Bazı maçlar vardır, görevini yapmayan futbolcu yok dersiniz. Hele rakip, Galatasaray gibi, çok yönlü oynayabilen ve skoru her an değiştirebilecek yeteneklere sahip bir takım ise, ekip ruhu daha da önem kazanır.
Tıpkı dünkü Trabzonspor gibi... Kimi daha az, kimi daha çok, bordo-mavili futbolcular son dönemlerin en olumlu futbolunu sergiledi. Belki de maç öncesi Galatasaray’ın favori gösterilmesi ve Teknik Direktör Şenol Güneş’in hafta boyu verdiği mesajlar etkili oldu bu tablonun oluşmasında. Ancak şu bir gerçek, özellikle savunmacılarının olağanüstü çabası Trabzonspor’un dirençli kalmasını sağladı, sonra da fitilini ateşledi.
Maçın hemen başlarında kaleci Onur’un peşi sıra yaptığı kurtarışlar, Giray ve Song’un zamanında müdahaleleri, Serkan’ın özverili oyunu, önce Galatasaray’ın Jo ve Dos Santos gibi etkili silahlarını, ardından Rijkaard’ın skoru değiştirir umuduyla sahaya sürdüğü Baros’u susturmayı bildi.
Orta alanda da müthiş bir üstünlük kurma gayreti vardı. Selçuk ve maçın sonlarına doğru yorulsa da, Ceyhun, dengenin rakip lehine bozulmasını engelledi. Colman’a, formadan kısa süreli uzak kalmak yaramış göründü. Çok olumlu işler yaptı, karşılığını golle aldı. Topla gereksiz
Aslında kararın alt yapısı günler öncesinden hazırlandı.
Hükümet, Genelkurmay, İstanbul Valisi ve muhalefetin “temenni” şeklindeki açıklamaları ile kamuoyu oluşturuldu.
Herkes konuştu, fikir beyan etmeyen bir tek köyün muhtarı kaldı.
Konu medyada tartışılırken, “Kural mı vicdan mı?” muhasebesinde başparmaklar yukarı işaret etti, Futbol Federasyonu’na da işin prosedürünü uygulamak kaldı.
Yakın geçmişte Anadolu’dan bir takımın daha çıkıp şampiyon olması dört büyüklerin işine gelmezdi.
Naklen yayın pastasının küçülmesinden ve 50 yıllık geleneğin bozulmasından korktuklarından değil, o apoletin diğer takımları cesaretlendirip örnek oluşturmasından çekinirlerdi.
Lig tarihinde sayısız takım bu zinciri kırmayı denedi.
Son girişimci geçen sezon Sivasspor oldu, o da başaramadı.
Trabzonspor kötü oynayıp son dakikalarında kazandığı Gençlerbirliği maçında vermişti dünün sinyallerini.
Son haftalarda belirgin bir düşüş yaşayan bordo-mavili ekip, geçen hafta ile karşılaştırıldığında çok daha olumsuz bir futbol sergiledi Gaziantepspor deplasmanında.
Kuşkusuz bunun en önemli nedenlerinden biri Şenol Güneş’in aldığı radikal kararlardı. Örneğin, hem golcü hem asist özelliği olan Colman’ın yanı sıra son haftalarda formsuzluğu üst düzeye çıkan Cale’yi Trabzon’da bırakmıştı deneyimli hoca. Alanzinho da ilk onbirde yoktu. Belli ki Güneş, onca uyarıya karşın beklediği verimi alamadığı oyuncularına gözdağı vermek istemişti.
Ancak takımın dinamikleriyle bu denli oynamak önemli bir risk üstlenmek demekti. Nitekim sol bekte Ferhat, orta alanda Sezer etkisiz görünürken, Umut-Burak uyumsuzluğu, Serkan’ın oyun içinde sürekli yer değiştirmesi ciddi sıkıntılar yarattı. Gaziantep’in iştahlı oyunu karşısında orta alanda Selçuk sürekli bocaladı, çok top kaybetti. Engin verilen şansı değerlendirmedi. Ne doğru dürüst pas organizasyonu yapabildi, ne görev bölgesinden forvetini destekleyecek girişimde bulundu.
