ADAM benim yaşlarda, yanında sevgilisi, elinde şarabı, önünde de Bologna usulü spagettisi. Denizin neredeyse içinde yemek yiyen grubun içinde o da var, sevgilisi de, başkaları da ,sevgilileri de ve ne yazık ki ben de.
- Bu Libor + bilmemne için ne diyorsun ? Yırttık mı yoksa?
- Beni ilgilendirmiyor. Bir bankacıyı ara. Ama ne olur sabah ara. Bu geceyi de allah aşkına Libor'la Mibor'la berbat etme.
İstanbul is İstanbul'du yine. İstanbul'un gecesi de müthişti yine. Dalıp dalıp gidiyordum ben de. Mine (Kırıkkanat) geldi aklıma. "Kadınlar korkarlar oğlum senden, korkarlar, yine yanlızsın değil mi ?" diyordu yine. Seni sevdikçe kaçarlar da senden.
Liborcu da pes etmiyordu; 4 + 1 + 3 + 2'deki geri dörtlünün önündeki "1" kim olmalıydı ? (Bence). Ya da o 4'lü, 3'lü mü olmalıydı ? O "1" de o 4'lünün önünde değil, arkasında mı oynamalıydı ? Enis Berberoğlu'lu, Meliha Okur'lu, Terim'li ve Denizli'liydik sanki. Yok Libor + 1, yok 4'lünün önündeki o 1. Komik, masadaki tek sap da bendim, trajikomik tek Libor'laşmayan da. Onlar kafalarındaki o 1'lerle, ben kafamdaki o "biriyle"... , dalıp gidiyorduk. Tabii yemek berbat oldu, tabii gece de.
Libor geldi, hoşgeldi
YEMEKTE değil, seminerdeydik sanki. Vallahi ruh hastasıydı bunlar (onlar). Seyirci olmanın, sadece seyirci olmanın o dayanılmaz keyfini ve hafifliğini bile yaşayamıyorlardı. Acınacak durumdaydılar. "Size ne" diyordum Libor'dan, 4'lerden, 3'lerden, 2'lerden, 1'lerden. Seyircisiniz siz yaa. Seyirci kalsanıza yaa.
Ömer (Üründül) Milliyet'teyken çekmecesinden kaç defa bloklarını, koridorlarını, daralan alanlarını araklayıp maça gitmiştim. Belki lazım olur diye. Çoğunda onlara gerek kalmamıştı ya. Hiç kullanmadan yine getirip çekmecesine bırakmıştımda . İlk gittiğimde moralim de bozulmuştu. Bir ben göremiyordum sanki o blokları, o koridorları, işte o alanları. Utana sıkıla sormuştum da yanımdakine. Biraz sola kay demişti, biraz daha kay, biraz daha kay. Yanaş Ömer'e, onlara doğru. Kaymıştım ben de biraz sola. Ve görmüştüm işte. Tuhaf ama, ordan görülüyordu işte. Hem de çok net görülüyordu. En az bu en accaip racon kesenler kadar maç seyreden ben, ilk defa hiç keyif almamıştım bir maç seyrederken, o koridorları, o blokları o alanları ararken.
KONUŞAN Serdar Bilgili. Konuşturan da Kazım (Kanat). İnönü'yü isterlerse Galatasaray'a veririz diyor Beşiktaş başkanı , hem bu lig, hem o lig için. Eşşek şakası değilse eğer, ya da nasıl olsa 'iş işten geçti' blöfü, ya da bir dil sürçmesi. Galatasaray'ın, Hagi'den sonraki en büyük transferi bu olabilir işte. Her sene en az beş maçı Ali Sami Yen kazandırıyordu onlara. Hagi de bir başka beş maçı... Terim de geri kalanlarla, geri kalanlarını kazanıyordu zaten. Hagi yoktu, gibisi bile yoktu. Ali Sami Yen de yoktu , ama gibisini bence buldular işte. Ne Yıldıray, ne Overmars, ne Kallon, ne de o iki Rumen.
Galatasaray ne pahasına olursa olsun önce İnönü'yü kiralamalı, o İnönü bu ligde en az 15 puan eder, o ligde de vallahi de billahi de ona yakın farkeder. Hagi'den sonra aradıkları "10" ları, bence iki seneliğine bu stat olmalı.
