Potansiyel köpek sahiplerinin iyi düşünmesi gerekiyor. Onun tüm ruhsal ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaya hazır mısınız? Eğer sadece ‘şirin’ olduğu için eve getiriyorsanız, dostunuza en büyük kötülüğü yapmış olursunuz
Sokaklar ve barınaklar onlarla dolu. Bizde zaten genel bir sokak hayvanı dramı var. Yetmezmiş gibi satın alınıp, bakılamayan ve terk edilen binlerce köpek de onlara ekleniyor. ABD’deki bir hayvan kurtarma derneği başlıca terk edilme sebebini şöyle sıralıyor. Hiçbiri de köpeğin suçu değil.
Eğitim eksikliği: Çoğu insan köpek sahiplenirken hayvana nasıl eğitim vermesi gerektiğini bilmiyor. Köpekler eğitimli doğmuyor. Kemiriyor, ısırıyor, havlıyorlar. Onların bir lidere, birtakım kurallara, itaat etmeye ve disipline ihtiyaçları var. Bunları öğreten olmayınca da fatura köpeğe kesiliyor.
Hayat tarzı değişiklikeri: İş değişikliği, boşanma, evlenme, aileye katılan bir bebek, sağlık sorunları, aniden ortaya çıkan alerjler, taşınma...
Hayvan için yeterli zaman ayıramama: Bu evdeki hayvandan vazgeçme bahanelerinin başında geliyor. Hayat gailesi malum. Kimsenin zamanı hiçbir şeye yetmiyor. Genel sorumluluklar arttıkça öncelikler değişiyor. Köpek-kedi,
York Düşesi Prenses Beatrice’in 11 yaşındaki Norfolk terrier’i Max, Balmoral Şatosu’nda Kraliçe Elizabeth’in welsh corgi cinsi köpekleri tarafından saldırıya uğramış. Buckingham Sarayı sözcüsü olayla ilgili açıklama yapmayı reddetse de Kraliçe’ninkiler Max’ın neredeyse kulağını koparıyorlarmış.
İki cins de küçük boy ırklardan. İngiliz Guardian gazetesinin internet sitesindeki haberde olayın dehşet verici olduğu kadar sevindirici bulunabileceği de yazıyor. Çünkü böylece sadece büyük ve ‘tehlikeli ırk’ların ısırmadığı kanıtlanmış oluyor. Yani Kraliçe için kötü ama büyük köpekler için güzel bir haber bu. Nitekim Pennsylvania Üniversitesi’nin 2008’de yaptığı araştırmada en agresif köpek ırklarının dachshund’lar (sosis olarak da bilinirler), chihuahua’lar ve Jack Russell’lar olduğu ortaya çıkmış.
RESMEN ARAMIZDALAR
Hürriyet Cumartesi ekinde İpek Özbey’in haberini okudunuz mu? Zoofilinin (hayvanlarla cinsel ilişkiye girme) giderek yaygınlaştığı yazıyordu. Verdiği yaşanmış örnekler dehşet verici. İngiltere’de dört çocuk babası adamın, boşandığı karısının kendisini reddetmesi üzerine evin köpeğiyle cinsel ilişkiye girmesi... İstanbul Kadıköy’deki boş arazide genç bir adamın sokak
Evinde kedi varsa dekorasyona dikkat etmek, yatak-kanepe yanına, dolap-kitaplık koymamak gerekiyor
Bayram tatili sonrası işbaşı yaptık. Çarşamba sabahı rutin muhabbet “Bayram nasıl geçti?” vs. Bir arkadaş “Ben yattım” dedi. Ee ne güzel, zaten tatilin öylesi makbul. “Yok” dedi, “Kedim kaburgamı kırdı, o yüzden yattım.” Nasıl yani? Kanepede uzanmış yatıyormuş. Kanepenin yanında kütüphane, kütüphanenin tepesinde de kedi. Kedi kendini arkadaşın üzerine atıveriyor. Sonuç: Bir kaburga kırık, bir kaburga çatlak. Peki nasıl oluyor da ufacık hayvan, koskoca adamda böyle bir hasar yaratabiliyor?
