Her "nece"yse bu dil, o işte. Belki biraz "İbo"ca, biraz "Çakar"ca, biraz "kebap"ça, hesapta delikanlıca ve de küstahça. Ve ve ve de tabii çok uyanıkça. Mesela dizilerde o dil var. "Talk"larda da, "şov"larda da, tabii "spor"da da, "restoran"larda, "bar"larda da. Bu dili seçenler gittikçe öyle de çoğalıyorki. En yumuşatılmışı, sevimlisi bile "taşfırın"ca işte. Sık sık, gerekse de, hatta hiç gerekmese de "takım elbiseli", mesela çoğu siyah süetimsi, üstü taşlı, bağsız pabuçlu, bence tabii karikatürizeler, çoğu siyah bir "dört teker"le motorizelerde, kafa kağıtları plakalarında, kalabalıklar da, yanlarında onlardan çok "onlarcı". Gelene geçene yazılıyorlar da...
İşte Letonya'daki hakem zaten satmıştı kendini. Şerefsizdi de. İstanbul'da "Ümitler"inki sadece şerefsizdi. Pierluigi'ye bile sulanmadı mı bunlar? Allah'tan bunları kimse adam yerine koymuyor. Yoksa bir "yarım celse"likler zaten. Söylediklerini kimse kaale de almıyor. Sıkışınca da hooop, dönüyorlar zaten.
- Yok öyle demek istemedik.
- Yok valla billa böyle demedik.
Bu dil, sahibini de gittikçe "in" yapıyor. En başkanından en vasıfsız memuruna, yöneticisinden futbolcusuna, tribünün en ötesindekinden locanın en irisindekine... Kaçan gole, yenen gole veya teknik direktöre iki kelime söylenildi mi de en hafifinden onların hainisin. Vatan onların ya, onların vatanının da hainisin. Her mesleğe, her "işe" saygısızlar. Sıkılmadan da kendi "iş"lerine saygı bekliyorlar. Şahıslara, kurumlara, milletlere, devletlere "iş" koyuyorlar. Puan ve puanlar, Allah aşkına bu kadar da mı önemli be!.. Biz bu kadar da mı bozuğuz be!..
Susssma, sussstukça...
Her hakemin "şeref"siz olabileceği ve satın alınabileceği bir düşünce kurgusunda Türk hakemi tek "şeref"li kalabilir mi peki? Böyle bir mantık olur mu peki?
MHK presidenti biliyorsunuz, bayılıyor konuşmaya. Her fırsatta ben şöyleyim de, böyleyim de, Türk hakemi de öyledir de, böyledir de filan falan... Peki bu şeref nasıl birşeydir de Fransız'ın, İspanyol'un, Brezilyalı'nın içinden geçiyor da, her ne hikmetse bizim yanımızdan bile geçmiyor. MHK'nin presidenti çıkıp niye "Ya bu şeref bize de sürtünmüyor mu" diyemiyor peki? Yemiyor tabii... Bir şerefli Türk hakemi çıkıp kendi adına olmasa da mesleği adına niye bir tepki veremiyor? Üstelik satın alınanlar(!) Dünya'nın da en iyileri. Onlara bulaşmıyorlar ya, bin yaşasınlar. Yok ya... Hakemin Euro'lusu, Dolar'lısı zırt pırt satın alınacak, çarpı 1500 müdür nedir, Türkiş paralısı mı...?
Neyse boşverin, sıkıldım zaten. Dervişlerin fikirleri ve de zikirleri. Nasıl isterseniz öyle yorumlayın. Ya da bir şerefsiz "yazan"ın (ben yani) fikirleri...
