Kore - Japonya’da oyuncuları ıskalamışlardı. Dünya onları merak ediyordu. Ama o, onlar BBG evinin salonuna çevirdiler basın toplantılarını. 07 Ümit, 08 Okan, 09 Hasan vesaire oldular. O dedi, ne dedi, kim kodu, kime kodu, işte dedikodu veya demeden kodu, filan falan. Türkiye’den bir tadı, bir iki Antik bölge adı, birkaç turistik yer. Hiç olmazsa biri işte burası benim doğduğum yer der diye bekledik, durduk. İtalya’da da hocaları ıskaladı. Hiç yenemediğimiz İtalya’yı yeniyorduk.
Sonra yine o korku, yine yenilirsek korkusu. Sonra olabilecek bir yenilginin kılıf veya kılıfları. İlk çıkanlar Emre, Okan, Tugay, Yıldıray oldu. Güneş, Inter, Blackburn Rovers, B.Leverkusen’e çalışıyordu sanki. Aman yorulmasınlardı. Ama mesela Bülent Korkmaz, ama mesela her zaman her gün Ergün yorulsunlardı. Hatta ne olurlarsa olsunlardı. Yıllardır etlerini, butlarını, gerilerini, berilerini bitirememiştik. Derilerinin suyundan bile faydalanmaya çalışıyordu hala Güneş. Emre ve Okan’a kıyak, 45 değil, 90 dakika oynatmaktı. Zaten düzenli oynayamadıkları İtalya’da. İki küçük İtalyanlar’a biz buyuz işte diye bağırırlarken, Hector Cuper’in kulakları çınlarken çıkartıldılar. Hani hazırlık maçı olsa da bazı maçlar hazırlık maçı gibi oynanmaz ya. Hiç yenemediğimiz İtalya da bunlardan biriydi işte. Milli Takım’ın başı hafif diplomatımsı da olmalı. Veya işte bunun için vizyonlu da olmalı. Güneş belki iyi hoca olacak, ama hiçbir zaman büyük hoca olamayacak.
Sağımda solumda, önümde arkamda ne telefonu, ne cep’i ne oraların map’i, ne de o map’teki onun yeri. Hepsi hepsi işte bu köşenin içindeki şu köşecik. Biliyorsunuz, seviyorum onu; özlüyorum da. Kısaca idare edin beni.
İmza=K.D.
Turizmin içinde değilim ama.... Berisi buysa dedim, gerisini dinlemedim bile. Güldal Akşit’ti konuşan. Hani hukuk müşaviriyken, hooop Turizm Bakanı olan. Sonra puzzleın parçaları birleşti. Ama eski bir siyasetçinin kızıydı, ama eski bir siyasetçinin de gelini. Türkiye’nin yüzde otuzbeşinden turizmin içinde turist olarak (kendi ifadesi) bulunandan daha çok bulunan bir turizm bakanı bulunamamıştı yine. Tamam, kabinede bir hanım olsun, olsundu da, ama o hanım niye illa Turizm Bakanı olsundu. İngilizce’si de anlıyorum ama konuşamıyorum, çünkü uzun zamandır konuşmuyorum cinsindendi galiba.
Turizmin milli eğitim, içişleri, dışişleri, savunma, adalet kadar önemli ve hatta daha da önemli olduğunun AKP de farkında değil. Hiç olmazsa o bakanlıkları beslemek için bu bakanlığı desteklemekten bile mi bihaber AKP’liler. Tayyip bey Roma’ya, Atina’ya, Madrid’e gittiğinde sorsaydı keşke. Herbiri ne kadar milyar dolar canlı götürüyor ? Bir bilen yoktu da yüzde otuz beşte, bir öğrenen de mi yoktu ? Üstelik vardı. Mesela Mr.Mumcu. Komik, hatta trajikomik, ama Lorant, Tuncay’ın yerini değiştirince yer yerinden oynuyor da, Mr.Mumcu’nun yeri değiştirilince çıt çıkmıyor mesela.
Yazık, turizmin, Fenerbahçe kadar değeri bile yok. Madem öyle, işte böyle. Ben de işime bakarım. Eskisine İngilizce öğretiyordum, yenisine de turizmi öğretirim. Ne demişler ? Dememişlerse de işte şimdi demişler. Lesson’lar öldü, yaşasın dersler.
Pöpeskü’nün arkadaşı ve Pöpeskü’nün arkadaşının arkadaşları, Pöpeskü’nün arkadaşının ofisinde Galatasaray - Barcelona maçını seyrediyorlar. Onlar kamerasız gezmem abi cinsinden ya, kamera da var tabii. Üstelik bu sefer dışarıda ambulans, içeride canlı olmasa da cansız yayında tansiyon ölçen hemşire de.
Türkcülerin no talk show’u oluyor da, Albayrak’ın walk show’u niye olmasın ? Olsun zaten. Ona lafım yok. Üstelik helal olsun. O haberi yapana da yok, ona da helal olsun. Ama Albayrak acaba nasıl maç seyrediyor diye merak edip ekranın başında onu seyredenler var. Onlara da yuh olsun. Böyle birşey eskiden olsa Albayrak’ı, "Elimizde acayip görüntüleriniz var. Ya şu kadar verin, ya da yayınlarız" denirdi. Nerden nereye gelmişiz ? Pes vallahi.
Mr.Mumcu= Bay Mumcu
Abdurrahim Albayrak and his frends= Abdurrahim Albayrak ve arkadaşları
Map=Harita
I Aydın Örs’e
BULGAR ve İsviçre maçı belki de tam zamanıydı. Kerem’i böyle bir türlü kazanamıyordun. İki maçlık kadroya almayıp pas geçseydin. Belki öyle kazanırdın. Baskı altındaki Kerem’i kazanmak isterken tamamen kaybedeceksiniz de.
II Doğan Hakyemez’e
MİRSAD’ı ne olursa olsun Bulgaristan’a götürmeliydiniz. O yine Şah dedi, siz de yine mat oldunuz.
III Aydın Örs’e
SERKAN, üstelik Harun yokken ilk onda olmamalı mıydı, yoksa olmalı mıydı ? Üstelik uzun bir süre şanssız bir şekilde basketboldan ayrı kalıp tekrar iyi bir başlangıç yapmışken.
IIII Herkese
HİDAYET, Mirsad, Mehmet Okur yoktu, ama takım oyununa katkıları olanlardan vallahi de billahi de daha çoktu.
SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010