Hiçbir hayvan, eğer amacı onu yemek değilse, bir insana ya da başka bir canlıya saldırmaz. Dünyada zevk için öldüren tek canlı insandır
İnsan etrafındaki tüm canlıları, doğal olarak, kendi değer yargılarıyla, insana özgü sıfatlarla tanımlar. Nankör kedi, cani köpek, kurnaz tilki ya da katil ayı gibi.
Oysa havyanlar mantıklarıyla değil, evrim sayesinde geliştirdikleri hayatta kalma ve türlerini devam ettirme içgüdüleriyle hareket eder.
Mesela yemek verdiğiniz kedi dönüp elinizi tırmalarsa bunun nedeni onun iyilikbilmezliği değildir. Vücut dilinizi tehditkâr bulmuş ve kendini korumak istemiştir. Çünkü siz nasıl onun hareketlerini ‘insanca’ yorumluyorsanız o da sizinkileri ‘kedice’ anlamlandıracaktır.
Ancak başka bir canlıyı insan sıfatlarıyla tanımlamak aynı zamanda ikiyüzlülüktür de. Çünkü siz kendini size sevdirmeye gelen kediye tekme attığınıza ‘nankör’ sayılmazsınız.
Hachiko’nun hikayesini bilirsiniz. Hani Tokyo Üniversitesi’nde ders veren profesörün köpeğiydi. Her gün sahibine metroya kadar eşlik eder, akşam da onun metrodan dönüşünü beklerdi. Bir gün profesör dönmedi. Kalp krizi geçirip ölmüştü. Hachiko tam 10 yıl bekledi sahibini. Ve 12 yaşında hiç ayrılmadığı metronun kapısında öldü. Hayvanseverlerin simgesi oldu. Heykelini diktiler. Yıllar sonra Richard Gere’in oynadığı bir filme ve son olarak da sinema yazarı Ömür Gedik’in kurulmasına ön ayak olduğu Hayvanları Çaresizlikten ve İlgisizlikten Koruma Derneği HAÇİKO’ya ismini verdi.
Silivri’de buna benzer bir köpek hikayesi yaşanmakta. Bir yıl kadar önce Silivri’deki özel bir hastaneye bir hasta getirildi. Ambulansın peşinden de bir köpek koşmaktaydı. Hasta ne yazık ki hayatını kaybetti. Ama o köpek bir yıldan bu yana hastane kapısında kapıya bakarak sahibini beklemekte. İşte resimdeki o.
http://www.facebook.com/media/set/? set=a.2074586777195.2107760.1020698783
Uzun zamandır dikkatimi çekiyor, İstanbul ne kadar yeşillendi. Otoyolların kenarları yemyeşil çimenlerle, kıpkırmızı güllerle dolu. Mevsim yaz, susuzluk zamanı falan ama, çiçekler hiç solmuyor. Her an bakımları yapılıyor, sulanıyor, budanıyorlar. İBB’nin bahçevanları arı gibi çalışıyor. TEM otoyolundan işe gidip gelirken etrafıma bakıyorum, neredeyse çiçek bahçelerinden geçiyormuşum gibi. Güzel tabii... Trafikte insanın içi açılıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi doğayı seviyor gerçekten. Peki doğada yalnızca çiçeklerle ağaçlar mı var? Asfalt ve beton bloklar arasında hayatta kalmaya çalışan dört ayaklı canlılar doğadan sayılmıyor mu? Yoksa onlar rengarek açan güller kadar güzel değiller mi? Ağaç, çiçek, çimen elbette bakım, para istiyor. Ama onlara harcanan emeğin onda biri de sokak hayvanlarına harcansa fena mı olur?
Aynı şey büyük işyerleri, fabrikalar ve plazalar için de geçerli. Günde üç defa bahçeler sulanıyor şıkır şıkır. Ama kimsenin aklına, kapının önünde dili beş karış dışarda dolaşan köpeğe bir kap su koymak gelmiyor.
