diouf’a o öldürücü vuruşu yaptırmak yakışmadı.
Türk futbolunda bir yıldız adayı daha doğuyor. Adı; Arda Güler.
Yetenekli, zeki, hırslı ve gencecik. Yolu çok uzun. Kariyerine Avrupa’da devam etmesine kesin gözüyle bakıyor herkes.
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jorge Jesus’un himayesinde kısa zamanda büyük aşama kaydeden Arda, şimdiden yurt dışında önemli kulüplerin radarına girmiş durumda.
Onu izlerken Arda Turan geliyor aklıma. Çıkarmaya çalışıyorum beynimden. Benzetmek istemiyorum. Kaderi aynı olmasın diyorum.
Galatasaray’da başlayıp İspanya’nın deve dişi gibi takımlarında devam eden, ancak bir o kadar da çalkantılı geçen futbol yaşamında şan, şöhret ve paranın ağırlığını kaldıramamıştı Arda Turan. Öyküsü de hazin bitti.
Arda Güler pırıl pırıl bir genç. Yiyeceği fırın dolusu ekmek var. Dikkate alması gereken iyi ve kötü örnekler var. Dahası onu izlerken keyif alan milyonlarca insan var. Kimseyi senden mahrum bırakma Arda.
Sindire sindire oku
Bir deyim vardır bizde; “Kendi göbeğini keseceksin.” Elin Macarı, Fransızı, Sırbı anlamaz. Onlar işine odaklanır. Aslına bakarsanız bizim de kendi göbeğimizi kesecek halimiz kalmamıştı son Kızılyıldız yenilgisinden sonra. Avrupa ligine devam edebilmek için önce Ferencvaros’u yenmemiz, sonra Monaco- Kızılyıldız maçının berabere bitmesini bekleyecektik. İpler Trabzonspor’un elinde değildi ve bir mucize gerekiyordu. İşi mucizeye bırakırsan, üzülürsün. Nitekim öyle oldu. Kazandık ama tokadı yedik.
Bedenlerin sahada, kulakların Fransa’da olduğu maçı oynamak kolay değildi. Çok çalıştık. Keşke pisi pisine yenildiğimiz maçlarda da aynı iştah ve istekte olabilseydik. Hele deplasmanda on kişi kalmış Ferencvaros’a yenilmek var ya. Eski defterleri açmanın anlamı yok ama, neler yitirdiğimizi görmek açısından hatırlatmak gerekiyor. Belki ders çıkaran olur.
Gelelim dün akşama. Henüz 7. dakikada Bakasetas’ın müthiş golüyle öne geçtik. Umutlandık. Trabzonspor’u son dönemlerde bu kadar organize