İlk yarıdaki futbol için berbat kelimesi bile hafif kalırdı. Sahada üç pas yapamayan, sürekli top kaptıran, orta alanı rakibe teslim etmiş, gol için Burak’ın dışında alternatifi olmayan onu da kullanmayı beceremeyen bir Trabzonspor vardı. Oyunun bu bölümünde yakaladığı tek pozisyon Halil’den geldi. On saniye içinde ilk şutu kaleciden döndü, ikincisine hazırlık yaparken yerde kaldı. Penaltı konusunda cimriliği ile tanınan hakem Yunus Yıldırım ise bu düşüşü inandırıcı bulmadı.
Bordo-mavili ekip kanatları hiç kullanamadı. Volkan tutuktu. Colman ve Zokora inisiyatif almayınca, oyunu geriden başlatmak çoğu kez Mustafa Yumlu’ya kaldı ki, bu gerçekten alışık olmadık bir durumdu.
Ya Eskişehirspor? Bu kadar kötü gününde yakaladığı rakip karşısında ilk şutunu 17. dakikada atan ev sahibinin de Trabzonspor’dan farkı yoktu. Sadece daha mücadeleci ve istekli idi. Alper, Serdar, Santos ve Erkan gibi oyuncuların kişisel çabaları takım oyununa dönüşmeyince, görüntüdeki üstünlük skora yansıyamadı.
Peki ne oldu da ikinci 45 dakikada roller ve dengeler değişti? Aslında başlangıçta farklı bir şey yoktu. Hatta Eskişehirspor açısından talihsiz bir de pozisyon vardı. Serdar’ın kafa vuruşunda
Beşiktaş Futbol Komitesi Başkanı Serdal Adalı’nın şike incelemesinde savunma hakkından vazgeçmesi müthiş hamleydi.
Adalı’yı, Tayfur Havutçu ve Ahmet Ateş izledi. Onlar da Futbol Federasyonu’ndan aynı talepte bulundu.
“Bizi yargılayın ve cezamız ne ise açıklayın.”
Ne yapmıştı Futbol Federasyonu? Etik Kurulu’nun incelemesi tamamlandıktan sonra soruşturmada adı geçen onlarca yöneticiyi tedbirli olarak disiplin kuruluna sevk etmiş ve haklarında işlem başlatmıştı.
Ya sonra?
Savunma hakları bulunmadığı için disiplin kuruluna gönderilen yöneticilerle ilgili karar verilemeyeceğini açıklamıştı.
Şimdi durum değişti.
İnter galibiyetinin anlam kazanabilmesi için Trabzonspor'un yenilmemesi gereken bir maçtı. Ancak hedefin adı tek puan olunca, sıkıntı da beraberinde geldi tabii. Defansif oyun anlayışını kurallarına göre oynayabiliyorsanız ne âlâ. Yok hataya davetiye çıkarıyor ve rakibin etkili silahlarına gereken önlemi alamıyorsanız, işiniz dün geceki Lille maçında olduğu gibi zorlaşıyor.
Fransız temsilcisinin amacı belliydi. CSKA karşısında kaybettiği puanları telafi etmek ve kazanmak. İki farklı düşüncenin kapışmasında Trabzonspor ilk yarı boyunca istediklerinin hiçbirini yapamadı. Sürekli geriye ve kanatlara oynamaya çalıştı. Lakin bunu da beceremedi. Arada kaptırdığı toplar ekstrası. Alanzinho, Henrique ve Colman'ın bu konuda ligdeki alışkanlıklarını sürdürmesi ise cabası.
Golü yiyinceye kadar hücum etmeyi hiç aklından geçirmeyen bordo-mavili takımda Henrique ve Halil'in orta alana yakın oynaması, Serkan'ın zaman zaman en uçta pozisyon araması gerçekten garipti. Ve olmayacak duaya amin demek gibi bir şeydi.
Buna karşın Lille takımı sabırlı, dikkatli ve de ne istediğini bilen bir görüntü çizdi. Takımın beyni Hazard, 30. dakikada Zokora'dan aldığı darbeye kadar Trabzonspor'un başına
Trabzonspor açısından dün akşamki maç tek cümle ile özetlenebilir; Bu takımda Burak varsa gol var. O varsa puan ve galibiyet var...
O halde Karabükspor maçı da dahil irdelenmesi gereken bazı sorunlar gündemde demektir.
Bir, bordo-mavili ekibin ligde gol yemeden tamamladığı maç yok. Savunması ilk günden itibaren tehlike sinyali veriyor. Giray üç günde bir maç trafiğinde çok yorulmuş. Glowacki saatli bomba. Peki, suç sadece onlarda mı? Elbette değil. Hücuma çıkarken kaptırılan toplar ve orta alanda yapılan hataların neredeyse tamamı, kendi kalesinde tehlikeye dönüşüyor. İstisnasız tüm maçlarda benzer sıkıntılar yaşanıyor.
İki, Şenol Güneş’in zorunlu rotasyonları takımın istediği ritmi yakalamasına engel oluyor. Her sınava değişik kadro düşüncesi, yeniler ile eskilerin uyum sürecini geciktiriyor.