Sırası istemeden gelmişken, ya da ben sırasını isteyerek getirmişken. Beleşe kondu Galatasaray deniyor ya. Doğru, belki de kondu. Ama o Galatasaray'ın sayesinde hiçbir işe yaramayacak 100 milyon dolarlık Olimpik Stadın başına da işte ne kuşlar kondu. Yolu molu, suyu muyu, rayı mayı, v.s si işte. Galatasaray orada oynamak için üste para bile istemeli. Bize iki uluslararası yıldız alın, ya da oynamayız demeli. Ve bunu yol yakınken bu aralar demeli.
31 Ocak 2003'te de takılmışım onlara. Yine köşemde, yine bir seminer sonrası yine yazmışım. Bugün ayın biri ama dün de otuzbiri işte . Yine yazıyorum. Başlığa bir 'Ulusoy' ekleyerek, çok ufak, çok tefek de değiştirerek... Adı bile sıkıcı; seminer ve o seminerin o kasvetli odası, o tek tiplerini giyen o hakemlerin o görüntüsünün de o ürpertici havası. Yine korkuttular işte beni. Aynı anda gülen, aynı anda somurtan yüzler ve "sayıyla yüzler". Ulusoy, Yavuz ve hakemler arasında sanki bir emir komuta zinciri var ('sanki'siz de var), peki hakemliğin ruhunda bu var mı? Nerede farklılık, nerede seslilik, nerede çokseslilik ?
Kısa kesilmiş saçlar, sinekkaydı traşlar," emret komutanım" gibi bakan gözler... Sorun da bu değil mi zaten ? Ne deniyor ? Ulusoy ne diyorsa o. İşte Federasyon Başkanı'nın, MHK Başkanı'nın odasındaki o fotoğrafı. Her hakemin herhangi bir cebinde de belki de o MHK Başkanı'nın fotoğrafı, ya da Türk hakemliğinin tek sesli, tek nefesli, tek tipli, sıkıcı bu fotoğrafı. Hakemlerin önce tek sıra dizilişi (dizdirilişi), sonra Ulusoy'un gelişi, sonra da işte seromoni, seromoni, seromoni. Belki ne Yavuz, ne de Ulusoy hakemleri de etkilemek istemezler. Belki etkilemezler de. Ama hakemler bu görüntüden hiç mi etkilenmezler ?
İLK yanlışı Turgay Demirel'i eleştirenler yaptı (bir kısım). Eleştirilen o ve kurduğu vakıftı. Ama içine 12 Dev Adam'ı da kattılar. Öyle veya böyle bir marka oluşmuştu. Müziğiyle, sözüyle ve mırıldanan milyonlarıyla. O marka korunmalıydı.(bence de korunmalı). İşte Doğan da o puslu havada çıktı ortaya. 12 Adam'a zarar verdirmem diyordu kendi köşesinde. Tek haklı olduğu cümle de o koca köşenin içinde buydu belki. Gerisi tam bir patron dalkavukluğuydu. Onunla anlaşamadığım nokta da bu nokta işte.
Bir profesyonel menajer O. Başarılı da. Eleştirilen de Turgay Demirel ve vakfı. Demirel gereken açıklamaları yapıyor zaten, yapacak da. İsterse her gazete, her televizyon ona istediği kadar da yer verir de. Peki Doğan'a ne ? Yazdıkları menejerliğinin sınırlarının içinde de değil, üstelik tarafsız da değil, üstelik taraflı da. Çok istiyorsa, başkanı gibi basın toplantısı yapar, tabii Milli Takım menajeri Doğan olarak değil, Doğan Hakyemez olarak kendi görüşlerini köşesinde değil o toplantıda açıklardı.
Özlüyorum seni...
Hatta acccaip özlüyorum bazen...
Mesela bu aralar işte galiba o bazen...
Seviyorum da seni...
Acccaip de seviyorum bazen...
Bu bazen de işte yine o aynı bazen...
SERİ İLANLAR
Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR
YÜKÜM ÇOK AĞIR
At yarışları
Avrupa Ligleri
Dersimiz liderlik
2. LİG puan durumu
Teksaslı Türkoğlu!
Halkbank geliyor
Kartal sancılı
ŞAMPİYONLUK ZOR
Harman modeli!
Karadeniz Kaplanı: 2-0
Hakemlere reçete
Haber turu...
Libor'unuzun da, + 1'inizin de
Birbirini anlamak
Son pişmanlık
Trabzon eksik oynuyor
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010