İkinci yarıda önce Alanzinho, sonra Gabriç’in oyuna girmesiyle
Diyarbakırspor-Bursaspor maçında güvenlik görevlileri yerine polis güvenlik sağladı. Soyunma odası koridorlarında herhangi bir olay çıkmadı. Ancak tribünlerin öfkesini durdurmak mümkün olmadı
Sahaya atılan yabancı maddelerin yardımcı hakem Kemal Yılmaz’a isabet etmesinin ardından hakem Abitoğlu maçı tatil etti. Bursasporlular sıkı güvenlik önlemleri altında kentten çıktı. Olaylar kent sokaklarına taştı
Diyarbakırspor ile Bursaspor’un 27 Eylül 2009’da, Bursa’da oynadığı ‘olaylı’ maçın rövanşı, dün Diyarbakır’daydı. Ancak sahada futboldan başka her şey vardı. O yüzden de maç tatil edildi.
Konuk takım Bursaspor’un ısınmak için sahaya çıktığı andan itibaren sahaya taş ve çeşitli maddeler atılmaya başlandı. Ve tribündekiler, yabancı madde atmaya maç sırasında da devam etti. 18. dakikada kazanılan bir köşe atışı sırasında bu yabancı maddeler yardımcı hakem Kemal Yılmaz’ın başına ve vücudunun çeşitli yerlerine isabet etti. Yere düşen yardımcı hakem Yılmaz’ı polisler kalkanlarıyla korudu. Maçın hakemi Mustafa Kamil Abitoğlu, bu gelişmeler üzerine soyunma odasına giderek gözlemci ve temsilcilerle kısa süren bir görüşme yaptı.
Abitoğlu, gözlemcisi Ahmet Akçay ve temsilciler Turgay Polat
Trabzonspor’un zaten koşan, pres yapan ve isabetli top kullanan bir orta sahası yok. Colman ve Alanzinho gibi bireysel yetenekler gününde olursa bu bölgeyi hızlı çıkıp hem rakibin dengesini bozabiliyor, hem de hücum zenginliği yaratabiliyor. Aksi takdirde savaşmak dün olduğu gibi Serkan’a kalıyor. Hem de ne savaşmak? Trabzonspor dün gidip - gelen maçı kazanabildi ise aslan payı mangal gibi yüreği olan Serkan’a aittir. Son dakikada o deparı atıp topu ortalamak, yürek kadar enerji ve beceri gerektirirdi. İşte tüm bunlar Serkan’ın sahip olduğu özelliklerdi.
Bakmayın skora. Önemli silahları tutukluk yapan, kanat organizasyonlarında sınıfta kalan, ceza alanı içinde istediği pozisyonları üretemeyen bordo-mavili ekip 89. dakikaya kadar adeta kâbus yaşadı. Hele Jurica’nın altı pastan kafa ile kaleye yolladığı bir top vardı ki, tribünlerin yüreğini ağızına getirdi. Serkan kadar galibiyette katkısı bulunan kaleci Onur’un yerinde kurtarışı olmasa, üç maçlık beraberlik serisi aleyhte bozulabilirdi!
Gabriç’in golünden sonra Umut’a suskunluğunu bozduran vuruşu yaptıran, gardı düşen Gençlerbirliği savunmasıydı. Umut’un şimdi onlara bir teşekkür borcu var.
Peki neydi Trabzonspor’da son
Malum, Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ve yönetimi şu aralar bir hayli meşgul.
Yayın ihalesi, milli takım teknik direktörü, 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası adaylığı derken, oradan oraya koşturuyorlar.
Uyanık MHK Başkanı Oğuz Sarvan ile arkadaşları için, bundan daha iyi fırsat olur mu?
Sezon ortasında bir kez daha talimat değiştirip, kaşla göz arasında yürürlüğe soktular.
Aslında alışıktık MHK’nin garipliklerine ama, bu kez kazın ayağı farklı.
“Türkiye üçüncü dünya ülkesi mi?” Haşaaaa!
Şu tabloya baksanıza!
Eğitimde ve sağlıkta devrim yaptık.
Avrupa Birliği’nin kapısındayız, ha girdik, ha gireceğiz.
Kişi başına düşen ulusal gelirde sınıf atlıyoruz.
Küresel krize direnip, IMF’ye rest çekiyoruz.
Kuvvetler ayrılığına saygı gösteriyor, demokrasimizi yüceltiyoruz!