Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in gündem değiştirecek açıklamaları meşhurdur. Sadri Başkan önceki gün de şike soruşturması hakkında ilginç kehanetlerde bulundu.
Savcılık iddianamesinin mahkeme tarafından kabul edilmesi ve gizlilik kararının kalkmasını takiben, UEFA’nın, Futbol Federasyonu’ndan gerekli yaptırımları uygulamaya koymasını isteyebileceğini söyledi.
“A takımı şikeye karışmıştır, sezon sonunu beklemeden küme düşürün”. Mümkün mü böylesi radikal bir eylemde bulunmak?
Biliyorsunuz, Futbol Federasyonu şike soruşturmasının ilk dönemlerinde üç kez karar değiştirdi.
Önce Etik Kurulu raporu, ardından savunma hakkı dendi, nihayetinde federasyon başkanı takvimi, sezon sonu olarak belirledi.
Şimdi gelelim Sadri Şener’in iddiasına.
Diyelim ki, bayram sonrası iddianame mahkemeye sunuldu. Gizlilik kararı kalktı, hangi kulüplerin hangi maçlar üzerinden şike ve teşvik girişiminde bulunduğu ortaya çıktı.
Son dönemlerde izlediğimiz en ilginç maçtı. Futbolun içinde olan ve olmaması gereken herşey sığdı doksan dakikaya. Golleri, kartları, hataları, tartışılan hakem kararları ile tansiyonun tavan yaptığı maç, iki takım açısından adeta birer devre oynandı. İlk yarıda Antalyaspor’un sahada cirit attığı, ikinci bölümde Trabzonspor’un varını yoğunu ortaya koyduğu müthiş mücadele vardı.
Hangisinden başlasak ki? Örneğin Deniz Barış’ın golü. Deniz herhalde o golü yıllar sonra torunlarına anlatır. İnanmazlar diye de, yanına yayıncı kuruluştan alacağı kasedi koyar. Trabzonspor’un yaklaşık 50 metre top süren ve bir Allah’ın kulunun dur diyemediği Deniz’den yediği gol ancak hikayelere konu olabilirdi, sanırım gelecekte o da olacak.
Ya Ali Zitouni’nin vuruşu? Rakibin en etkili silahını arka direkte unutursan, faturası da böyle ağır olur. Antalya’nın iki golünde de Trabzonspor savunmasının büyük ihmali vardı. Aslında haftalardır geliyorum tehlikenin ürünüydü hepsi.
Şenol Güneş yoğun maç programında geniş denilen kadroyu olabildiğince kullanmak adına Zokora ve Halil gibi isimleri kulübeye çekmeyi tercih etmişti. Etmişti de, bu rotasyon pek işi yaramamıştı. Yoksa 35. dakikada Sapara’yı
İlk 20 dakika topun kendisinde kalmasını sağlayarak daha az efor sarf etmeyi planlayan Trabzonspor, kuşkusuz CSKA Moskova maçının yorgunluğunun yaratacağı fiziki düşüşten endişe ediyordu. Hesapta olmayan ise kontrollü oynayan Bursaspor'un özellikle savunmadan çıkarken hiçbir dirençle karşılaşmaması, dolayısıyla bordo-mavili takımın orta alanına beklenenden fazla yük düşmesiydi.
Bu tablonun oluşmasında en önemli etken Burak, Adrian, Halil, Alanzinho gibi isimlerin önde hiç pres yapmaması, adam kovalamamasıydı. Hal böyle olunca son haftalardaki performansı nedeniyle eleştirilen N'diaye'ye gün doğdu. Fransız uyruklu oyuncu orta alanda takımının lideri rolüne soyundu. Trabzonspor sakatlanıp oyundan çıkıncaya dek sağ kanatta Basser'in etkili bindirmeleri karşısında önlem alamadı. Solda Serkan, Ozan İpek ve Vederson karşısında zor anlar yaşadı, çok mücadele etti. Savunma pozisyonunda Serkan'ın yardımına gelen olmaması, Bursaspor'un oyunu hem kanatlara taşmasını kolaylaştırdı, hem pozisyon zenginliği yaşamasını sağladı. Ev sahibinin baskısı karşısında Trabzonspor çaresiz kaldı, topu rakip alana taşımayı bir türlü beceremedi. Gol umudu Burak ikizi gibi yapışık oynayan Serdar Aziz'in
Haber, Bugün gazetesinde yayınlandı. İddia, şike ve teşvik soruşturmasında Fenerbahçe, Sivasspor ve Mersin İdmanyurdu’nun küme düşürüleceği, Trabzonspor ile Beşiktaş’ın da teşvik girişiminde bulundukları için puan silme cezası alacakları yolunda.
Dayanak ise Futbol Federasyonu Etik Kurulu raporu.
Bu rapor kimde var?
Futbol Federasyonu’nda.
Başka?
Soruşturmayı yürüten özel yetkili Cumhuriyet savcısında.
Peki savcı Etik Kurulu raporunu Futbol Federasyonu’ndan niçin istedi?
Trabzonspor açısından son derece stratejik bir sınavdı. İlk iki maçta topladığı 4 puanla grup lideri konumuna gelen temsilcimiz, CSKA Moskova'ya kaybettiği takdirde bu unvanı gidecek, Luzhniki Stadı'ndan çıkaracağı tek puan bile iddiasını sürdürmeye yetecekti. Galibiyet mi? Çok zor görünse de kaymaklı ekmek kadayıfı idi.
