Rakip kim olursa olsun, hiçbir takım sahaya peşinen kaybetmek için çıkmaz. Stratejisini doğru belirler, iyi mücadele eder ve biraz da şansı yaver giderse, düşündüğünden de fazlasını elde edebilir.
Eğri oturalım, doğru konuşalım. Şampiyonlar Ligi "piyangosundan" sonra, fena sayılmayacak bir kura çeken Trabzonspor'un gruptaki rakibinin İnter olamayacağını düşününler çoğunlukta idi. İnter'in mabedi Giuseppe Meazza'dan puan çıkarmak mı? Hadi oradan!
Teknik Direktör Şenol Güneş'in oturtmaya çalıştığı sistem ve takım iskeleti henüz emekleme aşamasında iken, gruptaki ilk maçın zorlu bir deplasmanda olması "kaybedilecek puanlar açısından" çok da önemli değildi bu çoğunluk için!..
Dolayısıyla bu karşılaşmaya özgüven, birlikte oynama alışkanlığı ve gerçek performansların tartıya çıkması açısından iyi bir sınav olarak bakmak daha doğru olacaktı.
Ancak kendi liginde de sıkıntı günler geçiren 2010 yılı Şampiyonlar Ligi şampiyonunun dünkü halini gördükten sonra, Trabzonspor'un bu maçtan puanla ayrılması hiç de sürpriz sayılmazdı.
Peki böyle kötü bir rakip karşısında Trabzonspor ilk yarıda ne yaptı? Kelimenin tam anlamıyla saç baş yoldurdu. Hazırlık maçları dahil aynı şeyi
Ligin ilk haftaları maçın favorisi gösterilen takımlar için çoğu kez sürprizle sonuçlanmıştır. Tıpkı geçen yılki kadrosundan önemli oyuncularını yitirmiş, yeni transferleri ve yeni sistemi ile arayışlarını sonlandırmamış Trabzonspor gibi.
Say say bitmez. Zokora, Adrian, Halil, Celutska, Volkan, Henrique, Cech... Sırasını bekleyen Vittek ve Sapara cabası. Yarısından fazlası değişmiş bir ekipten, bıraktığı yerden devam etmesini beklemek iyimserlik elbette. Kadro geniş, ancak yabancı kontenjanını da gözönüne aldığınızda özellikle lig için sıkıntılı bir durum. Taşların bu kadar çok yerinden oynaması hiçbir teknik direktörün işine gelmese de, üç kulvarda birden mücadele etmek bunu zorunlu kılacak. Ve her takım bu tip revizyonların olumsuz bedelini ödeyecek.
Trabzonspor, Manisa deplasmanında özellikle ilk yarım saatlik periyotta istediklerini yapmaktan çok uzaktı. Ayağa kısa paslarla Trabzonspor savunmasının dengesini bozan ev sahibi takım, Yiğit İsmail Gökoğlan ile üç net gol pozisyonu bulurken, kaleci Tolga’nın müdahaleleri çok yerindeydi.
İlk dakikalardaki baskıyı attıktan sonra teknik direktör Şenol Güneş’in saha içinde yaptığı yer değişiklikleri Trabzonspor’un hücum
Ne güzel özetledi Şenol Güneş; “Yasaları değil, kafaları değiştirelim.”
Var mı Trabzonspor teknik direktörüne itirazı olan?
Şahsen altına imzamı atarım.
Yasalar niçin çıkarılır?
Toplum düzenini korumak, adaleti sağlamak, insanların güven ve refah içinde yaşaması için.
Ya cezalar neden öngörülür?
Kuralların ihlal edilmesini engellemek ve yeltenenleri caydırmak adına.
Gazeteciliğin altın kurallarından biridir. Ne, ne zaman, nerede, nasıl, neden ve kim sorularının tümüne yanıt bulamadığınız vakit, haberin bir yeri hep eksik kalır.
Tıpkı aylardır konuştuğumuz şike ve teşvik soruşturmasında olduğu gibi.
Pazılın parçalarını birleştirip nasıl bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı henüz anlayabilmiş değiliz.
Zihinler karışık. Belirsizlik can sıkıyor. Gelişmeler sabır sınırlarını test ediyor.
