Ne diyor Ankaragücü Başkanı Ahmet Gökçek basın toplantısında;
“Takılıp kaldığımız konu Hikmet Karaman’ın alacağı para değil. Verilen yetkilerdir. Öyle bir sözleşme ki, bir tek kulübü satma yetkisi yok.”
Gökçek toplantıdan sonra medya mensuplarına sözleşmeyi dağıtıyor.
Koşullarını artık cümle alem biliyor.
Gökçek’in takılıp kaldığı yer, Karaman’ın sınırsız Business Class uçak bileti, telefon parası, konakladığı otel, bineceği araba ve teknik konulardaki yetkileri.
Gökçek yönetimi ile Karaman arasındaki husumet iki sezon öncesine dayanıyor. Karaman’ın, Ankaraspor’un başındayken, Gaziantep ile 1-1 berabere kalınan maç sonrası kovulmaya kadar giden çıkışını unutmayan Ahmet Gökçek bezdirme politikasının düğmesine basıyor
Bakmayın Ankaragücü Teknik Direktörü Hikmet Karaman ile Başkan Ahmet Gökçek’in bir hafta önce gülücükler dağıtarak birbirlerine doğum günü pastası yedirdiği fotoğraftaki mutluluk görüntüsüne.
Riya, entrika, intikam, hesaplaşma, tekmili bir aradaydı Gökçek’in 33. yaş kutlamasının ardında.
Peki bu kadar kısa sürede ne değişti? Ne oldu da Gökçek kılıcını çekip Karaman ile yollarını ayırmaya karar verdi?
Aslında kavga bugünün sorunu, sorun da Karaman’ın sözleşmesi değil. Husumet iki sezon öncesine dayanıyor. O dönem Karaman, Ankaraspor’un başında. Gökçek de gizli başkan ve futbol şube sorumlusu. 24. haftada Gaziantep maçı oynanıyor. İlk yarı Ankaraspor’un 1-0 üstünlüğü ile sona eriyor. Karaman iki oyuncusuna “Isının, 75.dakikada oyuna alacağım” talimatı veriyor.
İkinci yarı başlıyor. Rakip bastırıyor. Karaman, De Nigris’i çıkarıp Özer’i sahaya sürüyor. Isının dediği Eren ve Murat Tosun bekliyor. Dakika 82’yi gösterirken, bu
Yönetim istifa etse ne olur? Teknik direktöre yol verilse ne değişir? Ya da devre arasında Fatih Tekke dönse neyi düzeltebilir?
Maç günü Trabzon kentindeki sessizlik akşamki felaketin habercisi gibiydi.
Geçmiş yılların coşkusundan, heyecanından eser yoktu sokaklarda.
Keza tribünler de öyle. Garip bir atmosfer, futbol kokmayan bir hava vardı Trabzon’da.
Sıradan bir müsabaka değil, Beşiktaş maçına aitti bu izlenimler.
O daha 22 yaşında. Galatasaray gibi büyük bir camianın takım kaptanlığı unvanını taşıyor.
Gelin görün ki, üstlendiği sorumluluk performansına olumsuz yansıyor.
Eski Arda olamadığı için eleştiriliyor.
Hırçın tavırları tartışılıyor.
Genç oyuncu gözle görülür bir moral bozukluğu yaşıyor.
Takımının kazandığı maçlarda bile gol sevincini dilediği gibi paylaşamıyor.
Peki Türk futbolunun bu nadide yeteneğine niçin Galatasaray takımı kaptanlığı veriliyor?
Bu bir rastlantı olabilir mi? Sanmıyorum. Geçen haftaki olaylı derbi maçında görev yapan isimlere ve bölgelerine bir bakalım;
Gözlemci Yavuz Karaozan... İzmir’li... İzmirli MHK Başkanı Oğuz Sarvan’ın has adamı.
Akreditasyon ve Güvenlik temsilcisi Kemal Özbek... İzmirli... Sarvan’ın iyi dostu.
FIFA kıdemli yardımcı hakem Serkan Gençerler... İzmirli... Sarvan’ın en güvendiği öğrencilerinden biri!
Ve gelelim Keita’nın o meşhur pet su bardağını görevli olduğunu (!) sanıp teslim ettiği Fatih Tanfer’e.