Peki, Burak'sız bir takımla bu mümkün müydü? Sıkıntı orada ya... Burak'ın cezası nedeniyle lig ve Avrupa'da şu ana dek aynı silahlarını kullanamayan Şenol Güneş, dün gece en uçta Halil'e görev vermişti. Onu besleyecek ayaklar solda Adrian, sağda Serkan olacaktı. Adrian'ın yanında ise ekstradan Alanzinho. Çok umutsuz bir durum değildi aslında.
Top bizde iken hiçbir etkinliği olmayan, ancak hızlı hücumu çok iyi beceren CSKA karşısında yapılması gereken, orta alanı kontrol edip Vagner ve Doumbia gibi kıvrak ve çabuk adamların savunmanın arasına sızmasını önlemekti. Tabii en önemlisi, hücuma çıkarken top kaptırmamaktı. Ama öyle olmadı. Halil son derece etkisizdi. Alanzinho hiçbir katkı sağlayamadı. Takım geri dönüşlerde çok ağır kalmaya başladı. Ve gol böyle bir pozisyonda geldi. Glowacki'nin ofsayt gerekçesiyle sayılmayan vuruşundan sonra oyunu hızlı başlatan
Trabzonspor da A Milli Takım gibi. Tüm hücum planı tek bir oyuncunun, Burak Yılmaz’ın üzerine kurulu. Rakip akıllı. Biliyor ki, Burak’ı kilitlersen, Trabzonspor’un gol bölgesindeki etkinliğini yarı yarıya azaltırsın.
Önce Hürriyet’in kıskacı, ardından Ediz’in markajı, Burak Yılmaz’ı maçın ilk bölümünde etkisiz kılmaya yetti. Ne araya atılan toplara koşu yapabildi genç oyuncu, ne boş alan bulabildi. Aldığı darbelerle de epey hırpalandı. Buna bir de yenen şok gol eklenince, çok koşan, mücadele eden, sahaya adeta savaşmak için çıkmış Ankaragücü karşısında uzun süren bir bocalama evresi yaşadı bordo-mavili ekip.
Trabzonspor alternatif gol arayışlarına yöneldi. Başrolde ise dün gece takımının en iyisi diyebileceğimiz Adrian vardı. Oyuna sağ kanatta başladı. Ardından sola geçti, yaptığı bindirmelerle Burak’a odaklanan sarı-lacivertli savunmanın dengesini bozdu. Ve bu denemelerin sonuncusunda topu kendini unutturan Pawel Brozek ile buluşturmayı başardı.
Tüm bunlar olurken başkent temsilcisi beklenenin aksine katı bir savunma anlayışı ile oynamadı. Sadece gereken önlemleri aldı. Bu arada Tonia, Theo ve Turgut gibi hızlı hücumcularla rakip alana da gitti. Trabzonspor savunmasının
Kamuoyuna göre sürpriz, Bünyamin Gezer’e göre çok önceden alınmış bir karar olduğu kesindi.
Gezer’in hakemliği bırakma tercihine saygı duyuyoruz. Hayırlı olsun.
Lakin, düzenlediği basın toplantısında Gezer’in kullandığı ifadeleri, Futbol Federasyonu ile Merkez Hakem Kurulu hakkındaki suçlamalarını ve bırakma gerekçelerini inandırıcı bulmuyoruz.
Öncelikle şunu söyleyelim; Süper Lig kadrosunu geçtik, hakem camiasında “haksızlığa uğradığını” söyleyecek en son isimlerden biri Gezer’dir. Özellikle Oğuz Sarvan döneminde kendisine tanınan tolerans ve hoşgörü, birkaç hakem dışında kimseye gösterilmemişti.
Hata yaptı, maç aldı. Kuralları kafasına göre yorumladı, sırtı sıvazlandı. Yöneticileriyle ahbap çavuş oldu, adına samimiyet dendi. Korundu, kollandı.
Şimdi aynı Gezer “MHK hakemini savunacak durumda değil” diyor.
Neden?
İnsanların siyasi görüşlerini öğrenmek için anket yapabilirsiniz. Zevkleri, beslenme alışkanlıkları, eğitimleri, hatta tuttukları takımlar hakkında da sorular sorabilirsiniz. Ama konu yargıya intikal etmiş ve mahkeme aşamasına gelmişse, hiç kimseyi peşinen suçlu veya suçsuz ilan etme hakkını kendinizde göremezsiniz. Hele bir de bunu kamuoyu araştırması gibi sunup, zihinleri karıştıramazsınız.
Nereden mi geldik bu noktaya?
Halkın nabzını tuttuğu ileri sürülen bir araştırma şirketinin hafta başında futboldaki şike ve teşvik soruşturmasıyla ilgili açıkladığı anket sonuçlarından.
1500 kişiye sormuşlar; “Şike soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın suçlu mu yoksa suçsuz mu olduğuna inanıyorsunuz?”
Yıldırım’ın suçlu olduğunu düşünenlerin sayısını da açıklamışlar; yüzde 65.9.
Asıl suç bu işte!
Aziz Yıldırım veya halen cezaevinde bulunan tutuklu diğer spor adamlarının hiçbiri babamızın oğlu değil.