Sinemanın en güzel yıldızlarından biri sahnede olacak, Mississippi aksanıyla bütün dişiliğini öne çıkaracak, karşınızda çırılçıplak soyunacak ve kılınız kıpırdamayacak. Üstelik tam da Brad Pitt’le müzik festivali Glastonbury’de yakınlaştığı dedikodularından hemen sonra... Sienna Miller, Tennessee Williams’ın başyapıtlarından “Kızgın Damdaki Kedi”de başrolde.
Al Pacino’dan Miller’a
Oysa şimdi yine başka bir tiyatro salonunda Al Pacino’yu izlerken iki büklüm oturmaktan ne kadar tutulduğumu hatırlıyorum. Al Pacino bile müthiş oyunculuğuna rağmen dikkatimi toparlamama yetmemişti. Klasik tiyatro ölüyor mu, artık son derece hızlanan hayatımızda bir tiyatro oyununa konsantre olabilmemiz mümkün mü değil acaba diye düşünmüştüm.
O zaman Al Pacino tiyatroyu kurtarabilir mi diye yazmıştım çünkü kabul etsek de etmesek de klasik tiyatro artık günümüze uymuyor. 1.5-2 saat rahatsız bir koltukta oturup akıllı telefonunuzdan hayata bağlanmadan durabilmek için şaşırmak, sarsılmak, etkilenmek gerekiyor. İşte o yüzden “Glengarry Glen Ross” adlı oyun Al Pacino’suz izlenmezdi. Yine de, Al Pacino’ya rağmen, alkışların perde kapanır kapanmaz bıçak gibi kesilmesi ve herkesin kendini bir an önce salondan dışarı atmak istemesi bir devrin kapandığını gösteriyordu.
Şimdi aynı hisler içinde sahnede Sienna Miller’ı izliyorum, İngiliz olmasına rağmen Mississippi aksanında başarılı. Arada heyecandan aksanı kaçırdığı oluyor ama. İlk gecenin heyecanıdır deyip geçiyoruz.
Müthiş bir oyuncu değil, abartılı oynuyor, diğer rol arkadaşları, özellikle Jack O’Connell ondan daha başarılı. Yine de ilk perdeyi hiç susmadan, dur durak bilmeden konuşarak tamamlıyor.
Ara oluyor, oyunun ikinci yarısının 1 saat 45 dakika olduğunu duyunca yıkılıyorum ama yanımdaki arkadaşıma belli etmemeye çalışıyorum. İkinci yarıda Sienna Miller seyircinin ilgisini çekmek için her şeyi yapıyor, çırılçıplak soyunmak da dahil. Doğrusu yıllar önce tiyatro sahnesinde ilk kez Judith Light’ı izlemiştim soyunurken. Çok çarpıcı bir oyundu, oyuncu çok iyiydi ve o sahnede soyunması gerekli ve etkiliydi.
Çıplaklık artık demode
Şimdi üstünden 20 küsur yıl geçmiş, çok güzel bir Hollywood yıldızı sahnede soyunuyor. Peki ama bu klasik tiyatroyu kurtarmaya yeter mi? Kesinlikle hayır. Artık sahnede çıplaklık da demode, günümüzde seyircinin dikkatini çekebilmek için daha fazlası gerekiyor. Bunun da tamamı oyuncuya bağlı değil tabii. Çok iyi yazılmış bir metin, çok iyi bir yönetmen gerekiyor oyuncuyu sahnede parlatabilmek için.
İşte Sienna Miller’ın tiyatro macerasında da bu eksik. Gereksiz diyalogları, sahneleri kesip 2 saat 45 dakikalık oyunu yarı yarıya kısaltsalar, günümüzün diline, hayatına daha iyi adapte etseler o zaman izlenir.
Bodrum’da detoksta!
SIenna Miller’dan Jude Law bağlantısı üzerinden Sadie Frost’a geçiyoruz. Malum Sadie Frost, her yaz Kate Moss ile birlikte Bodrum Lifeco’da detoksa geliyor. Her ne kadar bu yıl Kate Moss en acımasız şekilde görüntülenmiş olsa da Londra’dan gelen arkadaş grubu Türkbükü’nde harika vakit geçirmiş. Bu anları da sosyal medyada kendi kişisel hesaplarından paylaşmışlar. Peki ama grup içinde kimsenin söz etmediği ama aslında en çok bahsedilmesi gereken kim? Edward Enninful.
İngiliz Vogue’un Ganalı yeni yayın yönetmeni kendisi. Vogue’un ilk defa bir erkek yayın yönetmeni oldu. Peki Conde Nast gibi ana akım bir dergi grubu neden böyle bir değişikliğe gitti? Güncel kalabilmek için. Malum, bunun sırrı, farklılıklara açık olabilmekten geçiyor.