Tanfer, Temsilciler Kurulu Başkan vekili... İzmirli... Sarvan’ın yakın arkadaşlarından biri.
Üstelik kurulun o maç için atadığı iki temsilciden biri değil.
Son altı maçta kalesinde gol görmeyen Kayserispor karşısına tek forvetle çıkmak tam bir çılgınlık. Üstelik kendi evinde ve mutlak kazanmak gereken bir mücadelede bunu yapıyorsan o teknik direktöre ya korkak derler ya da maceraperest.
Hugo Broos belki de kendi kaderini belirleyecek böyle bir maçta gol umudunu Gökhan’a bağlamanın ne kadar yanlış bir karar olduğunu gördüğünde skor çoktan konuk ekip lehine değişmişti bile. Rakip kaleye ilk gidişinde savunmanın kademe hatasını affetmeyen Kayserispor’un Makakula ile bulduğu gol, Avni Aker’in tribünlerinde soğuk duş etkisi yaparken, Broos’u da adeta kendine getirdi.
Belçikalı hoca daha maçın 27. dakikasında Yattara ve Engin’i kenara alıp forveti Umut, orta sahayı ise Selçuk ile takviye ederek maç içindeki en olumlu hamlesini yaptı. Kafalarda ise “ Oyuna niçin böyle başlamadı?” sorusunu bıraktı.
O dakikaya kadar sahada yürüyen Yattara’nın çıkışı Gineli’nin umursamaz tavırlarına isyan eden takım arkadaşlarını ateşledi. Selçuk ise Trabzonspor’a yasal doping oldu. Tecrübeli oyuncunun girişiyle orta alanın yükünü omuzlayan Colman daha serbest oynamaya başladı ve bu tarzın ne kadar yararlı olduğu ilerleyen bölümde net bir şekilde görüldü.
Ma
Artık isteyen taraftar başkanına, teknik direktörüne veya futbolcusuna dilediği gibi sövebilir.
Ağız dolusu küfür edebilir.
Hatta kendi aralarında kavga edip tribünleri birbirine katabilir.
Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu’nun önceki gün verdiği karardan sonra bunların tümü serbest.
Neydi Tahkim’in küfürü adeta legalleştiren kararı?
Beşiktaş - Denizlispor maçını anımsayın.
Siyah - beyazlı taraftarlar Başkan Yıldırım Demirören’e maç boyunca küfür etmiş, çirkin ve kötü tezahürat karşılaşmanın temsilcileri tarafından rapor edilmiş, Disiplin Kurulu da Beşiktaş kulübüne 40 bin lira para cezası kesmişti.
Sabri gibi ofansif yönü kuvvetli ve Keita gibi süratli iki adamın karşısında sağlam bir blokunuz yoksa o bölgeyi hallaç pamuğu gibi atarlar.
Nitekim Gabriç ile Cale bu ikili karşısında hem fiziken, hem teknik o kadar yetersiz kaldı ki; Galatasaray’ın maç boyunca gol olan ve gol kokan tüm pozisyonları Trabzonspor’un bu topal kanadından başladı.
Tehlike “Geliyorum” diye bas bağırırken Bross ne yaptı? Olup biteni seyrederken, Ferhat’ı kulübede unuttu. Yenen dört golden sonra bile Cale- Gabriç ikilisine dokunmayı aklından geçirmedi.
Galatasaray gibi bir takım karşısında, üstelik deplasmanda, oynatmayan takım görüntüsüne bürünürseniz, sevimsiz olmakla kalmaz, puanı aslanın ağzından almak için ekstra bir efor göstermeniz gerekir. Bunu da yapamıyorsanız şansınızın yaver gitmesi şarttır. Örneğin, Umut’u tek forvet bırakıp, onu gole yaklaştıracak damarlara kan yollamazsanız, sizi ancak bir şans sayısı kendinize getirebilir. Tıpkı Ceyhun’un serbest atışında topun savunmaya çarpıp Tayfun’un önüne düşmesi, genç oyuncunun da takımını soyunma odasına ateşleyerek göndermesi gibi.
Nitekim ikinci yarıyla birlikte daha canlı, istekli bir Trabzon vardı sahada. O ana kadar yapmadıklarını