Biliyorsunuz Efe’nin oyunculuk kariyeri başlamadan bitti. Belki Hollywood’da olsaydı her şey daha farklı olabilirdi. İşte yılın hayvan Oscar’ları...
American Humane Association AHA, (Türkçesi sanırım Amerikan İnsaniyet Birliği gibi bir şey) çocuklarla hayvanların refahını sağlamak ve insanlarla hayvanlar arasındaki bağı güçlendirmek üzere kurulmuş bir organizasyon. Sellerde, depremlerde, kasırgalarda gidip mahsur kalan hayvanları kurtarıyorlar. Çocuklar için hayvanlı terapiler düzenliyorlar. Mesela köpek terapilerinin kanser hastası çocuklar üzerindeki olumlu sonuçlarını ortaya çıkarıyorlar. Barınaklardaki hayvanları sahiplendirmek üzere kampanyalar yapıyorlar. Bir de Hollywoood’u insanileştiriyorlar. (Böyle yazınca iyi bir şey gibi durmuyor sanki. Yani film ve TV sektöründe çalışan hayvanların düzgün muamele görmelerini, iyi bakılmalarını sağlamaya çalışıyorlar. Hayvanların rol aldığı her sette bir gözlemcileri var.
AHA birkaç senedir, filmlerdeki en iyi hayvan performanslarını değerlendiriyor ve onları Pawscar’la ödüllendiriyor. (Pawscar, pati, pençe anlamına gelen ‘paw’la ‘Oscar’ın birleşimi). İşte bu yılın kazananları:
En iyi battaniyeye sarılı domuzu: Steven
14 Şubat sabahı Efe’yi kaybettim. Yani kelimenin tam manasıyla. Oğlanı şöhret yapayım derken telef ediyordum. Çok pişmanım!
Evvelki hafta çok izlenen bir dizinin ekibinde çalışan arkadaşım çekilecek sahne için kediye ihtiyaçları oluğunu söyledi. Hemen benimkilerin resimlerini gönderdim ve yalvardım. Efe seçildi. Yani aslında Simba seçildi de. Efe’yi de beğendiler. “İkisini de getir” dediler. Çok sevindim.
Set günümüz 14 Şubat. Saat 9.30’da orada olacağız. Efe’yle Simba’nın olacaklardan haberi yok tabii. Sabah kalktım. İkisini de birer kutuya tıktım. Ellerimde kutular,
omuzumda çantalar asansöre bindim. Zemin kata gelince Simba’yı daha ağır diye apartmanda bıraktım. Efe’yle dışarı çıktım. Arabaya bir metre kala kutunun kapağı açıldı. Ve Efe yere düştü. (Atladı diyemeyeceğim çünkü hayvan neye uğradığını anlayamadı). Birkaç saniye içinde de bahçeye girdi ve kayboldu. (Bahçe dediğim yer de dört kat derinliğinde, sarmaşıklarla kaplı bir yamaç ve beş blok genişliğinde bir binayı çevreliyor). Bense ayağımda, çok lazımmış gibi, topuklu ayakkabılar, donmuş bir şekilde kalakaldım. Halbuki at elindekileri, çıkart ayakkabılarını fırla arkasından… Gaflet işte.
Sonraki beş gün Efe’yi
Sizin aklınıza gelir miydi bir barınağa elektrik hediye etmek? Birilerinin gelmiş ama...
Cuma günü Cadde’deki çağrıyı okumuşsunuzdur. Hediye alışveriş sitesi Gruphediye.com Aralık 2012’de ‘Bolluca Hayvan Barınağı İçin Elektrik Hediyesi Alıyoruz’ çağrısıyla bir kampanya başlattı. Hedef barınağa 1 rüzgar tribünüyle 4 güneş paneli alınmasıydı. Böylece barınak kendi elektriğini kendi üretebilecek, bununla beraber ısınma, temiz su gibi ihtiyaçlar da giderilebilecekti. Kampanya cumartesi tamamlandı ve toplam 5 bin 475 TL toplandı. Aynı gün rüzgar ve güneş panelleri barınağa teslim edildi.
