Bankanın ismi. Monte dei Paschi di Siena. Altında da dal 1472 yazıyor (1472’den beri). Rönesans döneminin ilk Floransalı bankerleri, yani o zamanın tefecileri, bunlar da o tefecilerin o yıllardaki Siena’dakileri. İtalya’nın en eski bankalarından yani. En güçlülerinden de. Mesela 15 bin çalışanı var. Zaten Siena’da da elli veya elli bilmemkaç bin kişi var.
Sienalı, bankayı, banka Siena’yı sevmiş, şehir ile banka evlendirilmiş, nurtopu gibi bir basket takımları olmuş. Adını da Montepaschi di Siena koymuşlar. Bankanın her sene yüz milyon eurodan da daha çok euro dağıtan bir vakfı da var. Siena’daki her türlü sanatsal, sosyal etkinliği isterlerse destekliyorlar (Mesela Palio’yu). Şu sıralarda Siena’nın basketbol takımını. Hoş olan, bu megaloman Siena ve o megaloman Sienalı’nın kurduğu gücün başında bir Türk’ün olması. Ve de takımdaki en spektaküler oyuncunun da bir başka Türk olması.
Mamma li Türkcan
SİENA’NIN Mens Sana Spor Salonu’nda, potaların birinin arkasında bir beyaz bez asılı. Üstünde "Mamma li Türkcan" (Anneciğim, Türkcan) yazıyor. Mirsad öncesi tüm İtalya’da "Mamma li Turchi" (Anneceğim Türkler) denirdi. Ama Mirsad Siena’da daha bir sene dolmadan atalarının sözlerini bile o mavi mavi masmavi gözleriyle güncelleştirmiş...
Önce Ergin Ataman
Elli küsur binlik Siena’yı, Saporta Kupası’na taşıyan adam o. Salonun dışında her yerde kazanan Siena ve Sienalı’yı salonun içinde de kazandıran. En kötüsü de kazanmaya alıştıran. Ergin’i bekleyen en büyük tehlike de bu zaten. Mirsad’ın sözleri ilginç. "Üç takıma toplam yüz sayı fark atmıştık. Sonra bir kere yenildik. Şehre girerken de müthiş protesto edildik". Mirsad da beni onaylamıyor mu ? Euroleague rüyalarında bile yoktu. Şimdi var. Uyanmak da istemiyorlar, uyandırılmak da. Üstelik bu sene bütçelerini de zorlamışlar. Kısaca Ergin’in işi zor. Hem de çok zor. Kazanacak, hep kazanacak...
Sonra Mirsad Türkcan
O bir winner. Kazanmak için her şeyi yapıyor. Aydın Örs’ün, "Ben ona formayı vermedim, o benden zorla aldı" dediği de tek oyuncu. Onun 15 - 16’lı yaşlarda Efes Pilsen’deki ilk maçında oyuna girdiği ilk anı anlatırken, yine aynı Örs şöyle diyor: "Ağzından salyalar akıyordu..." Yani Mirsad’ın bu ruhu ve biraz sonra okuyacağınız Palio’nun o ruhu...
Ve Palio ruhu
Palio’da da amaç kazanmak. Ama birinci olarak kazanmak. İkincilik de kazanamamak, daha da kötüsü kaybetmek anlamına geliyor. Palio’da kazanmak için her yol mübah. rakibe her türlü engelleme yapılabiliyor. Ünlü Makyevel’in Floransası’na ve o Makyevel’in makyevelist düşüncelerine yanlız altmış kilometre uzaktalar. Ya da altmış kilometre yakındalar. Bilmem anlatabildim mi ?
Yine Toscana’dayım. İstanbul’dan sonra en bayıldığım yerde. O Toscana’nın da o Siena’sında. Hani Palio’nun şehri. Bir sene hazırlanılıp, bir dakika süren Siena’nın o geleneksel at yarışı. (En çok Japonlar yapıyor. Palio’yu izlemek için taaaa Japonya’dan geliyorlar, sonra sıkışıp tuvalete gidiyorlar, sonra da Palio’yu izleyemeden taaa Japonya’ya geri dönüyorlar).
Bu hafta Siena’da Türk haftası var. Ülker var, Ülkerliler var, Ergin Ataman var, Mirsad var. Yani Türkler var, hatta Karşıyakalı bizim Stefanov, ex Galatasaraylı Mitchell da var. Yani küçük Siena’nın içinde küçücük bir Türkiye var. Ve turistten bıkan antik Siena’nın dolar ve euro akan romantik sokaklarında da Fiat Sienalar, Fiat Paliolar var. Aaaa, o Siena bu Siena mı, ya da o Palio bu Palio mu diyorsunuz, değil mi ? Evet sayın Turizm Bakanı. O Siena bu Siena, o Palio da bu Palio. Çünkü İtalya’nın Siena’ya, Palio’ya hâlâ ihtiyacı var. Çünkü İtalya’nın bir turizm politikası var.
Ne Intermiş be denir mi bilmem. Ama denmezse de ben dedim bile. Sanki başkanları Massimo Moratti, gizlice anlaşmış Aziz Yıldırım ile. Önce Hakan Şükür, sonra Emre (oh çok şükür), sonra Okan (olsun, ona da şükür). Şimdi de Hasan Şaş ! Hani sanki iyiki Galatasaray var, Allah’a çok şükür. Hakan’ın İtalya’daki sonu, başından belliydi. Emre’nin böyle olacağının 15, 16’sında belli olduğu gibi. Okan bir var, bir yok. Zaten o eski Okan da yok. (Çok kazanıyor ama her gün futbolundan da çok kaybediyor).
İstanbul’dan da görünüyordu, ama Siena’dan daha da net görünüyor Milano, Inter de. Mesela Inter’deki Hasan Şaş da. Giderse belki her senesinde garanti iki milyon dolar. Ama Inter bu. Her sene başında da oraya ne Hasan’lar, ne Şaş’lar dolar. Ona benden kıyak bu kadar. Gerisini o, menajeri, ailesi ya da şusu busu bilir. Bundan sonra Şaş nereye, nerede, ne kadar...
Inter demişken. Sanki Milano’nun Fenerbahçe’si. Ya da Fener, İstanbullu Inter. Bir dörtlükle Made in Bilgin bağlayalım. Antrenörün, futbolcunun biri gelip, biri gider. En çok kalan Hector Cuper. Ya bu sene şampiyonluk hasretleri biter, ya da sezon sonu Arjantinli de gider.
İTALYA’DA beni görenler, seni soruyorlar. Sonra da ona selam söyle diyorlar. Yani cismin olmasa da ismin hala benle İtalya sokaklarında.
İmza: Ben
SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010