Leonardo DiCaprio, iklim değişikliği için çalışmalar yapan vakfına yardım toplamak için St. Tropez’de bir davet düzenledi.
Biz de yardım gecesinden fotoğraflara bakmaya, videoları izlemeye doyamadık.
Philipps müzayede evinin sahibi Simon de Pury, Paul McCarthy, Damien Hirst, Jonas Wood, Cecily Brown, Richard Prince, Lawrence Weiner gibi sanatçıların eserlerini açık artırmayla sattı.
Tam 30 milyon dolar bağış toplandı.
Leonardo DiCaprio’yu Titanik’te başrolü paylaştığı Kate Winslet’tan Lenny Kravitz’e birçok ünlü arkadaşı yalnız bırakmadı.
Peki ama kimler vardı?
Billy Zane, Adrien Brody, Tobey Maguire, Anne Hidalgo, Doutzen Kroes, Taylor Hill, Imaan Hammam, Gerard Butler ve Sean Penn...
Ama gecenin yıldızı sahneye de çıkıp müthiş bir performans sergileyen Madonna’ydı. ‘4 Minutes’, ‘Ray of Light’, ‘Ghosttown’, ‘Open Your Heart’ ve ‘La Isla Bonita’ şarkılarını söyleyen Madonna’nın sahne kıyafetinden gözlerimizi alamadık.
Hızlandırılmış bir Alaçatı turu için yaz-kış Alaçatılılara kulak vermek gerekiyor.
Bu yaz yeni mekânlardan çok geçen yıldan kalanlar daha oturmuş, hatta kuvvetlenmiş.
Bakın 2017 yazında hangi eski lokal mekânlar öne çıkıyor?
Bu yazın en iyi restoranı Kemal Demirasal’ın eski Alancha’nın yerinde açtığı YEK. Demirasal’ın seramik markasının da adını taşıyan restoran, yemeklerinden çok yemek sonrası müziğiyle ve tabii tanıdık kitlesiyle dikkat çekiyor. Özellikle Perşembe, Cuma ve Cumartesi geceleri burada toplanılıyor. Kalabalığın arasında en sevilen ise Winter. Winter, her gün aynı saatte gelip aynı yere kurulup günbatımını izleyen sevimli köpek. Gün batmadan yerinden kımıldamıyor, manzaraya kilitleniyor ve ne masalarda oturanlarla ne de yemeklerle ilgileniyor.
Kışın olduğu gibi yazın da favorilerinin başında geliyor Agrilia. Alavya’nın içinde doğru yerini buldu. Yemek çok güzel.
Alaçatı içinde en iyi yemek Alavya’nın yanı başındaki Kapha’da. Kapha ve Agrilia’nın en büyük avantajı ise yaz-kış açık olmaları.
Geçen yaz bir İtalyan restoranı olarak açılan Momo yemeğinden çok gece kulübüyle ses getiriyor bu yaz. Restorandan çok eğlence yerine dönmüş durumda.
Son yılların popüler plajı Zio Beach’
Şimdiye kadar en acımasız yorumdu: Su testisi su yolunda kırılır.
Bırakın Hıncal Uluç gibi bir usta kalemi, kimse genç yaşta hayatını kaybeden birinin ardından böyle konuşmamalıydı.
Sonuç, Defne Joy Foster zaten aramızdan ayrılmıştı, Hıncal Uluç ise sadece o yazıyla bazı okurlarını kaybetti.
Defne Devrimi uzun süre ses getirdi.
Şimdi Cengiz Semercioğlu’nun Harun Kolçak’ın ardından yazdıkları da ister istemez çoğumuzda benzer bir his yarattı.
Ölünün arkasından konuşmak çok yersiz, gereksiz.
Geride kalanların canını acıtmanın kime, ne faydası var?
Harun Kolçak özel bir yetenekti ve belli ki her yaratıcı insan gibi çoğunluktan daha hassastı.
İstanbul Moda Haftası’nın New York Moda Haftası’nın son günleriyle Londra Moda Haftası’nın ilk günlerine denk gelen tarihleri açıklandı: 12-17 Eylül. Aynı tarihlerde şehirde bir de sanat haftası coşkusu yaşanacak.
İstanbul Moda Haftası, resmi adıyla Mercedes Benz Fashion Week Istanbul’un eylül tarihleri ve mekanı açıklandı: 12-17 Eylül’de, New York Moda Haftası’nın son günleriyle Londra Moda Haftası’nın ilk günlerinde gerçekleşecek.
Üstelik 12-17 Ocak’ta Zorlu Center’da yapılması planlanan ama iki ay gecikmeyle 20-24 Mart’ta İstiklal Caddesi’ndeki Grand Pera’da gerçekleşen son sezondan sonra yine mekan olarak Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ne geri dönülüyor.