Dolayısıyla her kafadan farklı seslerin çıktığı ortamda şike, ulusal bir sancı haline dönüşüyor.
Neye inanacağını bilmeyen insanlar, ait oldukları camianın durumunu sorgularken, buldukları ilk çıkış yolunun yaşadıkları kabustan kurtuluş olacağı yanılgısına düşüyor.
İlginç iddialar!
Yeğenim Mert 15 yaşında. Hasta bir Gençlerbirliği sempatizanı. Geçen yıl kombine kartını alıp cebine koymuştum. Forması, atkısı ve şapkası ise kendi harçlıklarından.
Kaptan Orhan Şam’a hayrandı. Tanışıp, telefon numarasını bile öğrenmişti. Arada bir mesaj atıyormuş. Sezon sonunda Fenerbahçe’ye gitmesine çok bozulsa da, birlikte çektirdikleri fotoğrafı çalışma masasının üzerinden kaldırmaya gönlü razı olmamış.
Dün aradı beni.
“Amca yeni kombineyi aldın mı?”
“Hayır almadım. Vakit var alırız.”
“Yok yok, alma sakın.”
“Neden?”
Teknoloji gelişti. Ülke gündemini takip etmek için artık sabah kapıcının gazeteyi getirmesini beklemeye gerek yok.
Bir tık, dilediğiniz internet sitesinden istediğiniz haber anında karşınızda.
Benim bu sitelerde ilgiyle izlediğim konulardan biri, haberlere yazılan yorumlar.
Bu yöntemle, özellikle şike soruşturması döneminde Fenerbahçe taraftarı hararetle kamuoyu oluşturuyor.
İster kendi kulüpleri, ister federasyon kararları, isterse rakip takımın teknik direktörünün bir açıklaması olsun, anında tepki verip fark yaratmaya çalışıyorlar. Haklarını verelim, yaratıyorlar da!
Tarataftar sahip çıkıyor
Taraftar sıkıntılı günlerde başkanına, futbolcusuna ve takımına dini, bayrağı gibi sahip çıkıyor.
Bu kez Benfica gibi yetenekli oyunculardan kurulu, son vuruşları etkili bir rakip yoktu Trabzonspor’un karşısında. Geçen yılki balansı bozulmuş, uyum süreci yakalamakta zorlanan bordo-mavililerin rövanş için avantaj sayılabilecek bir skor yakalaması, eski günlerini arayan Bilbao karşısında çok da uzak bir olasılık gibi görünmüyordu maç öncesinde.
Şenol Güneş, cezalı Adrian ve Zokora’nın yerine zaten yeterli olmayan mevcut kadrodan Halil ile Mustafa Yumlu’yu kullanmayı tercih etmişti. Daha doğrusu bu zorunlu hamlelerle umutları gerçeğe çevirmek istemişti. Lakin maç, hesapta olmayan bir kırmızı kartla başladı. Gol için tüm planların üzerine yapıldığı Burak henüz 6. dakikada takımını on kişi bırakma sorumsuzluğunu gösterince, ki bu kart bize göre oldukça ağırdı, Trabzonspor’un tüm hesapları değişiverdi. Maçın tamamına yakınını sayısal olarak üstün oynama avantajını bulan Bilbao, daha da agresifleşip işini bir an önce bitirme telaşına kapıldı. İlk dakikadan itibaren müthiş bir baskı kurdu İspanyol temsilcisi. Tabi buna karşılık Trabzonspor çok daha fazla efor sarf ederek kalesini koruma içgüdüsüyle kendi yarı alanına kapandı. Bilbao’nun her iki kanattan getirdiği tüm toplar
Türk Telekom Arena’daki o ıslıklar, protestolar kime idi? Emre Belözoğlu’na mı, yoksa üzerindeki ay-yıldızlı formaya mı?
Kimin umurunda?
Şimdi yıllardır ektiğimiz kin ve nefret tohumlarını hasat etme zamanı.
Bu kez başrolde Emre vardı.
Yarın Selçuk İnan, Arda veya bir başka yıldız olacak.
Hele şu şike soruşturması bir bitsin. Daha ne çirkinlikler, ne kavgalar yaşayacağız.