İsveç'ten değil, sanki Mars'tan geliyorlar. Ya da sanki Mars'a geliyorlar. Demirel, oyuncularını tebrik ediyor ! (İyi mücadele etmişler). Örs, başarısızlık varsa (yok mu ?) sorumluluk benim diyor. (Ben de benim zannediyordum). Ama beni atayanlarla konuşup öyle karar vereceğim. (Niçin ?) Efes Pilsen'de de bırakması gerekirken bırakmamıştı. (Hoş olmayan bir şekilde bıraktırılmıştı). Ne tuhaf, o oyuncuların hemen hemen hepsinin başarısında emeği ve payı var Türkiye'nin en kariyerli coachunun. Ama onun bu başarısızlığında da Türkiye'nin bu en kariyerli oyuncularının hemen hemen hepsinin de emeği de var, payı da var. Takım olduk hiç olmazsa diyorlar. (Hangi takımsa kastettikleri). Gerçi oldular 3 senede 2,5 kere. "Bir"i 2001'de Ankara'da İspanya öncesi, "buçuk"u 2001'de İstanbul'da Hırvat maçının o müthiş ikinci yarısında. "Bir"i de 2003'te İsveç'te Hırvat maçından sonra kavga ederken. Haaa, bir de reklam filminde takım halinde karpuz yerken. Hakyemez yine hakem diyor. Diyor da Hakyemez'in yenilip de hakem demediği bir tek maç da yok ki zaten ?..
Horozlar öterken
O İngiliz hakem kötü. Hem de çok kötü. Peki, ama onun bir gün sonra yine düdüklendirilmesi kötünün kötüsü değil mi peki ? Federasyon'un gücünü de (!) göstermiyor mu peki ? İspanya ve Litvanya ile İsveç'in favorisi iken CNN Türk'teki Pivot'ta, üstelik canlı yayında Örs ve Yılmaz şampiyonluk derken, sonra yine bir sabah çok erken... Hem de daha horozlar öterken... The End işte. Hem de Divac'sız, Bodiroga'sız, Tomasevic'siz ve de Stojakovic'siz Sırplar'a yenilerek... Bizi yenenlerin beşinden bir Jaric oynardı bizim beşte. Jaric, Mehmet Okur, Hidayet, İbo, Mirsad yani. Bizim beşten de dört oyuncu onların beşinde. Çarpıcı olsun diye, çarpsın sizi diye onların beşini de yine yazalım. Jaric'i, Mehmet Okur'u, Hidayet'i, İbo'yu, Mirsad'ı bir daha yazalım. Hoş bence Kaya bile oynar. Hido bir oynar, Sırplar'ın beşinde beş Türk oynardı ya. İşte onlara yenildik. Basketbolu öğretip gönderdiğimiz Dronbjak'a, bir türlü öğretemeden gönderdiğimiz Koturovic'e...
Reeeklaaam
İyi mücadele ettik deyip, biraz daha birşeyler deyip, "Onlar" gibi biraz da eveleyip biraz da geveleyip, tabii az da racon kesip çarçabuk sıyrılabilirim ben de. İşte ders aldık, işte basketbol böyle, peki sizce bu kadar kolay sıyrılabiyir miyim böyle ? Bu kadar da olur mu ? Bir oyun vermeye razıyken Allah aşkına böyle de mars olunur mu ? Sonra onlar takım olamamışlar. Biz olmalarını sanki istedik mi ki ? Mesela gazetelerde altı dev adamın resmi vardı, beşi onlardı, (Örs'ün beşi). Altıncı da Kaya Peker. Kim seçmişti acaba onu ? Eğer seçen reklamcılarsa yanlıştı. Eğer seçen Örs ise daha da yanlıştı. Kaya parlıyordu, tamam. Ama niye Ender, Ömer, Haluk değildi de mesela, niye Kaya'ydı mesela. Ya da karpuzcularla yaptıkları o maç. İlk beş onlara karşı bile zorlanıyordu. Orada ikinci beş kullanılmaz mıydı hiç olmazsa ? Ya da Turkcell'li iletişim reklamı. Onların ilk beşinde de Haluk, Ender, Ömer galiba yine yoktu işte. Turkcell'le bile iletişim kurulamıyordu işte. Billboard'larda da yoktu onlar. NTV bile maç arasında reklama girip çıkarken, birinci gün Hido'yu, ikinci gün Memo'yu, üçüncü gün İbo'yu kullanmamış mıydı sanki ? En hoşu hangisiydi sizce ? Sizi bırakalım da Abdi İpekçi'de tam takım, hep beraber karpuz yerlerken olanıydı bence. Diğerlerinde ayrılmışlardı, ayırılmışlardı, reklamcılar tarafından da kayırılmışlardı.
