Ali Sami Yen’de kar var
Ali Sami Yen’de oynanmayan maç için benden sadece iki kelime. Hadi latince olsun, çekici olsun. Vacuum iuris parantez içinde Türkçesi de olsun (hukuksal boşluk). Gerisi de fasa fiso zaten. Ali Sami Yen’de o maç oynanmadı diye isyan edenlere de tek kelime. O da latinceye yakın olsun mesela, İtalyanca olsun. Buongiorno (günaydın). Ve bir Köyün Delisi klasiğiyle devam edelim. Ali Sami Yen’de kar var ilginizi çektiyse eğer, devamını da okumanıza bence değer.
Kar yok da Ali Sami Yen var mı?
O kar er veya geç kalkmayacak mıydı yani? İşte kalktı bile. Peki kar kalktıktan sonra orada futbol oynanır mı? Ya da oynatılır mı? Hadi oynatıldı diyelim. Peki oynanan futbol orada seyrettirilir mi? Her şey çim mi, ya da çimin üstündeki kar mı ki? Ne büfesi, veya büfeleri, ne tuvaleti, tuvaletleri, ne şerefi, basını, VIP’i, açığı, kapalısı, tribünleri. Ne odaları, ne koridorları.
Yağmur yağarken seyredenlerin yarısından fazlasının sırılsıklam olduğu bir başka stat daha var mı batımızda veya kuzey batımızda? Peki aranızda kar yokken bunları söyleyen var mı? Yakışmıyor tabii Galatasaray’a kar varken oynamamak. Peki kar yokken, orada oynamak yakışıyor mu? Kardan kar, o a’nın üstündeki şapkamsı işaretin ve Türkçe’nin tadı. Peki Ali Sami Yen’de ısrar, ya onun adı?.. Sonra .... Ama önce bir arabaşlık. Sonrası da o arabaşlıktan sonra.
Welcome to Turkey
Başka bir ülkede mi doğup büyüdünüz Allah aşkına ! İlk defa mı giriş yapıyorsunuz ana vatanınıza? Buralarda hangi alanda vacuum iuris oldu da o vacuum’un içi doldurulmadı ki? Ne hoşsunuz. Galatasaray biz değil mi, ya da bizden değil mi? İşte mesela akla ilk gelenler olsun. Siirt’teki seçimin eskisi, yenisi, veya maçın, pardon ihracatın hayalisi. Jet - Fadıl’ın gidişi, Tayyip beyin gelişi. Meclis Başkanı’nın Cumhurbaşkanı’nı yolcu edişi. Futbol Federasyonu Başkanı’nın seçilişi. Hepsi vacuum iuris değil mi? Sonra o hukuksal boşluktan gelen federasyonun asbaşkanının, kardaki hukuksal boşluğa itiraz edişi. Bilmem anlatabildim mi? Daha doğrusu ben anlatabildim de...
Bana köyümde
her gün bayram.
Sizin sayılı günleriniz
kutlu olsun.
I Perugialı Miljan Rapajc Fenerbahçe ile anlaşmıştı. Üstelik bilmemkaç milyon dolara (10 milyon dolar galiba). Floransa’daki Güzel Sanatlı güzel yıllarda en sık gittiğim şehirlerden biriydi Umbria bölgesinin o antik Perugia’sı. Rapajc’i de çok seyrettim orada (canlı !). Yine de açıp sordum birkaç Perugialı’ya. İyi futbolcudur, çok iyi futbolcudur. Ama futbol oynamayı sevmez. Bir oynar, müthiş oynar. Bir frikik atar, sonra üç - beş hafta yatar. Sonra yine bir kırkbeş ortalığı birbirine katar, sonra yine yatar... Fenerbahçeli birkaç ismi iri arkadaşıma söylemiştim de... Miljan Rapajc hikayesi İstanbul’da da Perugia’daki gibiydi. Sonu hariç. Fenerbahçe başka bir Fenerbahçe bulamadı Hırvat’ı satabileceği...
IIAriel Ortega Fenerbahçeli oldu dendiğinde aklıma ilk Cenovalılar (Sampdoria) ve Parmalılar geldi. Rakam 22 milyon dolardı. Futboluna kim, ne diyebilirdi. Ama İtalya’dan telefon yağıyordu. Kaptanına, antrenörüne (Lorant), menajerine (Kemal Dinçer) ya da şuna buna bulaşır, her sorunda direk başkana ulaşır... Ya ben, ya o’ları da tam Arjantin işidir. Üç ayda bıktırır sizi (ayda değil, üçte yanıldılar). Gelir mi, gelmez mi diye tartışıldığı hararetli günlerdi. Ağzımı bile açmadım. İşin içinde 22 tane milyon dolar vardı. O 22 milyon doların içinde de kimbilir kaç kişi vardı. Nemelazım. Birkaç dolar için neler oluyordu Türkiye’de ... Sustum. Bir - iki yakın arkadaşıma söyledim yanlız. Fener başına bela aldı. Konu ben demiştim değil tabii. Ben biliyordum hiç değil. Ama konu benim bu bildiğimi Fenerbahçe’den hiç kimsenin bilmemesi. Hadi ona da peki. Ama mesela Celalettin Bilgiç’in de mi bilmemesi...
Bana hep köşende basketbol yok diyorsun ya. Doğru, yok. Daha doğrusu gerektiği kadar var da, belki çok basketbol yok. Peki Hürriyet’teki senin köşende var mı?
NBA’den pencereler açmak, böylece Türk basketbolundan kaçmak için binbir haklı sebebin var mutlaka. Var da, belki benim de var. NBA fareleri gibi internete girip, birkaç dergiyi evirip, sonra Türkçe’ye çevirip, sonra da köşeme devirebilirim de. Yine ilk telefon senden gelmeyecek mi Yalçın ağabey? Bırak NBA’i, Türk basketbolu yazsana. Hep derim ya senle diğer ikililerden farkımız, birbirimizden de farklı olmamız. Onun için iyi bir ikiliyiz.
Cumaları senin köşeni okumuyorum basketbol yoksa diyorsun. Ben de NBA varsa seninkini okumuyorum. Mesela bu hafta okudum. Made in bizden de vardı. Hani Galatasaraylı tribün liderlerini (!) Florya’ya çağırmıştın. Gelirlerse sor onlara. Niye tam Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi yakaladığı anda attılar o torpili. Herkes seyirci bilinçsiz diyor ya. Yoo, bence tam tersi, çok bilinçliler. Duyduğuma göre yeterki Özhan Canaydın kaybetsin, ama bu arada Galatasaray da kaybetsinci bir grup varmış aralarında (benim duyduğumu senin başkanı bulunduğun yönetim kurulundan bir üye de duydu ya). Kısaca Yalçın Granit’sin sen. Önce sen, sonra ben. Sevgi ve saygılarımla.
Bilgin Gökberk
14 Şubat, ya da başka bir şubat.
Ya bilmemkaç mart, ya 10 Nisan,
ya da senenin herhangi bir günü.
Ne farkederki. Onu o günlerde de özlüyordum, dün de özlüyordum, bugün de özlüyorum.
Zaten sadece özlüyebiliyorum.
SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010