Olaya bilimsel yaklaşmak üzere makine mühendisi kuzenime danıştım. “Bir kere çarpmanın anlık olması önemli” dedi. “Çarpma anında iki cisim arasındaki bir enerji aktarımı oluyor. Ve çarpış süresi etkiyi artırıyor.” Kedi ağır çekim düşse (hani mesela) o zaman arkadaşın üzerine yumuşakça konacak yani. Diğer faktörse kedinin yatarkenki potansiyel enerjisini atlamaya karar vererek kinetik enerjiye çevirmesi ve bu kinetik enerjinin arkadaşa talihsiz bir şekilde yansıması. (Bu lisede falan olsa fiziği bayağı sevebilirmişim vallahi!)
Bu olaydan alacağımız tek ders ‘fizik’ değil tabii ki.
Cesar Millan yeni TV programıyla her hayvanın ikinci bir şansı hak ettiğini göstermeyi ve barınaklardan sahiplenmeyi özendirmeyi hedefliyor
Cesar Millan’ı hepimiz tanıyoruz. National Geographic Channel’da her salı 21.00’de kendi deyişiyle köpekleri rehabilite ediyor, insanları eğitiyor.
2002’den beri Köpeklere Fısıldayan Adam olarak izlediğimiz Meksika asıllı köpek davranış uzmanının yeni TV şovunun adı ‘Leader Of The Pack’ yani ‘Sürü Lideri’. (Çünkü köpekler sürü hayvanıdır ve her köpek iyi bir sürü lideri ister.)
Bu kez Millan terk edilmiş, sahiplenilemez denilen köpekler üzerinde çalışıyor.
Her bölümde Avrupa’daki barınaklardan, en imkansız durumdaki bir köpeği alıp İspanya’daki kendi köpek psikolojisi merkezinde rehabilite ediyor. Bu arada İngiltere, Hollanda ve İtalya’dan da üç aile de hayvanı evlat edinmek için eğitim alıyor. Bölümün sonunda Cesar köpeğin hangi aileye katılacağına karar veriyor.
İtalyan ressam Alelia Von Grune bir vegan.?Sanatçı, eserlerinde et endüstrisiyle hayvan sömürüsünü keskin ve esprili bir dille işliyor
Yan taraftaki resme bir sosyal paylaşım sitesinde rastladım. Bir tavuk, elindeki tepside kızarmış bir bebek servis ediyor. İlk bakışta esprili gelse de insan, kendi cinsinin hele de bir bebeğin kızartılması karşısında dehşete kapılıyor. Çünkü bebek savunmasız. Kendinden daha güçlü bir yaratığın yapacaklarına karşı koyması imkansız. Tıpkı...
Her neyse, resmin üzerinde Amelia Von Grune yazdığını görünce, internette bir arama yaptım ve Grune’nin vegan bir ressam olduğunu öğrendim.
İtalyan sanatçı, Floransa’da güzel sanatlar fakültesinde okumuş ve üstün dereceyle mezun olmuş. Klasik bir sanat görüşüne sahipken yıllar içinde ‘pop sürrealizm’le tanışmış. Von Grune “Yozlaşmış estetiğin, gerçekçi olmayan iyi niyetin ve politik olarak doğruyu reddedişin sanatçının yaratıcılığını ve özgürlüğünü öldürdüğünü gördüm” diyor.
Ancak Von Grune’nin hayatındaki en büyük değişiklik, pop sürrealizmin beşiği Kaliforniya’daki birçok sanatçı gibi, veganlığa geçişiyle olmuş. Ve bu da onu örneklerini gördüğünüz bu sanatsal çalışmalara yaklaştırmış.
Sen kalk Kuzey Kutbu’nda bir uçtan bir uca özgürce dolanan hayvanı yakala, bozkırın ortasında havuzlu bir odaya tık. Olacak şey mi? Ankara’da yapılacak yeni hayvanat bahçesinden söz ediyorum. Bir mucize olur da en azından kutup ayısından vazgeçer mi Sayın Melih Gökçek?
