Şef Mehmet Gürs bu hafta San Francisco Museum of Modern Art’ta (Modern Sanat Müzesi) bir konuşma yaptı. Gastronomi dergisi Lucky Peach’in Yayın Yönetmeni Chris Yang sordu, Mehmet Gürs yanıtladı. Daha sonra Mehmet Gürs’ün “Yeni Anadolu mutfağı” olarak özetlediği yemeklerinin tadına bakıldı.
Peki ama Mikla ile dünyanın en iyi 56. restoranı seçilen Gürs’ün bir restoranda değil de, bir modern sanat müzesinde ne işi vardı? Mehmet Gürs, In Situ’ya konuk oldu. In Situ, San Francisco Museum of Modern Art’ta ilk açıldığında New York Times tarafından ABD’nin en orijinal yeni restoranı ilan edildi.
Hem de hiç orijinal olmayan yemekleriyle. Hatta diğer iyi müze restoranlarının yapamadığını yaptı, bir sanat enstalasyonuna benzetildi ve “Gastronomi de bir sanat mı?” tartışmalarına da neden oldu.
In Situ’nun şefi Corey Lee, dünyanın dört bir yanından en iyi şeflerin imzası haline gelen birer yemeklerini seçerek bir menü oluşturdu. Malum, artık Zagat rehberleri ya da Michelin yıldızlarından çok daha önemli hale geldi “Dünyanın En İyi 100 Restoranı” listesi.
Bu listeye girmeyi başaran restoranların şeflerinden destek aldı Lee. Türkiye’den sadece tek bir isim var listede şimdilik, Mehmet Gürs’ün
Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, tam 2 yıl önce Instagram ahalisini bir mesajla kutladı “Tebrikler, 300 milyon kişiye ulaştınız!” diye.
Instagram’ın kurucuları Kevin Systrom ve Mike Krieger’ı da kutladı, böyle bir platform yarattıkları için.
Malum Facebook tam 4 yıl önce Instagram’ı 1 milyar dolara satın aldı.
O zaman tek bir şey konuşuldu, “Instagram bitecek mi?”
Instagram kullanıcılarından tepki yağmaya başladı hemen, “Onu biz var ettik, bizim fotoğraflarla 1 milyar dolar kazandılar” diyen de, “Mark Zuckerberg Instagram’ı bedava indireceğine, 1 milyar dolar ödemiş” diye dalga geçen de, “Artık Instagram’dan çıkmak lazım” diyen de oldu.
Instagram, çok az sayıda kişinin çalıştığı, reklam almamak için direnen küçük bir şirket ve samimi bir uygulamayken birden milyar dolarlık şirket olması fikri kimsenin hoşuna gitmedi.
Özellikle de Facebook gibi her şeyi reklama ve paraya çevirmeyi âdet haline getirmiş bir şirkete satılması.
Zuckerberg, başta ne kadar “Instagram’ı koruyacağız, ona müdahale etmeyeceğiz, diğer sosyal ağlarla bağlantısı da, Facebook’a bağlanıp bağlanmaması da kullanıcının elinde olacak” dese de inandırıcı gelmedi.
Henüz piyasaya çıkmadan okuma şansım olan kitabın başlığı bu.
Jessica Cerasi ve Kyung An’ın çağdaş sanat hakkında temel bilgileri eğlenceli bir şekilde anlattıkları kitap, Thames&Hudson yayınevinden 9 Şubat’ta önce İngiltere’de yayımlanıyor.
Jessica Cerasi ile Kyung An New York’ta Guggenheim Müzesi’nde staj yaparken tanışıyorlar.
Yıllar sonra, şimdi Kyung An, Guggenheim’da çalışmaya devam ediyor.
Jessica Cerasi ise Londra’da Carroll/Fletcher Galeri’de.
Kitabı Skype üzerinden konuşarak birlikte yazıyorlar.
Jessica Cerasi ile Arzu Demirer sayesinde tanışıyorum, çünkü adı sizi yanıltmasın, babası Türk ve Arzu’nun kuzeni.
Madonna’dan George Soros ailesinin 7’den 70’e kadınlarına birçok isim cumartesi günü protesto yürüyüşü için Washington DC’deydi.
Natalie Portman karnı burnunda haliyle kadın gücüne dikkat çeken tişörtüyle ön sıralardaydı.
Sadece ABD’nin başkenti değil, bütün dünyada tam 168 ülkede, 408 şehirde kadınlar akın akın yürüdü.
Londra’dan Paris’e, Oslo’dan Melbourne’a, Teksas’tan Los Angeles’a...
Bu, sadece Trump’a karşı bir yürüyüş değildi aslında.
Her ne kadar, “Yürüyüş ne kadar sürecek?” diyenlere “4 yıl” cevabını verenler olsa da...
