Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Turizmin içinde turist olarak bulunduğunuzdan (sizin ifadeniz) daha çok bulunduğum için, turizmin içinde turist olarak bulunandan daha çok bulunan bir turizm bakanı bulunamadığı için ve şart mıydı sizin bakan olmanız, bunu anlayamadığım için. Kısaca hem sizin, hem de Türk turizmi için bu köşenin içindeki şu köşecik bugün de sizin için...
Diyarbakır surlarının önündeydik. Çin’dekinden sonra en uzunu bunlar demişti Diyarbakır Emniyet Müdürü rahmetli Gaffar Okkan. Şaşırmıştım. İnanmamıştım da. İstanbul’a dönünce bir - iki programda biraz da çekinerek anlattım Okkan’ın bana dediklerini. Sonra Hıncal Uluç, bir Galatasaray’la Diyarbakır seyahati sonrası yazdı. Ona da anlatmıştı Okkan, her gidene anlattığı gibi. Uluç, ben Hıncal Uluç olarak bu yaşta bunu bilmiyorsam bu benim kabahatim mi, yoksa bana bunu öğretmeyenlerin mi demişti... Bilmem anlatabildim mi ? Daha doğrusu ben anlatabildim de siz anlayabildiniz mi?

Hemen çık dedim kendi kendime. Çık git bu evden, bir daha da dönme. Öyle da yaptım zaten. Hemen çıktım. Ama hemen döndüm de. O an dönmesem, hiç dönemezdim belki de. Sakin ol oğlum dedim kendi kendime. Su bile içmeyeceksin bu evde. Evet, sakin ol. Yatmadan yatmaya.

Evimdeki ilk espresso
Espresso makinesine ilk yaklaşmam o günün 78. günüydü (iki ay 18 gün). İlk espresso içişim o günün 121. günü (dört ay 1 gün), ilk çayı demlediğimde de o günün 368. günüydü (bir sene üç gün). Ama ilk içki, o gündü. İkincisi de o gün, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedincisi de, vs de hep aynı gündü.

Yine Pino Daniele
Pino Daniele’yi de yine ilk o gün dinledim (şişman, karizmatik o acccayip sesli İtalyan). Evet, o gün herşey paramparçaydı. Onun arkasında, benim de önümdeydi. Parçaları tek tek, titizlikle tek parça haline getirmelye çalışıyorum.
Gerçi evde yemek hâlâ yemedim (yaşasın İstanbul ve yaşasın restaurantları). Evet, bugün perşembe. Yani okuduğunuz günün dünü. Veya cumanın bir önceki günü. Yazarken acıyor. Yarın cuma. Okurken de acıyacak. Ne yapalım, böyle yaşıyorum, böyle de yazıyorum...

Joachim Löw ne demişti? Fenerbahçeli eski futbolcuların (futbol yorumcularını kastediyor) futbola yakınlığı Türkiye’nin, Avustralya’ya uzaklığı kadar. Werner Lorant da Almanya’da Milliyet’ten Mehmet Demircan’a konuşmuş. Asıl sorun Fenerbahçeli eski futbolcular demiş. Hep maçlardan sonra konuşuyorlar. Maçtan önce no comment. Dün Quantas’ı (Avustralya Havayolları) arayıp sordum. Türkiye ile Avustralya arası ne kadar. Kuş uçuşu yirmi küsür saat imiş. Werner Lorant, yorumcular maç öncesi niye konuşmuyor diyor ya. Cevabı Quantas veriyor mu yoksa.

*Güleriz ağlanacak halimize
Düşürülen Hasan Şaş.
- Erman Toroğlu: Penaltı
- Ahmet Çakar: Penaltı değil
- Köyün Delisi: Ha ha ha (gülme efekti)

Spor yazarı (estağfirullah) değilim. Spor yazanıyım belki de. Son zamanlarda üstümde müthiş bir baskı oluşmaya başladı. İleride torunlarıma (çocuğum bile yok ama ....) dedeniz çok iyi bir kanat yazarıydı. Genelde olağanüstü sağ kanat yazıları yazardı. Bloklar ve koridorlar üzerine tezler hazırlardı. Liberonun önünün arkasının sarkıp sarkmadığı ondan sorulurdu denmesini istemiyorum. Penaltıyı en anlayan adam da, penaltıyı hâlâ anlayamayan adam da olmak istemiyorum.

Gri hücrelerimiz yok mu oldu?
Bu cuma, baktım yine ne var ne yok diye. İşte varlar. Allah aşkına nesini yorumlayalım? Luce mi, Terim’mi mukayesesi bile Terim’e ayıp değil mi? Oğuz Çetin’in hani teknik yetkili (kendi ifadesi) olma yolunda basamakları en baştan sindirerek (acaba içine sindirmiş mi? ) çıkmayı doğru buldum (doğru buldular demek istiyor) demesini mi yorumlayalım. Ya da teknik ekip denip sonra ek’lerin gidip ip’lerin durması mı? Üstelik o ip’lerin, başkalarının elinde olması mı?
F... you’cu Nouma’ya pis zenci denmesi mi? Ali Dürüst - Mete Düren’li mecburi istikamet mi? Taraftar yazarları mı, taraftara yazanları mı? Veya sırtını bir kulübe dayayıp öyle azanları mı? Neyi yorumlayalım? Maç sonu lig TV’de Beşiktaşlı yöneticiye sorulan en büyük Lucescu diyebilir miyiz’i mi? Ya da Lucescu’nun Ümraniye’den çıkarken Tümer ile Nouma’yı sokacağı dakikaları belirlemişti diyenleri mi? Peki Arif o golleri atsa, o Tümer ile Nouma’yı nereye sokacaktı diyemeyenleri mi?..... Yorumlayalım.

Nouma kadar olmasa da
Müsaadenizle spor yazarı değil, spor yazanı olarak kalmak, yaşadıklarımı, gördüklerimi, hissettiklerimi, duygularımı da yazmaya devam etmek istiyorum. Çünkü yaşıyorum. Üstelik renkli yaşıyorum. Pascal bile bakın ne hale geldi. Ona gösterilen hoşgörünün onda birini istiyorum. Ben de düzelirim.
Saygılarımla Bilgin Gökberk

*Cuk diye ....
Attila Gökçe’den. Oğuz Çetin çok şanslı.
Çünkü arkasında Oğuz Çetin yok...

SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi