İki takım da hafta içi normalin üzerinde bir efor harcayarak önemli maçlar oynadı. Dinlenme süreleri saatlerle ölçülse de hemen hemen aynıydı. Lakin dün akşamki performanslarına bakınca Galatasaray hem moral, hem fizik olarak ayakta kalan taraftı.
Peki çok mu iyi oynadı derbi fatihi? Karşısında Trabzonspor gibi ne yapacağını bilmeyen bir takım olunca öyle göründü. Yoksa, Zokora’nın kırmızı kart görmesiyle rakibin 10 kişi oynadığı son 35 dakikalık bölümde çok daha farklı bir skor yakalaması gerekirdi iyi bir Galatasaray’ın.
Ya Trabzonspor? Bordo-mavili camiada sezon başında bir söylem gelişmişti. “Burak varsa galibiyet var. O yoksa gol de yok.” Son dönemlerde Burak’ın varlığı da tartışılır hale geldi ki, Trabzonspor açısından kısa vadede en büyük sorun, sanırım golü unutan golcü futbolcu olacak. Bugüne kadar Burak’a alternatif düşünmeyen, hücumda tüm planlarını onun üzerine yapmak zorunda kalan Şenol Güneş için de çözülmesi güç bir problem tabii!
Aslında Güneş başına gelecekleri sezmişcesine dün Burak’ın yanı sıra Henrique’yi de üçüncü bölgeye sürmüş, Halil’i ise bu ikiliye destek olarak görevlendirmişti. Orta sahayı Colman ve Adrian gibi teknik kapasitesi yüksek
Türkiye beş ayı aşkın süredir bu iddianameyi merak ediyordu. Hangi başkan ve yönetici şike yapmakla suçlanmış, kim kime teşvik vermiş, hangi maçlar manipüle edilmiş gibi pek çok sorunun yanıtı dün itibarıyla karşılığını buldu.
Özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berk’in uzun mesai sonrası hazırladığı iddianame artık mahkemede.
Soruşturma üzerindeki gizlilik kararının kalkmasıyla birlikte müşteki pozisyonundaki Futbol Federasyonu’nun da yeni bir yol haritası çizmesinin vakti geldi. Başkan Mehmet Ali Aydınlar her ne kadar şike ve teşvik konusundaki yaptırımların sezon sonunda değerlendirileceğini açıklamış olsa da, bugünden itibaren temiz futbol adına kararın gözden geçirilmesi kaçınılmaz oldu.
Neydi federasyonun erteleme gerekçesi?
Soruşturma üzerindeki gizlilik kararı.
Artık bu engel de ortadan kalktı.
Federasyon yarından itibaren tutuklu bulunan şahısların ifadelerini alabilir. Görevlendireceği hukukçular gerekirse onları cezaevinde ziyaret edip suçlamalarla ilgili savunmalarını isteyebilir. Veya avukatları aracılığı ile aynı işlemi gerçekleştirebilir.
Hani derler ya, üç ihtimalli maç diye, her anlamda öyleydi. Hem skor, hem skorun getirecekleri açısından, iki takım için de tüm olasılıkların gerçeğe dönüşebileceği bir doksan dakika idi. Bir başka deyişle “olmak veya olmamak” mücadelesi!
Bir tarafta kazanmak zorunda olan Lille, karşısında tarih yazmaya hazırlanan ve alacağı tek puanla Avrupa’ya devam diyecek Trabzonspor. Bu tabloda daha fazlası ise İtalya’dan gelecek habere bağlıydı. Sadece temsilcimiz için değil, İnter dışındaki üç takımın da kendi göbeğini kesmek zorunda olduğu iki ayrı doksan dakikaydı.
Lille hırslı ve saldırgan başladı maça. Sow’un yanı sıra, Joe Cole, Hazard ve Payet gibi hücuma dönük etkili silahları bulunan rakibi kontrol etmek, gerçekten zor ve dikkat gerektiren bir uğraştı. Orta alanda Mavuba ile Balmont’un da ofansif oyununu düşünürsek, kontrol edilmesi güç takım haline geliyordu Lielle. Nitekim ilk yarıda Trabzonspor’a ezici bir üstünlük kurdu Fransız temsilcisi. Nefes aldırmadı. Böyle baskı görülmedi. Celustka’nın sakatlanıp çıkması tuzu biberi oldu. Serkan’ın zorunlu olarak sağ beke çekilmesiyle de orta alanda tüm inisiyatif Lille’ye geçti. Trabzonspor sadece kalesini savunmak zorunda kaldı.
Sezonun en kötü maçlarından birini oynayıp Gençlerbirliği gibi zor bir deplasmandan 3 puanla dönen Galatasaray, Fenerbahçe derbisi öncesi yaşayabileceği olası bir travmayı ucuz atlattı diyebiliriz.
Önce geriden gelip Beşiktaş’ı deviren, sonra Fenerbahçe’ye geçit vermeyen Gençlerbirliği, rakibin negatif futboluna ayak uydurup, ikinci yarının ortalarından itibaren geriye yaslanmasa, gol yollarında büyük sıkıntı çeken Galatasaray’ın işi gerçekten zorlaşabilirdi.
Özellikle ilk yarım saatlik bölümde rakibine oranla hücum bölgesinde daha fazla görünen başkent ekibi skoru değiştirecek fırsatlar da buldu. Hele Tum’un altı pas üzerinde topu ıskaladığı bir pozisyon vardı ki, golle sonuçlansa coşkusuz Galatasaray’ın direnci erken kırılabilir, toparlanması güç olabilirdi.
