Önce Hagi’nin 10’u. Ve o 10 nolu formanın 10 nolu şortu, 10 nolu şortun da 10 nolu donu. Ya da biliyorsunuz işte o formanın o hazin sonu. Oyun kurucu bir 10 no, Galatasaray’ın yarası. Üstelik devre arası. Formayı geri alsalar içine adam yok. Adam bulsalar para yok. Parayı bulsalar ne Hagi’si, ne gibisi, hatta Hagivarisi, veya Hagi’msisi bile yok. Brezilyalılar’ın bir diğeri, Nijeryalısı ve Meksikalısı. Onlar da go home olmuş. Tam derken ya bu bizim Başkan’ın da ayağı... Bir başka Başkan’dan bir ezeli dost kıyağı. Üstelik bir büyük bardak nescafe içimi mesafede. Avrupa’da değil, Asya’da... Olanlar oluyor ve Fenerbahçeli Haim Revivo, Galatasaraylı Hain Revivo oluyor. Revivo gibisini ararken, tararken, hani frikik, korner atan, Felipe gibi sollu, üstelik senede ortalama 10 gollü, lider özellikli ve en önemlisi (?) forması 10 nolu. Gibisini değil hakikisini buluyorlar. Hani denir ya, belki de denmez, bu işe akıl sır ermez, bu Fenerbahçe bu Galatasaray’a bu Revivo’yu, hele bu zamanda hayatta vermez.
Lorant’ı Wernel’leyen Ortega’nın alınması, Ariel’matik ile Revivo’nun temizlenmesi, Galatasaray’a verilişi, ya da Galatasaray’ın yeniden dirilişi. Her şey o kadar tuhafki, o herşeyi yorumlayan bu yazı da tuhaf tabii. Bir ara başlık verelim. Sonuna kadar okuyacaksanız eğer; ama bende kalın. Devamını da okumaya da vallahi de billahi de değer.
Revivo’ya futbolu mu yasaklasak ?
Revivo’lasak da mı saklasak. Bari hiç olmazsa 31 Ocak’a kadar mı saklasak, ya da Revivo’ya parasını verip Haziran’a kadar futbolu mu yasaklasak? Sonra? Sonrası bol traş tabii. Üstelik cildi de bozmayan cinsten.
Revivo Galatasaray’da oynamasa da, hatta hiç oynamasa da o diğer oynayamayanlar gibi bağlarsa Terim’i ve Canaydın yönetimini bağlar. Ama oynarsa ne takımı, ne seyirciyi, ne şuyu, ne buyu. Yanlız ve yanlız Fener yönetiminin anası hatta anasının anası bile ağlar. Üstüne üstlük işte Rebrov, işte Kemal, işte Erhan Albayrak, işte o yan yana yedi - sekiz sessiz harfli o Rus (Bes.......). Para da var yani. Peki diyeceksiniz ki, ya İsrail’den edilen kâr? O belki kâr da Galatasaray mesela; iki - üç puan Fener’den arayı açarsa, şampiyonluk ya da ikincilik, yani şampiyonlar’ın ligi de bir - iki Revivo taklası ile kaçarsa o kâr var ya o kar ...... Kim derdi ki, Ali Şen’in bile çizemediği, daha doğrusu hiçbir Fenerbahçeli’nin çizemeyeceği kaderlerini yönetimin kendisinin çizeceğini? Ya da bir Arjantinli veya İsrailli’ye çizdireceklerini? Revivo oynamaz diyelim (Felipe kadar oynar ya). Ya oynarsa peki. O zaman da Fener yönetimi ve onun hikayesi, hikayeye ilave de Ortega ve Revivo eki.
Saaaaatttıııımmm
O Revivo’nun o 10 nolu formaları neler anlatıyor neler. Ne akla gelmeyen taklalar, ne sol goller, ne sol frikikler ve ne galibiyetler. Ve de Revivolu bir şampiyonluk tabii. En önemlisi de geçen 2,5 yıl. Hatıralar atılmaz, satılmaz da. Ortega ile de bir şampiyonluk gelirse oh ne ala. Ya gelmezse pekala? Belki olan Arjantinli’nin forması Fenerium’da yok satacak. Ama olmayan İsrailli’ninki müzayedelerde açık artırma ile satılacak.
BU haftalık pas.
Ne sizi sıksın, ne de okuyucu bıksın. Ama aklımdasınız, hoş zaten hiç çıkmıyorsunuz ki.
Saygılarımla
Köyün Delisi
Aydın Örs, CNN Türk’teki Pivot’ta açık konuştu. Hatta açık saçık konuştu. Harun Erdenay’a kapılar açık. O (Harun) geliyorum desin yeter. Harun tartışılmaz. Biz de tartışmayız bile. Benden bu kadar. Aydın Örs’ten de bir o kadar. Bakalım Harun’dan nereye kadar? Detroitli, Sacramentolu gibi Harun’a da elemelerde ihtiyaç yoktu. Ama İsveç’te o ikisi gibi üçüncüsüne de var. Daha doğrusu üçüne de var. Herkes evet derken Harun’un hayır deme lüksü var mı ? Yok. Peki hakkı var mı ? O da yok. (Her ne kadar Harun’un adı ile soyadı arasında göbeğinin adı olarak Hakkı bulunsa da)
HANi Çinli’nin biri Japonya’da bir köşede mıçıyormuş. Bir Japon gelmiş. Oldukça kibar ve de oldukça nazik. Lütfen demiş, benimle gelin. Sonra büyük bir bahçeye götürmüş. Yeşil, yemyeşil, temiz, tertemiz. Bahçenin içinde de beyaz, bembeyaz bir çok katlı ev. Lütfen buraya mıçın. Çinli şaşırmış, utanmış da. Herhalde demiş, Japon zerafeti. Japon cevap vermiş. Hayır,
Çin Sefareti.
Köyün Delisi’nden
Setli salonumun setinde, üstelik salonun da her taraftan görünen tek yerinde duvara siyah bir karton yapıştırılmış (veya yapıştırmış). Üstelik Japonlar’ı bile kıskandıracak bir yapıştırıcı ile (taş gibi hâlâ). Kartonun üstünde de kan kırmızımsı bir zarif İtalyan kalbi (Cuore yazıyor da). Alt sağ köşede de bir posta kartı (aynı yapıştırıcı ile). Üstünde de dört kelime. Önce fragile, sonra breakable (kırılabilir), sonra da Türkçe dikkat, kırılabilir. Posta kartının kapağını açınca da tek bir cümle. Handle with care (itina ile taşı anlamında). Posta kartı ile siyah kartonun arasına da sıkıştırılmış üç tane X harfi (Onu ben koydum). O duvarın tam karşısındaki tuvale çivilenmiş bir mektup (Onu da ben koydum). O mektupta da iki - üç satır ne olursa olsun beni hiç ama hiç üzme cinsinden birkaç satır (kırmızı kalp ile bağlantılı).
İşte o peki dediğim gün ogün işte. Sonra da, herhalde en üzüldüğüm gün bugün dediğim, her bir önceki günden daha çok üzüldüğüm her bir sonraki bir sürü gün... Niye bugün, durup dururken o gün? O yılın o gününün dönümü de bugün ya da dün ya da...
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010