Ankara’ya yapılacak yeni hayvanat bahçesi haberlerini okumuşsunuzdur. Ortadoğu’nun en ‘güzel’ hayvanat bahçesi olacakmış. Birçok hayvan türü Türkiye’de ilk defa burada olacakmış. Bunlardan bir de kutup ayısı. Ona özel soğuk havuz ve soğuk oda yapılacakmış. Şimdi sen kalk koskoca Kuzey Kutbu’nda bir uçtan bir uca özgürce dolanan hayvanı yakala, bozkırın ortasında havuzlu bir odaya tık. Olacak şey mi? Yani olur tabii. Ankara Büyükşehir Belediyesi bastırır parayı, yakalatır, getirtir. Ama bu hangi vicdana sığar? Gerek var mı bu devirde hayvanat bahçesine? Belgeseller neyimize yetmiyor? Canlısını kafeste görmek ne kazandıracak bize? Ne zaman idrak edeceğiz her canlının kendi habitatında yaşama hakkı olduğuna? Bir mucize olur mu acaba? En azından kutup ayısından vazgeçer mi Sayın Melih Gökçek? Dua edelim.
MORISSEY’DEN ÖLÜMCÜL DARBE
Perşembe günkü Morissey konseri bu yazın, en merakla beklenen müzik
Hayvan yemek normal mi? İnsan sahiden etobur mu? Birkaç tanesini korumam, milyonlarcasına yapılan vahşeti görmezden gelmemi affettirir mi?
Hayvanları severim. Kendimi bir hayvansever olarak görürüm. İlkokuldan itibaren evde bir köpekle büyüdüm: Orfe. (Ki rahmetli başlı başına ayrı bir yazı konusudur.) Üniversite okumak için gittiğim yabancı ülkede, ilk defa kendi evim olduğunda hemen bir kedi sahiplenmiştim: Esmer. Sonra da hep kedilerle yaşadım.
Küçüklüğümden beri sokaktaki her kedi-köpeği okşar, çapaklarını temizler, kenelerini ayıklarım. Gözleri hastaysa merhem sürerim. Burnu akıyor- sa, sümüğünü siler, ilaç veririm. Hayvanlarla ilgili hiçbir şeyden iğrenmem. (İnsanlar için aynısını söyleyemem.)
Yaklaşık 20 yıldır düzenli olarak sokaktakileri besliyorum. Kışın onlara evler yapıyor, hastalananları gücüm yettiğince tedavi ettirmeye çalışıyorum vs. vs.
Ama bu konularda kıyıda köşede yazmaya başlayınca, tabii bu okumayı ve araştırmayı da beraberinde getiriyor. Kendimi sorgular oldum, “Acaba gerçekten hayvansever miyim?” diye. Kedi, köpek kuş tamam da... Ya inekler, koyunlar, tavuklar, hindiler? Ya da fareler mesela? Tavşanlar?
Sanatçı Yun-fei Tou, iki yıldır Tayvan’daki bir barınakta köpeklerin uyutulmadan önceki son anlarını fotoğraflıyor. Amacı söylenmesi değil hissedilmesi gerekenleri göstermek.
Önce köpek yavrusunu nazikçe, platformun üzerine yerleştiriyor. Köpek iki aylık ya var ya yok. Meraklı, güvenen gözlerle bakıyor objektife. Tou Chih-Kang hayvanların yüz ifadelerini, karakterlerini yakalamayı iyi beceriyor. Her hayvan sahibinin isteyeceği türden fotoğraflar çekiyor. Ama bu bebeğin sahibi yok, olmayacak da. Çünkü çekim bittikten sonra veterinerler tarafından uyutulacak... (Huffington Post)
Yun-fei Tou, iki yıldır Tayvan’da Touyuan Hayvan Barınağı’ndeki köpeklerin son anlarını fotoğraflıyor. Şimdiye kadar 400’den fazla hayvanın resmini çekmiş. Çoğu sahipleri tarafından terk edilmiş. Tou, bunun üzücü bir iş olduğunu söylüyor ama amacı insanlara sorumluluklarını hatırlatmak. “Bence söylenmesi değil hissedilmesi gereken şeyler var. Umarım fotoğraflarım insanları, bu talihsiz canlar üzerine düşünmeye ve toplum olarak nasıl bu kadar gaddarlaştığımız hakkında kafa yormaya sevk eder.”
Tayvanlı yetkililer bu yıl tahminen 80 bin sokak köpeğini uyutacak. Tayvan’daki barınaklarda