Hey ibo, Mahsun ararsa Özcan'dayım!
EVDEN çıkıyordum. Kapıyı açtım, tam kapatırken de salonuma doğru bağırdım: "Özcan (Özcan Deniz) ararsa İstanbul dışındayım". "İbrahim'e (İbrahim Erkal) gidiyorum. Belki İbo (İbrahim Tatlıses) filan yemeğe çıkarız. Sonra belki Alişan'lara geçeriz. Ya da Ebru'lara (Gündeş) uğrarız."
Sesim boş salında yankılanıyordu. Evde kimse yoktu ki, sonra devam ettim, Bugün Tarkan'ın sevgilisinin doğumgünü, sakın unutma. Ebru'ya (Şallı) da sor, Harun'dan (Tan) ayrıldı mı ? Geç kalırsam da merak etme. Belki hep beraber Arto'yu dinleriz. Yukarıdakilerlehiç tanışmamıştım. Ne içlerinden birine uğramıştım, ne de herhangi biriyle konuşmuş, ne de tabii yemek memek... Ama sanki onlarla yaşıyordum. Sanki salonumda onlardan biri vardı. Ve hayatımda her an onlar vardı. Ben, sevgilim, Tarkan'ın sevgilisi, babam, babası, Gülben, anası, belki kaynanası...
Mustafa Denizli'nin dostları böyleyse
MUSTAFA Denizli kendi planlasa böyle bir televizyon programı yapamaz diyor Hıncal Uluç kendi köşesinde. "Orada olmayan birisine, hem de öyle akla hayale gelmez üslup ve sözcüklerle saldırdılar ki, en azılı Denizli düşmanı bile hocanın yanında hissetti kendisini."
Doğrusu ben öyle hissetmedim. Hatta hiç hissetmedim. Ve zerre kadar da hissetmedim demek istiyorum, istiyorum da ama da'sı da var işte sanki neresinden tutsam köşemde kalacak gibi. Denizli'nin azılı düşmanı değilim, düşmanı da değilim. Onunla vıcık vıcık da değilim. Herhalde dostu da değilim. Hiç görüşmediğim için belki hiçbir şeyi de değilim. Ama severim, teknik adamlığını sayarım da. Ama Uluç'a da katılmıyorum işte, hatta Denizli'den de biraz uzaklaştım işte.
İbrahim'i, Tarkan'ı, Alişan'ı, Özcan'ı vs tanımıyorum. Yine de bir aile gibiyiz. Ama Uluç'u, Çakar'ı, Şengül'ü, Denizli'yi tanıyorum. Ve onlarla aileyiz. Sanki maç öncesinde ısınırken, hani üç - dört as, tek pas, ortada da biri (Kendime sıçan demek istemiyorum), isimleri de iri, aralarına girmek de istemiyorum ki...
Söz bilmemne ise sükut bilmemnedir
BİZİM Stadyum'daki Mustafa Denizli'nin sözleri ağırdı. Ona yakışmıyordu. Şık da değildi, hoş da. Söylediklerinin hepsinde haklı bile olsa tarzı ile haksızdı. Evet, ekranda Denizli'nin sesi vardı ve ne gerek vardı. Ve Mustafa Denizli'ye tepkimin hikayesi de belki de aşağıdaki Rum Meyhanesi'nin içinde vardı.
Bir Rum meyhanesi
O sık gittiğimiz, o onlarca yıllık o ünlü Rum Meyhanesi'ndeydik. Masaya oturduk. İşte bir iki meze ve tabii balık - malık. Baktık siparişimizin yanında bir - iki accayip meze daha var.
- Bunlar ne ?
- Patrondan sizler için sürpriz.
- Burası el mi değiştirdi ?
- Nereden anladınız ?
- Çağırsana, konuşalım.
Ve Patron
Bak dedim beyefendi. Buranın sahibi de olsan bu mutfağı, bu yüz yıllık tarzı bozamazsın. Burası senin bile olsa bozamazsın. Ben izin vermem, biz de vermeyiz. Burası üstelik yalnız senin de değil, benim de bizim de hepimizin de. İki - üç gün sonra gittiğimizde o accaip mezeler yoktu. Patron da biz varken ortalarda yoktu.