Tam da İstanbul’un sanat haftasıyla aynı anda. Bir yandan Sakıp Sabancı Müzesi’nde Ai Weiwei sergisi açılacak, bir yandan İstanbul Bienali başlayacak, bir yandan Contemporary Istanbul çağdaş sanat fuarı gerçekleşecek. Hepsi aynı haftada, aynı günlerde olacak.
Sonuçta bir hafta gece gündüz gezmekten, sosyalleşmekten, izlemekten bitkin düşen bünyeler sonra birkaç hafta detoksa ihtiyaç duyacak.
Sanat haftasıyla moda haftasının aynı döneme denk gelmesi elbette olabilir. Şehirde aynı anda birçok etkinlik olması sevindirici. Ama
Uzun zamandır unuttuğumuz bir konuydu.
Deprem dedeler, kurtarma ekipleri, deprem çantaları, deprem anında yapılacaklar...
Bir dönem hayatımızın merkezindeydi.
Her an depreme karşı hazırlıklıydık.
1999 depremi hepimizde derin izler bırakmıştı.
Asla yapmam dediğimiz şeyleri tek hayatımız var deyip yapar olmuş, yaşamaya her an daha da çok şükreder hale gelmiştik.
Birçoğumuzda bıraktığı müthiş travmalarla birlikte.
Doğayla sınav
Hatırlıyor musunuz ünlülerin sosyal medyayla ilk imtihanını?
Ne kadar memnunlardı artık basına daha az ihtiyaç duydukları için!
Hayranlarıyla bire bir iletişim kurabildiklerini gururla anlatıyorlardı.
Basın toplantıları, açıklamaları yerine kendi hesaplarından duyurularını yapıyorlardı.
Hatta çoğu zaman basında çıkan haberleri sosyal medya aracılığıyla yalanlıyorlardı.
Haberler doğru olsa bile.
Peki ama şimdi ne oldu?
Sosyal medyada kalpsizlikle karşı karşıya kaldılar.
Pazar günü yazmıştım, Bodrum Lifeco’da detoks yapanlar arasında İngiliz Vogue’un Ganalı yeni erkek yayın yönetmeni Edward Enninful’un da olduğunu.
Hatta Conde Nast gibi ana akım bir dergi grubunun tamamen güncelliği yakalayabilmek için böyle bir değişiklik yaptığından da bahsetmiştim.
Hemen akabinde çok sevdiğim iki arkadaşım benimle İngiliz Vogue’un 25 yıllık moda direktörü Lucinda Chambers’ın Edward Enninful tarafından işten çıkarıldıktan sonra verdiği röportajı paylaştı.
25 yıl büyük emek verdiği kariyeri yeni gelen yönetici tarafından sonlanan tek kişi değildi tabii Lucinda Chambers.
Yine de veryansın etmekte haklıydı.
Hatta o kadar çok yerde kovulduğunu ayrıntılı anlattı ki, sonunda iletişim uzmanı bir arkadaşı uyarmak zorunda kaldı, “Kovulmandan bahsettikçe asıl hikâye kovulman olmaya başlıyor, oysa asıl hikâye 25 yıllık başarılı kariyerin olmalı” diyerek.
Haklıydı, moda ve eğlence dünyasında herkesin yükseliş dönemi oluyor ve o dönem tamamlandığı anda eskisi kadar cazibesi kalmıyor kimsenin.
Buna Adriana Lima da, Kate Moss da dahil.
Sinemanın en güzel yıldızlarından biri sahnede olacak, Mississippi aksanıyla bütün dişiliğini öne çıkaracak, karşınızda çırılçıplak soyunacak ve kılınız kıpırdamayacak. Üstelik tam da Brad Pitt’le müzik festivali Glastonbury’de yakınlaştığı dedikodularından hemen sonra... Sienna Miller, Tennessee Williams’ın başyapıtlarından “Kızgın Damdaki Kedi”de başrolde.
Londra’da dünyanın en rahatsız koltuklu tiyatro salonlarından Apollo’dayız. Daha önce aynı salonda Kristin Scott Thomas’ı “The Audience” adlı oyunda Kraliçe Elizabeth rolünde izlerken nefesim tutulmuş, hem oyunculuğuna hem de oyunun müthiş kıvrak bir zeka ve espri anlayışıyla yazılmış olmasına hayran kalmıştım.
Al Pacino’dan Miller’a
Oysa şimdi yine başka bir tiyatro salonunda Al Pacino’yu izlerken iki büklüm oturmaktan ne kadar tutulduğumu hatırlıyorum. Al Pacino bile müthiş oyunculuğuna rağmen dikkatimi toparlamama yetmemişti. Klasik tiyatro ölüyor mu, artık son derece hızlanan hayatımızda bir tiyatro oyununa konsantre olabilmemiz mümkün mü değil acaba diye düşünmüştüm.
O zaman Al Pacino tiyatroyu kurtarabilir mi diye yazmıştım çünkü kabul etsek de etmesek de klasik tiyatro artık günümüze uymuyor. 1.5-2 saat rahatsız bir