Gruphediye.com sitesinden daha önce haberim yoktu. Kurdukları sistem süper. “Hepimiz, birimiz için!” diyorlar. Kime, ne hediye etmek istediğinize karar veriyorsunuz. Sonra da sitede gösterilen adımları takip ederek hediye grubunuzu kurup etrafa haber salıyorsunuz. (Mesela bana mail atıp haber verebilirsiniz, tabii hayvanlarla alakalı olanları) Damlaya damlaya göl oluyor, paralar toplanıyor. Bolluca için yapılan hepimize örnek olmalı. Bu sayede birçok barınağa yardım edebiliriz.
SEN İNSAN OL!
National Geographic Channel Türkiye’nin ‘Hayvanlar İçin Kükre’ kampanyası muhteşem. Metro
Yanlış anlamaya, suistimale çok açık bir konu uyutmak. Çünkü size ne istediğini söyleyemeyen bir canlı için “Ölsün” diyorsunuz. Ama gerçekten yapılacak bir şey yoksa ve hayvan çok acı çekiyorsa...
Orfe ben ikinci sınıftayken geldi bize. 79’un Kasım’ında. Babamın Cumhuriyet Gazetesi’nden bir arkadaşının köpeğinin yavrusuydu. Terrier kaniş kırması. 40 günlük falandı. Simsiyahtı, minicik. Bir tek göğsünde beyaz lekesi vardı. Zeytin gibi bir burun. Dünyanın en güzel suratlarından birine sahipti.
Orta boy bir köpekti. Ama havlaması dillere destandı. Kapıya gelen satıcıların ödü kopardı.
Evimize gelen ilk hayvandı, ilk tecrübemizdi. O zamanlar böyle terbiye kitapları, belgeseller, ‘Köpeklere Fısıldayan Adam’lar falan yok. Orfe ne öğrendiyse kendi öğrendi. Bu arada yemediği ayakkabı astarı, çorap, çamaşır kalmadı. Kalemlerim, silgilerim, diş telim, koltuk takımının ayakları, koltuk takımının kendisi... Sonuçta biz eğitildik. Yıllar geçti hâlâ hiç bir şeyimiz ortada durmaz.
Bildiğin canavar
Erkekti. Kısırlaştırmadık, çiftleştirmedik de. Dedim ya ilk hayvanımızdı. Asabi oldu o yüzden. Arkadaşlarımın ödü kopardı. Öyle “Aaa canım” deyip elini uzatmak falan olmazdı
Malum sömestir tatili başladı. Her taraf çocuklara özel aktivitelerle dolu. Ve ne yazık ki sirkin de bu etkinliklerden biri olduğu düşünülüyor
Yarı yıl tatili bahanesiyle bir alışveriş merkezinde bir sirk kuruluyor. Penguenler, foklar ve köpekbalıklarıyla gösteriler yapıyorlar. Yani yine havyanların sırtından para kazanıyorlar. Sirki getiren firma, vizyonunun ‘eğlenerek öğrenmek’ olduğunu yazmış internet sitesinde. Misyonunu da kültür, bilgi, sorumluluk, gösteri sanatlarına saygı, mutlak müşteri memnuniyeti, estetik ve yaratıcılıkmış. Bir kez daha hatırlatmak isterim ki hayvanların bizi eğlendirmek gibi bir yaşam amaçları yok. Onlar soytarımız değil. Bu işi yapan eğitimli insanlar var. Hayvanları doğal ortamlarından koparıp kafeslere tıkmanın ve eğlence malzemesi yapmanın ne kültürle, ne bilgiyle, ne sorumlulukla, ne estetikle ne de yaratıcılıkla ilgisi var. Bu düpedüz tutsak bir canlının aczinden faydalanmak, sırtından para kazanmak. Çocukların doğada olması gereken hayvanları o şekilde görmesi, hayvanları tanımak, ‘eğlenerek öğrenmek’ değil. Hayvanların gördüğünüz o numaraları işkence, dayak ve açlıkla terbiye edilerek öğrenmek zorunda kaldığını hepimiz biliyoruz. O
İlkokul çocukları bile yunusların özgür olması gerektiğini biliyor ama fırsatçılar kanlı ticarete çanak tutmaya devam ediyor
Artık çoğumuz (hepimiz diyemiyorum ne yazık ki) yunus gösterilerinin işkence, yunus parklarının hapishane, yunus terapisinin yalan olduğunu biliyoruz. Ancak fırsat sitesi Grupanya hâlâ bunu idrak edememiş durumda. Change.org’daki “Grupanya yunus gösterisi ‘fırsatını’ geri çeksin, bir daha satmasın!’ kampanyasından bahsetmiştim. Onca imzaya rağmen Grupanya, yunus gösterilerine bilet satmaya devam ediyor. Ben şahsen kendilerini protesto ediyorum. Üyeliğimi iptal ettim, destek@grupanya.com’a mail attım, Facebook’taki sayfalarına yazdım. Sizleri de bana katılmaya davet ediyorum. Kanlı ticarete ortak olmayalım.