Bül - End
Dünya'nın hangi ülkesinde o ülkenin futbol ailesi, her ülkenin hakemini aşşşağılayacak da, o ülkenin hakemi de bu kadar susssacak? Taraftaria'da İhsan Topaloğlu, MHK'nin presidentine hangi takımı tutuyorsun diye sormuştu da, aklına Galatasaraylı'yım deyip giden ex başkan gelmişti ki (herhalde) susssmuştu. Topaloğlu profesyonel misiniz demişti. Cevap "İki sene hariç" evetti. Peki "iki sene hariç"e ne gerek vardı? Belki de vardı. Belki "evet"in peruğuydu o cümle, bu da son cümle. Aferim sana Bülent, sen böyle devam end.
"Lakin Bilgin gibi stil sahibi, gözde bekarlardan olmadığımdan" diyor ödül avcısı bizim Ercan (Güven) "Ters Köşe"sinde. Hoşuma da gitti tabii. Bir küçücük cümle içinde, hem de onun tarafından, hem de böyle tanımlanmak. Beş - on dakikada bir gidip gelip okuyorum da tabii...
Aydın Güneş, gelmiş geçmiş en çok sayıda aynı anda oynayabilen değerli oyuncuyla 1.5 maç oynayıp İstanbul'da Avrupa ikincisi olduğunda istifa etmeliydi. Doğru "5"i o hiç olmazsa sonunda da olsa bulmuştu. (Yoksa şartlar mı ona buldurmuştu?)
Şenol Örs, tarihin bu "çok on birli" tek milli takımından bir doğru "on bir" bulamadan gidiyor galiba. 1.5 maç oynayıp onlar da taaa oralarda Dünya üçüncüsü olmuşlardı. Orada bırakmalıydı, bırakmadı. İki coachun birer seneliğine yerlerini değiştirseydik de bu "son"lardan daha da kötü olmazdı "son"umuz inanın. İki çok şanslı coach ve yetmiş küsur milyon çok şanssız insan... Peki onlar gidince herşey düzelecek mi ki? Bu göreve kendi istekleriyle mi geldiler? Onları buralara atayanlar ? Hâlâ ortada değiller mi sanki?
Letonya'yı, İstanbul'da "3"leriz diyorlardı, "5"leriz de. Ama "3"lendiler de, "5"lendiler de. Gerçi haklıydılar da. "Türkiye Ligi'ndeki her takım yener" dedikleri Letonya için, ya da torbadan çıkan her onbirin yeneceği bu Letonya için (bunu ben diyorum) maç öncesi "11" tartışması yaratmaya gerek var mıydı peki? Hesapta ciddiye almıyorlardı, ama fena halde de ciddiye alıyorlardı. Sorun o "11"de de değildi, o "1"deydi zaten. Üç gün içinde o "1" de değiştirilemediğine göre... Bu ekibi Portekiz'e götürememek, götürmekten çok daha zordu vallahi. Şenol hocanın Dünya üçüncülüğünden de daha sürpriz bir "ilk"ti vallahi.
Bu günün dünü, sabahın bilmemkaçı, tam köşemin yarısını dönerken İstanbul patlıyor işte. Herşey aniden öyle anlamını yitiriyorki, öyle de manasız geliyorki. Offf, öyle de sıkılıyorumki... Hemen sağı solu arıyorum. Önce rahatlıyorum, sonra rahatladığım için aniden çok ama çok rahatsız oluyorum, sonra utanıyorum, sonra daha çok utanıyorum, sonra daha da çok utanıyorum. Bu cuma işte "O"nu seviyorum, bu cuma işte "O"nu özlüyorum bile diyemiyorum. Bu cuma ben de teröre yeniliyorum.
SERİ İLANLAR
Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR
GEREĞİNİ YAPIN
At yarışları
AVRUPA LİGLERİ
Bu Ülker süper : 82-91
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
Detroit baskını
Avrupa mesaisi
Kartal'a terör darbesi
Daum'dan onay çıktı
Aslan bunalımda!
Verpakovskis sesleri
2. Juventus vakası
Erdal Sunar altını kaçırdı
Haber turu...
Şerefsizin biriyim, yazdım işte
Ekol galip geldi
Çağdaşlıktan padişahlığa
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010