Ancak ben yazarmışım (!)
İlk arayan, basketbolcuların basketbolcusu Şengün Kaplanoğlu'ydu. Sonra başka biri, sonra bambaşka biri, sonra da onlarca herhangi biri. "Ancak sen yazarsın" diyorlardı. "Bizi aptal yerine koyuyorlar. En iyi hücumcular bizde, hücum edemiyoruz. En çabuk uzunlar, en hızlı kısalar bizde, hızlı hücum edemiyoruz. Çok yavaş, en yavaş biz oynuyoruz. Savunma, savunma, savunma. Ama savunma yapsak da kaybediyoruz. Keşke biz gibi oynasaydık, hücum etseydik hiç olmazsa hücum ederek kaybetseydik. Yazık o İbo'ya ve onlara, yazık değil mi "onlar"sız kalan İsveç'deki o diğer "onlara", "yüzlere", "binlere". Bu sonu vallahi de billahi de hiç haketmedik ki. Ya da böyle bir sonu biz hakettik mi ki?
SONBAHAR bu sefer vallahi sallayamadı beni. Hem de hiç sallayamadı. Fena halde hazırım ben de. Hava kararırken, önce tabii Bağdat Caddesi, sonra tabii bir cadde kahvesi, sonra birkaç espresso tabii. İşte beyaz şaraptan, kırmızıya da çoktan geçtim bile. Tabii kafam da o "o" ile. Sonra işte ya oraya, ya da buraya, ya da şuraya da. En sonunda da ama evimde tabii Pino Daniele ileyim yine. O şişman, o karizmatik İtalyan, o aşk şarkılarını yine Napoli'ce ve işte bi acccaip söylüyor yine. Ve de ne acccaip söylüyor yine. Ben zaten hep bir acccaip söylüyorum. Yine de ben de söylüyorum yine. Onu tabii özlüyorum da yine. Sonbahar sallayamasa da beni, ben de sonbaharı sallamasam da, onu sallıyorum ya işte. Sallanıyorum da yine işte.
Hepimizin sevgili Batur abisi taraf gibiydi, taraftar gibiydi de. Subjektifti de. Basketbol aşkından heyecanlıydı da. O çok beğendiğim o Murat da yine canlı, hatta cap canlı, tabii Türkiş yanlı, fanatik bir tribüncü kadar o da heyecanlıydı da. Alaycı tarzı hoş da değildi. Forması ve milliyeti olmaz denilen, sunucu etiğinin içinde de hiç değildi. Mesela Yunanlı Başkan, Yunan maçına gitmeyecekti de hangi maça gidecekti Allah aşkına ? Ya da Demirel FIBA Başkanı olsa, Türkiye maçını izlemeye gidemeyecek miydi ? Ve ona acaba Murat'la Batur abi ne diyecekti ? Ya da Doğan Hakyemez, Başkan'ına gitme, hakemler etkilenir diyebilecek miydi ?
SERİ İLANLAR
Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR
İşimiz çok zor
At yarışları
Avrupa ligleri
Yarı finalistler tamam
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
ABD tam gaz
Bayanlara Doğulu morali
Şok suçlama
Kartal'da deprem
Yanlış zaman
Nereye başkan?
Trabzon'dan protesto
Liderin kaderi!
Portekiz yolcuları
Haber turu...
'Marslı' mıyız, 'Mars' mıyız?
Stilini yaratmak
Lütfen inanınız
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010