Sarı-kırmızı takım çok koşan, presle rakibin oyununu bozan Gençlerbirliği karşısında Aydın ve Riera ile her iki kanadı istediği gibi kullanamadı. Dolayısıyla tek santrfor oynayan Baros’un gireceği pozisyon sayısı da yok denecek kadar azaldı. Galatasaray bu maçta Elmander’in yokluğunu fazlasıyla hissetti. Sercan zaman zaman etkiliydi. Mehmet Sedef ile girdiği ikili mücadelelerde top kayıpları fazlaydı. Maç içerisinde
Mecliste jet hızıyla kabul edilen şiddet yasasının hemen yürürlüğe girmesi beklenirken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül frene basmıştı..
“Rahatsızlığım var, inceletiyorum.”
Hatırlatmakta fayda var. Yaklaşık 1.5 yıllık bir çalışma sonrası yine tüm kesimlerin mutabakatıyla hazırlanan 6222 sayılı yasa, TBMM genel kurulunda 31 Mart 2011 tarihinde kabul edilmişti.
Cumhurbaşkanı tarafından imzalanması ise tam 13 gün sürmüştü.
O vakitler ortada şike, teşvik, soruşturma, tutukluluk gibi durumlar bulunmadığı için, üzerinde durulmamıştı.
Bugün koşullar değişti. Türkiye, ilk kez şike ve teşvik gerçeğiyle yüzleşti.
Ardından ağır yaptırımlar öngören yasanın özensiz hazırlandığı ve aceleye getirildiği ileri sürüldü.
Kendine ve camiaya önemli hedefler koyan bir teknik adama sorulacak en zor soru şudur: “Tercihiniz Lig mi, Avrupa mı?”
Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş’in yoğun maç trafiğinde mevcut kadroda çok fazla seçeneği olmadığını biliyoruz. Ancak Inter beraberliğinden sonra düzenlediği basın toplantısında Sivasspor maçını işaret ederek sahaya değişik bir takım süreceğinin sinyalini veren deneyimli teknik adam, yukarıdaki sorunun yanıtını da “Elbette Avrupa” olarak verdi dün gece.
Ligde ilk planda düşünmediği Henrique, Sapara, Adrian ve Volkan gibi isimlerle maça başlayan Güneş, özellikle savunmayı sağlam tutarak asgari bir puan niyetindeydi. Gelin görün ki, skoru belirleyen hatalar güvendiği oyunculardan geldi. Colman’ı riske etmeyen Güneş’in birlikte oynamaya alışık olmayan bu orta saha düzeninde güvencesi ise Zokora idi. Tabii ne olursa olsun en büyük kozu da Burak. Son dört maçında ağları havalandıramayan Burak’ın şifresi çözüldükten sonra bu maçta ne yapacağı merakla bekleniyordu. Lakin Burak yine etkisiz, yine eleştirileri haksız çıkarmaktan uzaktı.
İlk yarı boyunca Trabzonspor’un yenileri beklenen performansı sergileyemedi. Üretken değillerdi. Orta alan ile savunma
Şenol Güneş, İnter karşısındaki performansları beğenilen takımı sürdü sahaya. Joker olarak kullandığı Serkan ile takviye edilmiş orta sahada inisiyatifi elinde tutup hem rakibin atak başlangıçlarına önlem almayı, hem de topu kanatlara taşıyarak baskı altındaki Burak’ı rahatlatmayı düşünmüştü deneyimli teknik adam.
Buna karşılık Carvalhal’ın hesapları öncelikle beraberlik üzerine olmalıydı ki, dört savunmacının önündeki İbrahim Toraman ve Ernst’in yanı sıra, bu bölgedeki defansif ağırlıklı oyuncu tercihleri ile niyetini açıkça belli etmişti. Umudu, gününde bir Quaresma ile duran toplarda kullanmak istediği Almedia idi Portekiz’linin. Quaresma fırsatını buldukça sergiledi. yeteneklerini.
Trabzonspor ilk 20 dakikada istediklerini yapmak için daha istekliydi. İyi top çevirdi, oyunun kontrolünün kendisinde kalmasını sağladı. Colman, İnter maçındaki gibi takımını yönetirken, Zokora destekçisiydi. Sürekli iki kişinin markajında kalan Burak’ın boşaltacağı alanlara girecek isimler ise belliydi. Bunların başında Alanzinho ve Halil geliyordu. Ancak oyunda kaldığı 60 dakika süresince Brezilyalı oyuncu sabırları zorlayan top kayıplarıyla Güneş’in istediklerini vermekten uzak kaldı.
Bir gün gerekli olur düşüncesiyle Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, şiddet yasasıyla ilgili önceki günkü sözlerini not ediyorum:
“Bir daha bu yasa ile ilgili değişiklik söz konusu olmayacaktır. Eğer olursa, kamuoyunda güven zaafı oluşabilir”.
Yasanın ilk çıkarıldığı 2004 yılından bu yana olup biteni yakından takip eden bir gazeteci sıfatıyla, Sayın Bakan’ın çok iddialı konuştuğunu düşünüyorum.
Ve ben de iddia ediyorum, bu yasa en geç iki sene içinde tekrar değiştirilecek.
Neden mi?
En basitinden Türkiye’de futbol siyasete, siyaset futbola mahkum olduğu sürece; can yakan her uygulamadan sonra birileri yasanın işlerine gelmeyen hükümleri için yeni talepler getirecek, siyasi partiler de bunları karşılamak zorunda kalacak.
Deneyimle sabittir, geçmişte bu yasa niçin dört kez meclisin gündemine taşındı?