Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Terim ve Rönesans
Floransa’daki güzel sanatlar akademili dünlerdi. Fiorentina’daki de Giancarlo Antognonili günler. Beyin ameliyatından sonra Artemio Franchi Stadı’na döndüğü ilk dakikalarda ona gösterilen sevgiyi görünce, (Üç - beş sıra öndeydim) onu kimse bozamaz demiştim. Fiorentina’nın ilk 11’nden çıksa, Floransa’nın ilk on birinden çıkmaz. Tapıyorlardı ona...
Terim, Floransa’ya geldiğinde (imza için), ilk basın toplantısında bir Floransalı’ya yapmaması gereken tek şeyi yapmıştı (bence de bilhassa yapmıştı). Beyaz, bembeyaz; ütülü, üpütülü; milimetresi şaşmayan gömleğiyle yanında oturan o havalı Antognoni’nin sırtına elleriyle arka arkaya vurmuş, Floransalı hafif sarsılmış, karizması biraz çizilmiş, ama renk de vermemişti. Terim de eklemişti. "O işlere (?) o bakacak!" Ben de yanına sokulmuş "Şunun şu halini gördüm ya" demiştim, "Bunu on sene önce hayal bile edemezdim. O Romalıyı bile güneyli diye aşağılayan Floransa kafası, Türkiye’nin en güneylisine ilk gününde bırakın burnundakileri, vücudundaki bütün kılları aldırmıştı. Terim ayrılırken, "O nerede, ben oradayım" bile demişti Giancarlo Antognonili .

Otel Savoy Floransa
O yılın son günü, Hotel Savoy’daydık. "Hocam, sana bu kupayı (İtalya Kupası) kaldırtmazlar" demiştim. "Saha içinde sana dokunamazlar da aman dışarıda dikkat et. Yerlere tükürme, alışveriş yaparken fiş almayı unutma, kırmızıda geçme"... (Sonra Roberto Mancini), sonra İstanbul’a dönüp anlatmıştım. Terim, Floransa’da yalnız bir antrenör değil, aynı zamanda bir tribün kahramanı. Gori gibilere başkaldırışın bir sembolü adeta. Fiorentina unutur belki, ama Floransalı unutmaz onu. Unutmadı da. Çarşamba günü bin senelik Palazzo Vecchio’nun içinde (belediye binası) kendi evinde gibiydi. Yanında da yine Antognoni. Dışarıda da "Grande" aşağı, "Imparatore" yukarı.
Bir Adanalı’nın Fiorentina’nın ilk on birini seçmesinden, Floransa’nın ilk on birine geçmesini siz hâlâ görmezlikten gelin. Kendi rönesansını, rönesansın şehrinde tamamlayan Terim’i, Ali Sami Yen’in içine sıkıştırmaya devam edin. Bu ülkenin dörtte biri, o rönesansın dörtte birini gerçekleştirebilse, göreceksiniz neler olacak neler...

ÖNCE SMS, sonra mesaj, sonra yeni mesaj aç, sonra mesaj gir, sonra da yaz.
Heeeyyy, kimle olursan ol, nerede olursan ol, noooolur çok mutlu ol. En mutlu sen ol.
Yanındayım, yanımda olmasam da...
Sonra da gönder. Ama cepten değil, tabii köşeden.
Okuması kolay da, ya yazması...

Galatasaray - Fenerbahçe basketbol maçındaydım. Tribünler birbirine girmişti. Galatasaraylılar’a göre Revivo İsrailliydi ya, İsrail de savaş yanlısı. O zaman Fenerliler de savaş zanlısıydı. Fenerbahçeliler’e göre de bölücübaşı Galatasaraylı’ydı, yani PKK’lı Galatasaraylılar, ya da Galatasaraylı PKK’lılar. Ar damarlar patlamıştı, anlayacağınız. Şimdi o Revivo, Galatasaray’da. Galatasaraylılar İsrailli ve savaş zanlısı, Fenerbahçeliler de Filistin yanlısı mı? Bir tribünlere girmemişti, siyaset. Az kaldı hep beraber hadi hooop, ha gayret.

Real Madrid maçında 21 dakikada 16 sayısı, 5 asisti (4’ü mükemmel, biri spektaküler) var. Beşte beş faul atmış (Hepsi kritik, ikisi en kritik anda). İki top kapmış (Biri ile giden maç geri geldi).
O Harun, bu Milli Takım’da yok. Üstelik gibisi de yok. İbo’nun ondan iyi bir arkadaşı da hâlâ yok. 11 Dev Adam ve Harun gibi adam gibi bir adam. Ne kapris, ne kompleks. Sıradışı değil, sıradan sanki. Real Madrid maçında iki faulü atmış (topun elleri yaktığı anda). Coach Tolga, son saniyelerde onu Serkan ile değiştiriyor (müdafaaya katkı olsun diye). Ve o Harun da hemen çıkıyor, hem de koşa koşa. Tek zaafı da bu işte. "Çıkmam" dese "Ben de Serkan kadar müdafaa yaparım" veya mesela Indianapolis’te, mesela Brezilya maçında bench’ten kalkıp Örs’e, "Ben giriyorum" dese, diyebilse, hem Brezilya’yı geçmiştik, hem de belki...
Seve seve götüremiyoruz onu İsveç’e. Babası Kemal Erdenay’a söyleyelim, belki döve döve götürürüz.

Kuş pazartesi aradı. Adı, Mehmet Atalay dedi. Yeni Şafak’ın Genel Müdürü (Albayraklar’ın galiba). Belediye Spor AŞ’nin de eski genel müdürü (Belediyespor kulübü başkanı da bir Albayrak galiba). Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün de belki de müstakbel genel müdürü. Ve devam etti. "Teşkilatta 6 bin 500’den fazla kişiyiz. Vallahi de hazmedemiyoruz"... "Vallahi de hazmedersiniz" dedim ben de. Hukukçudan turizm bakanını nasıl hazmettiyseniz. Aynı hapı kullanın.

Turizmin içinde turist olarak bulunduğunuzdan (sizin ifadeniz) daha çok bulunduğum için. Turizmin içinde turist olarak bulunandan daha çok bulunan bir turizm bakanı bulunamadığı için ve şart mıydı sizin turizm bakanı olmanız, bunu anlayamadığım için, yani bu köşenin içindeki şu köşecik bugün de sizin için.
Demi Moore, İstanbul’a gelmişti. Önce halıcıya, sonra kuyumcuya (ya da önce kuyumcuya, sonra halıcıya) sonra da İspanyol Cortes’in gösterisine gitti. (İspanya’nın İstanbul Başkonsolosu bile bunu teklif etmeye utanırdı, İstanbul’a, İstanbullu’ya ayıp olur diye). Bir gün sonra da İstanbul’dan temelli gitti. İstanbul da zaten onun için o gün bitti. O 24 saat doğru dürüst organize edilseydi eğer, Moore hâlâ ayda bir İstanbul’a geliyor ve hâlâ sayıklıyordu, "Vay be bu İstanbul neymiş meğer".

SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi