Batista orta saada her yere koşuyor belki, rakibi de bozuyor belki. Ama Galatasaray'ı da bozuyor. Üstelik "belki"siz bozuyor. "Top"suz oynayanlardan o. "Top"la oynayamayanlardan da. Marcel Desailly anlatıyordu. Milan'da ilk maçına çıkarken Fabio Capello, "Defansın önünde her topa sulanacaksın, kaparsan da ya Saviçeviç'e vereceksin, o müsait değilsen de Baresi'ye vereceksin" demiş. Batista Galatasaray'ın Desailly'si değil tabii. Ama Desaillyvarisi. Galatasaray'ın Saviçeviç'i de yok tabii. Saviçeviç gibisi de. Belki gibisinin gibisi de. Ama Baresivarisi var: Frank de Boer. Bir ona verince oyun biraz rahatlıyor zaten. O da çok yakınındaysa, Batista biraz uzağındakine top da veremiyor zaten. Yakınındaki Sabri'ye, Ayhan'a, Hasan'a, Prates'e de verse ne olacak ki sanki. (Ergün de tribünde). Onlar da uzun ve araya top atmada Batista'nın bir fırt daha iyisi değil mi sanki. Kalecilerinin Bratu'ya attığı o uzun topun gibisini bile, 90 küsür dakika boyunca tüm orta sahası atamadı mesela. Bratu seviyor o topları, belli (Gol oldu zaten). Ama gibisini bile atamadılar. Galatasaray'ın orta sahası "top"suz belki koşuyor, belki rakibi sıkıştırıyor da. Belki rakibini rahatsız ediyor. Ama "top"la Terim'i de, bizi de, herkesi de sıkıyor, rahatsız ediyor. Futbol, Galatasaray'ın orta sahasında Amerikan futbolunun o dan - duncu haline, o itiş - kakış haline dönüşebiliyor. Sorun ortada zaten. Galatasaray'ın ortasında da zaten. Oradaki "fut"lar, "bol"ları ya "dan" diye ileriye vuruyorlar, ya da "dun" diye geriye. Mesela en az değişime uğrayan Galatasaray'ın gerisi, en çok eleştirilen Frank de Boer ve Bülent ikilisi, Galatasaray'ın en az eleştirilmesi gereken bölümü bence. Rakipten çok kendi "orta"larından korkuyorlar. Sorun Galatasaray'ın savunmasında değil, Galatasaray'ın savunmasını orta sahasının savunmamasında.
Mesela ilk 30 dakikada Mondragon iki "yüzde yüz"ü kurtarmıştı, Denizli de bir "yüzde yüz"ü kaçırmıştı. Denizli'nin bir topu direkten dönmüştü. Mesela hâlâ 1 - 1 diye herkes şaşırmıştı. Mesela 4 - 1 olsaydı kimse de şaşırmazdı.
İkinci 45'e dengesiz Batista'yı ve kontrolsüz Prates'i çıkartmadı Terim. Cihan'ın "sağ"ı ile ortada dengeyi, Apo'num "solu" ile solda kontrolü sağlamak istiyordu belli ki. Ama 70'de Kolombiyalı kızardı, kızdı da, taaa nerelerden gelmişti son anda Denizli'ye yetişmişti...
89'da Galatasaray frikik kazandı. Frank de Boer oradaydı. Hatta Apo da. Hakan "ben" dedi, o attı, tabii atamadı. 90 küsürde Denizli "biz" dedi, attı: 2 - 1.
Metin Tokat da emekliliğini bekleyen tipik bir devlet memuru gibiydi. "İdare ederek" idare etti. Galatasaray ile bağlayalım. O da "İdare etmek" istedi, ama edemedi.
SPOR
AĞIR ROMAN: 2-1
At yarışları
AVRUPA LİGLERİ
Yedi bela Tuborg: 79-69
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
Hido ve Okur boş geçmedi
Filenin Fener'i: 3-1
MEŞALE KARTAL'I YAKTI: 1-1
Fenerbahçe rahat
Yine neşter çıktı
Aybaba'nın endişesi
Sakarya harika: 0-2
Körfez'e artçı şok: 4-1
Trabzon Lisesi finalde
Sudaş'tan gümüş kapanış
Antep direklere duacı: 0-0
Ankara'nın en büyüğü Gençler: 2-3
Aykaç için son görev
Sorun "orta"da!
Letonya sendromu
Kafalar karışıktı
Vah, vah
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010