Şehirdeki binlerce şirketin yemekhanelerinden her gün tonlarca yemek artığı çöplere gidiyor. Mesela belediye, bahçe işlerinin yanında, doğadaki
Herkesin bir kısmeti var. Hayvanların da öyle. Datça'daki sarı kedininki de İstanbul'a gelmek ve gazetelere çıkmakmış
Fark etmişsinizdir, bu yaz etraf yavru kedi dolu. Datça da öyleydi. Nisan sonu doğan dört yavru büyümüş etrafta holayıp zıplamaya başlamışlar. Geçen yazın mahsulü anneleri hâlâ başlarında. Bir teyzeleri doğurmuş ama iki bebeğini henüz insan içine çıkarmıyor, sarmaşıkların arasında saklıyor. Diğer teyzeleriyse eli kulağında, doğurdu doğuracak. Dayılar, amcalar ve babalar da var. Yavrulardan biri hariç hepsi tekir. (Düşünün bu geniş alenin kaynağı bir tek kediden. Araştırmalar, bir tek dişiden bir yıl içinde ortalama 27 kedi doğduğunu gösteriyor). İnsana gelmiyor hiçbiri. (İyi de yapıyorlar, gözlemlerime göre insana gelmeyen sokak kedileri daha uzun yaşıyor.) Ama günde beş defa mama servisi olunca ufak ufak kapıdan içeri girmeye başlıyorlar.
Ve tanışma
Derken evin yakınlarında başka bir kedi çıkıyor karşımıza. Pembeye bakan açık sarı renkte, 2 -3 aylık ya var ya yok. Tek başına. “Evin oraya götürelim” diyoruz, “Yaşıtlarıyla takılır, yer, içer. Biz gidene kadar da palazlanır.” Ancak hayvan hiçbir şey yemiyor. Yorgun gibi. “Eve alalm” diyoruz, “Biraz
İstanbul Şişli Belediyesi, sokak hayvanlarını en çok düşünen belediyelerden biri. Nişantaşı’ndaki parklara, apartmanların bahçelerine şahane kedi evleri yapıyorlar. O kadar şıklar ki insanın kendi girip oturası geliyor. Sokak köpekleri küpeli. Ama sanrım göz önünde olmayan semtler pek kontrol edilemiyor.
Geçen hafta Mecidiyeköy’den bir martı katliamı haberi geldi. Ortaklar Caddesi’ndeki birkaç apartmanın çatısına, aralıklarla demir çubuklar dikilmiş, aralarına da misina gerilmiş. Çatıya konan martılar misinaları göremediği için takılıyor, kanatları kırılıyor, vücutları paralanıyormuş. İhbarı yapan okurlarımız birkaçını kurtarmayı denemiş ama “Ardı arkası gelmiyor” diyorlar.
Kuş deyip geçmeyin
Cihangir’de oturan biri anlattı. Üst kat komşusunu her gün ziyaret eden bir martı varmış. Her akşam saat beşte gelir ve beyaz peynir yermiş. İki yıl boyunca bu böyle sürmüş. Sonra bir gün komşu taşınmaya karar vermiş. Martı o pencereye son kez eşyalar toplanırken gelmiş. Bir daha uğramamış. Acaba yeni evinde de bulmuş mudur diye merak ediyor insan...
NASIL OLSA BULURLAR DEMEYİN. KAPINIZIN ÖNÜNDE GÖLGELİK BİR YERE BİR KAP SU BIRAKIN.SORU
Biz insanlar her yemekten sonra dişlerimizi fırçalamamız gerektiğini biliyoruz. Dişimiz ağrıdığı zaman dişçiye gidebiliyoruz. Peki ya tüylü dostlarımız? Pıtış Evcil Hayvan Kliniği’nden Veteriner Hekim Özkan Özkara hayvanlarda diş sağlığının asla ihmal edilmemesi gerektğini belirtiyor.
Kedi veya köpeğinizin nefesi kötü kokuyorsa, dişleri kahverengimsi sarı bir renkteyse, dişetleri kzarmışsa mutlaka veteriner hekiminize danışmalısınız. Çünkü bu durum ilerlediğinde hayvanınızın dişlerinin çürümesine ve kaybına, diş etlerinin çok zor iyileşebilen yangısal hastalığına, boğaz enfekiyonlarına, yiyecekleri yeterince öğütemeden yuttuğu için gastrit gibi mide hastalıklarına neden olabilir. Ayrıca ağız enfeksiyonlarına bağlı olarak kalp, karaciğer ve böbreklerde çeşitli rahatsızlıkların gelişimini tetikleyebilir.
Sanıldığı gibi kuru mamalar diş taşı (tartar) oluşumunu engellemez. Bu yüzden düzenli hekim kontrolü gerekir. Petler için üretilen diş fırçaları ve macunları da sevimli dostunuzun dişlerini korumanıza yarıdımcı olacaktır. Ayrıca özellikle köpekler için havuç, elma, kereviz gibi sert lifli sebze ve meyveler hem dişleri temizler hem de vitamin olarak dişetlerini güçlendirir.
Gözleri olmayan bir kediyle aynı evi paylaşmanın, görebilen bir kediyle yaşamaktan farkı olmadığını biliyor musunuz? Ya da üç bacaklı bir köpeğin de sizinle aynı şekilde koşup oynayabileceğini? Tek yapmanız gereken, dostunuza biraz daha ihtimam göstermek. Genelde çoğu insan göz yuvaları boş bir kedinin yüzüne bakmak istemez. Ya da bir ayağı olmayan bir hayvan gördüğünde “Ay içim fena oldu” deyip başını çevirir.
İşte hayvan hakları savunucuları tiyatro oyuncusu Tuna Arman, fotoğraf sanatçısı Ateş Kantürk ve yönetmen Tolga Öztorun, çoğu insanlar tarafından şiddete maruz kalarak engelli hale gelmiş hayvanlara baktırarak, toplumu bilinçlen- dirmeyi ve empati kurulmasını amaçlayan bir projeye imza attı: “Farkında mısın?”
Proje kapsamında, ünlü isimler engelli hayvanlarla birlikte kamera karşısına geçti. Kendileri de photoshopla engelli hale getirilen Billur Kalkavan, Buket Uzuner, Ömür Gedik, Metin Şentürk, Buket Uzuner, Zuhal Olcay, Tan Sağtürk ve daha birçok tanınmış ismin fotoğrafları billboardlara taşınacak. Ayrıca kasım ayında da bir sergi açılacak.
Bu bir İran kedisi. İki hafta önce Fenerbahce’de bir veteriner kliniğine tıraş olmak üzere getirilmiş ve bir daha alınmamış. Sahiplendirmek üzere alındığında görülmüş ki ağzında dişleri, ön patilerinde tırnakları yok.
Tırnak çektirme bazı kedi sahipleri tarafından tercih edilen bir yöntem. Amaç hayvanın evdeki eşyalara zarar vermemesi, tırmalamaması. Oysa bu acı verici işlem kedinin doğasına tamamen ters. Bir kedi tırmalama eylemini sadece tırnaklarını sivriltmek için yapmaz. Bu aynı zamanda ön pati kaslarını güçlü tutmak için de yaptıkları bir egzersizdir. Yani kedinizin tırnaklarını söktüğünüzde hem parmaklarını hem kişiliğini yok etmiş olursunuz. Bir insanın parmaklarının kesilmesine benzer. Kedi, tırnaklarının olmadığı fikrine alışmaya çalışır. Patilerin kavrama biçimi değiştiğinden yürümekte sıkıntı yaşar. Hiçbir yere tırmanamaz ve kendini koruyamaz. İyileşme süreci de acı ve sıkıntı veren başka bir süreçtir.
Ayrıca bu işlem Hayvanları Koruma Kanunu’nca yasaklanmıştır da. Hayvanlara Müdahaleler kısmının sekizinci maddesinde “Tıbbi amaçlar dışında hayvanların organ ve dokularının tümü ya da bir bölümü çıkarılıp alınamaz ve tahrip edilemez” der.