Üç, hücumda tek düşünce Burak’ı topla buluşturmak. Sadece Karabükspor maçının ilk yarısında Burak’ın 7 kez ofsayta düşmesi rastlantı değil. Alternatif arayışların devreye girmesi şart. Dün de görüldü, Volkan, Alanzinho, Adrian gibi isimler katkı verdiğinde hem Burak’ın işi kolaylaşıyor, hem rakibin bu bölgeden hızlı çıkması zorlaşıyor. Nazar değmesin, aman Burak kendine iyi bak!
Futbol Federasyonu, maçlar başladıktan iki hafta sonra sezonun bombasını patlattı!
“Seyircisiz maç oynama dönemi sona erdi.”
Cezalı takımların maçlarını kadınlar ve 12 yaş altı çocuklar anneleri ile ücretsiz izleyebilecek.
Açıklamada ilginç bir de vurgu vardı;
“Karar dünya futbolunda bir ilk olma özelliği taşıyacak.”
İçeriğine itirazımız yok.
Boş tribünler, taziye kabul edilen cenaze evi gibidir.
Tıpkı Manisaspor maçının finali gibi Trabzonspor adına trajik bir doksan dakika idi. Öne geçmesine, farkı getirecek pozisyonlar bulmasına karşın değerlendiremeyen bordo-mavili ekip, yine son bölümlerde yediği golle beraberliğe razı olmak durumunda kaldı.
Üç günde bir maç oynamanın getirdiği zorunlu rotasyon, belli ki Trabzonspor’un istediği ritmi yakalamasına engel oluyor. Özellikle forvet hattındaki bu değişime ayak uydurmak kolay değil. Bir hafta Herique-Halil, ertesi maç Vittek-Halil, sonra Burak derken, Trabzonspor en önemli bölgesinde büyük sıkıntılar yaşıyor.
İlk iki haftada geçen sezonu mumla aratır bir performans ortaya koyan Trabzonspor açısından dünkü maçta da çok önemli bir kırılma anı vardı. Colman’ın 83. dakikada kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu direğe nişanlaması talihsizlikti. Bu hücumun ardından dönen top Samsunspor’un beraberlik golüne dönüştü ve faturası kaçan galibiyet olarak Arjantinli oyuncunun hesabına yazıldı.
Savunmada sıkıntı var
Üç maçtaki futbola ve sonuçlara bakınca, şu saptamayı yapmak doğru olacak; Trabzonspor takımı değişime ve yeni oyun sistemine uyum sağlayabilmiş değil. Savunmada büyük sıkıntı var. Giray-Glowacki ikilisi
Şampiyonluk kovalayan Trabzonspor geçen sezon 35 maçta sadece 20 puan yitirmişti. Bu sene de hedef farklı değildi. Lakin iki haftada kayıp 5 puana çıkınca, hesaplar erken şaştı. Önce Manisaspor beraberliği, dün gece de Belediyespor’a kaptırılan üç puan, bordo-mavili takıma lig kulvarında ciddi bir darbe oldu.
Trabzonspor’da hafta içinde oynadığı İnter maçının yorgunluğu çok açık görüldü. Özellikle ikinci yarıdaki top kayıpları dikkat çekiciydi. Bu da gösteriyor ki, haftada bir maç oynamaya alışan takımlar, yeni yükü kaldırmakta zorlanıyor.
Aslına bakarsanız Trabzonspor biraz da şanssızlığına boyun eğdi kendi evindeki ilk maçta. İlk bölümde Volkan’ın, ikinci yarıda Alanzinho’nun vuruşlarında direkleri döven toplar rotasını şaşırmasa, bordo-mavililer açısından işler kolaylaşabilir, kalabalık savunma duvarını aşmak için bu kadar zorlanmayabilirdi.
Geçen hafta Galatasaray’ı devirerek büyük sükse yapan İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un sabırlı ve kontrollü oyunu ile ayakta kalarak, bitirici darbeyi oyunun sonlarında vuracağı çok açıktı. Bunun sinyalleri açık açık verildi. Trabzonspor ilk yarıdaki istediklerinin çoğunu sahaya yansıttı. Tabii gol dışında. Orta alanda Colman-
11 Haziran'da Futbol Federasyonu başkan adaylığını açıklayan Mehmet Ali Aydınlar, 20 gün sonra başına gelecekleri bilse, aynı ateşten gömleği yine giyer miydi? Hiç sanmam.
Ya adaylığını resmen açıklayan ve ardından Aydınlar lehine çekilen Göksel Gümüşdağ? Mümkün değil.
Peki, sürekli nabız yoklayan Mehmet Atalay? Asla.
Bu durum size de garip gelmiyor mu?
Fenerbahçe ile ilgili infazı yapmak için hasta derecede Fenerbahçeli olduğu bilinen birinin Federasyon Başkanı olarak göreve gelmesi çok mu normal? Gümüşdağ'ın çekilmesi ve Atalay'ın medya ziyaretlerini bıçak gibi kesmesi nasıl normal değilse, bu da değil elbette!
Küçük bir anekdot;
Aydınlar göreve talip olduktan sonra ekibini oluşturmak için kolları sıvar.