Londra’nın kentsel dönüşüme uğrayan doğusunda Som Saa adlı bir restorandayız, uzun bir masada uluslararası gastronomi dünyasını yöneten ve etkileyen isimlerle birlikte.
Som Saa, Masterchef yarışmasında birinci olan İngiliz şef Andy Oliver’ın Tayland mutfağından harika bir menü yarattığı restoranı. Andy Oliver, Jale Erentok ve eşi Alan Yau’nun ekibinde bir süre çalışmış. Daha sonra iki ortakla birlikte kendi restoranını açmış. Bu süreçte de Erentok ve Alan Yau kendisine destek olmuş.
Jale Erentok ve Alan Yau’nun şimdiye kadar yarattığı restoranları kısaca hatırlayalım: Wagamama, Busaba Eathai, Hakkasan, Princi, Duck&Rice, Babaji, Park Chinois.
Mutfak geçmişleri olmamasına rağmen biri Türk, diğeri Çinli iki girişimci sadece Londra’da değil, Avrupa’dan Uzakdoğu’ya birçok metropolde yeme-içme alışkanlıklarını değiştiriyor. Çin ve Tayland mutfaklarından sonra Türk mutfağını da dünyada yaygınlaştırmak için Babaji-İstanbul Pide Salonu’nu kurmuşlardı Londra Soho’da. Daha sonra Babaji de dahil olmak üzere son kurdukları restoranları sattılar.
Erentok şimdi Hacking Hospitality adlı bir platform üzerinde çalışıyor. Bu platformda amaç, sektörde çalışanları bir araya getirmek, birbirlerine destek
Gecenin bir yarısı bir sinema salonunda oturuyorsunuz. Saat 02.00’de film başlıyor. Aslında sadece sinema salonunda değil, filmin çekimi de tam o saatte başlıyor.
Evet, bu kadar büyük ölçekli bir film ilk defa tek hamlede, tek kamerayla çekiliyor ve canlı olarak sinemada yayınlanıyor.
Peki ama hangi yönetmen cesaret ediyor buna?
Woody Harrelson.
Önceki gece Londra’da bundan yıllar önce başına gelen bir geceyi canlandırdı, senaryosunu kendi yazdığı ‘Lost in London’ filmi için.
Londra’da Chinawhite adlı gece kulübüne gidiyor yıllar önce, hani bir dönem İstanbul’da Kuruçeşme’de de şubesi olan kulüp.
Kulüp çıkışı başı derde giriyor, polis tarafından tutuklanıyor, geceyi nezarethanede geçiriyor.
Şimdi o geceyi arkadaşı Owen Wilson ile tekrar canlandırıyor.
Hatırlarsınız, yıllar önce, mimar Frank Gehry, Suna ve İnan Kıraç’ın isteğiyle Tepebaşı’ndaki TRT binasının yerinde yapmak üzere bir müze projesi çizdi.
Sonuç, proje gerçekleşmedi.
Neden? Gerekli izinler alınamadığı için...
Frank Gehry, Guggenheim Müzesi’yle kimsenin daha önce ilgilenmediği Bilbao’yu bile görülmesi gereken şehirler ligine taşımayı başardı.
Bugün Gehry’nin son eseri, Paris’teki Fondation Louis Vuitton, neredeyse Eyfel Kulesi kadar ilgi çekiyor.
Boşuna, Gehry, müzenin İstanbul’a ek 1 milyon turist getirmediği takdirde para almayacağını söylememiş daha o yıllarda.
İstanbul’da gözlerimizin her gün daha da çok turist aradığı bu dönemde, Rıdvan Akar tarafından kaleme alınan ‘İdealler gerçekleşirken: Suna Kıraç’ın izinde 10 yılın öyküsü’ adlı kitabın yayımlanması ile birlikte bir kez daha üzüntüyle hatırlıyoruz bu kaçan fırsatı.
Hep sosyal medyayı suçladık, haber kirliliği yüzünden.
Nedeni basit, yaşayanları sosyal medyada öldürenler de oldu, olmamış haberleri oldu gibi allayıp pullayıp yutturanlar da oldu.
Bir süre sonra gerçekler ortaya çıktı, sosyal medyada olur böyle şeyler diye çok da ciddiye alınmadı.
Dün yaşanan kriz ise, geleneksel medyayı da sınıfta bıraktı.
Haber ajansından yayılan yanlış haber sadece Huffington Post gibi bir sosyal medya devinde değil, BBC’ye kadar birçok önemli yayında yer buldu.
Üstelik BBC, THY’nin “Düşen kargo uçağı bize ait değildir” açıklamasından sonra da haberi sadece THY uçağı ibaresiyle değil, boy boy THY uçağı fotoğraflarıyla birlikte kullandı.
Dünyanın en iyi servisini de verseniz, en iyi tanıtımını da yapsanız, her şey dönüp dolaşıp algıda bitiyor ne yazık ki.