Çocuklar bile öğrendi
Hani yunus parklarının çocukların hoşuna gittiği düşünülür ya, yok öyle bir şey. Mesela Şişli Terakki Okulu öğrencileri, esaret altındaki deniz memelileri (sadece yunuslar yok biliyorsunuz, foklar, morslar da kafeslere tıkılıp soytarılığa mecbur bırakılıyor) için bir çalışma başlattı.
İlkokul dördüncü sınıf öğrencileri aralıktan beri okul çapında bir kampanya yürütüyor. Eyüp’teki yunus parkının kapatılması için İBB’ye
Aslında belli ama bizde hayvan sayısını, gereken alanı, personeli, çıkacak maliyeti hesaplayınca sonuç çok parlak olmayacak. O yüzden hakkıyla beceremeyeceksek, hükümet ve toplum olarak elimizi kana bulamadan vazgeçmek belki de en iyisi...
Bursa’daki Osmangazi Belediyesi Sahipsiz Hayvanlar Doğal Yaşam ve Tedavi Merkezi hakkında çok yazdım. Masal köyü gibi bir yer.
(www.osmangazihayvanevi.bel.tr) Siteyi ziyaret edin mutlaka. 50 personel durmadan çalışıyor. 647 köpek, 316 kedi, 17 at, 8 eşekleri var.
Malum ‘doğal yaşam parkı/merkezi’ tanımı, çıkacak hayvan yasası nedeniyle pek popüler. Sokaktaki hayvanlar toplanacak, ömürlerinin sonuna kadar bu merkezlerde bakılacak (Acaba ne kadar bir ömürden bahsediliyor?) Ben de Osmangazi’dekilere bu konudaki fikirlerini sordum. Merkezin basın ve halkla ilişkiler sorumlusu Turgay Yıldız, bana Veteriner İşleri Müdürü Dr. Aysu Altıkardeşler Ilman’ın Türkiye Veteriner Hekimleri Derneği’nin yayın organına yazdığı metni gönderdi.
Yasayı hazırlayan tüm milletvekillerine ve belediyelere ‘fikir’ vermesi ümidiyle bazı kısımlarını paylaşmak istiyorum. Hatta Türkiye’deki tüm barınakların Sayın Ilman’a emanet edilmesini diliyorum...
Sokaktan
Niyetim ne belli bir kimseyi ya da firmayı hedef göstermek ne de tanınmış isimlerden nemalanmak... Zaten kürk giyip satan kendini biliyor. Benimki sadece ‘ürün’ konusunda aydınlatma
Bu bilgilere aylar önce yabancı bir sitede rastlamış ve kış için saklamıştım. Malum kürk mevsimi açıldı. Kürk giyen ünlüler, kürk satan mağazalar, kürk modasını kapağına taşıyan dergiler, 17-19 Ocak’taki fuar, tepkiler, umursamazlıklar her gün medyada.
Kürkün masum olmadığını biliyoruz. Ama düşündüm ki kürkü için öldürülen hayvanları yakından tanırsak belki ‘hepimiz’ bu modanın/sektörün gerçekten ‘can alıcı’ olduğunu daha net kavrayabiliriz.
KUNDUZ
Kunduzlar son derece hassas hayvanlar. Aynı zamanda gürültücü ve neşeliler. Hayat boyu aynı eşle yaşıyorlar. Dostlukları da ömürlük. Aile yapıları güçlü, yavrular delikanlı olana dek ebeveynlerinin yanında. 19 yıl yaşayabiliyor. 30 kilo ağırlığa ve 1.5 metre uzunluğa ulaşabiliyorlar.
Kunduzlar usta mimar. Kusursuz evler inşa ediyorlar. Aynı zamanda eko-sistem için çok yararlılar çünkü akıntıya bile dayanıklı bu yuvalar başka canlılar için de sulak alanlar oluşturuyor.