Rum'dan, İzmirli Denizli'ye
BEN olsam denir ya. Evet, ben olsam Denizli'nin o bantını yayınlamazdım. Açıp söylerdim de. Hocam, niye böyle konuştun, hiç hoş olmamış. Belki haklısın, hatta yüzde yüz haklısın. Ama yine de yayınlamayalım. Mustafa Denizli'nin isteği olsa bile ne yazardı ki. Allah'ın emri miydi ki ? Onu, Galatasaray'la, Milli Takım'la, Fenerbahçe ile başardıklarını tekrar anlatmaya gerek var mı ? Mustafa Denizli o ? Yetmez mi bu iki kelime ?
Ha o yarım yüzyıllık Rum Meyhanesi'nin ismi, ha o yarım yüzyıllık Mustafa Denizli'nin ismi. Belki o gün sinirleri bozuk, belki kafası bozuk. Belki onun için o gün moktan bir gün. Keşke biz de onu korusaydık o gün. Hani Denizli'nin bir azılı düşmanı Levent Kırca'ya makyaj yaptırtıp, televizyona çıksa şu hocanın kurunu nasıl düşürürüm dese o bile Denizli'nin kendi kendine yaptığını bu kadarı Denizli'ye ayıp olur diye yapmazdı, yapamazdı.
O gece
O gece içinde Denizli olduğu için sonuna kadar seyrettim Telegol'ü. Olacakları biraz tahmin edebilirim zannetmiştim. Ama bu kadarını hayal bile etmemiştim. Herhalde Denizli bağlanmaz demiştim. Ama yine yanılmıştım. Sonrasını da biliyorsunuz zaten. Onlar da konuşmasına izin verdi. Yoo, Şeren'in susmasını, Ali Gültiken'in susturulmasını, Çakar'ın veya Şengül'ün konuşturulmasını kastetmiyorumki, (onlar zaten hep böyle) Kastettiğim Denizli'ninki. Belki söylediklerinde haklıydı. Ama haklıyken haksız çıktıyı icat edenler de işte bunun için haklıydı.
Ben o programı evde seyrederken, kıpırdamıyorum bile. Farkedilmemek için nefes bile almıyorum. Hani elimde olmadan mimik filan yaparım. Ekrandan çıkıp niye kaş göz yapıyorsun derler diye korkuyorum. Başlarken hepsi Mustafa Denizli'ye ben senin dostunum diyor ya. Bitirirken ben de dostunum be hoca demek istiyorum, istiyorum ama yanlış anlar diye de vallahi çok korkuyorum.
BUNA bayılıyorum. Önce cep telefonumu sol elime alıyorum. Sonra da telefonum tarafından yönlendiriliyorum.
Yani önce SMS
Sonra mesaj
Sonra yeni mesaj aç
Sonra da mesaj gir
Ve işte mesaj
Heeeey. Seni seviyorum. Sakın unutma.
Sonra numarayı gir.
- İşte girdim.
Sonra da gönder.
- İşte gönderdim.
Tabii Made in Benden. Cepten değil, köşemden.
SERİ İLANLAR
İmza: Köyün Delisi
SPOR
DERTLİ AMA ÜMİTLİ
At yarışları
Avrupa Ligleri
ÜLKER'E İTALYAN AYIBI!
2. LİG puan durumu
İlk perde kapandı
Filede bugün (Bayanlar)
Hep destek, tam destek
BENİ ÇILDIRTTILAR
ÇOK ŞÜKÜR ALLAHIM
Aybaba'nın endişeleri
'İsmimi küçültmem'
Rakamlar yalan söylemez!
5 MADALYA DAHA
Haber turu...
Ne seviyesizi, çok seviyeli, Türkiş seviyeli
Maksat kötülemek olsun
Maziye bakın!
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010