Önce biri
İşte, yine bir derbi öncesi ve de yarınki cumartesinin tam altı gün öncesi. Yine bir pazar gecesi. Yine bir Galatasaraylı, bir Fenerbahçeli sesi. Yine titizlikle (?) seçilmişler. Biri Ömer Çavuşoğlu. Onunla hiç karşı karşıya gelemedim. Yakınından da geçemedim. Uzağından geçtim belki. Ama uzaktı işte o, tabii ben de. Ve seçemedim belkide. Cin gibi biri, akıllı da. Önemi, Fenerbahçeli eski (?) yönetici olması. Özelliği de iyi bir Fenerbahçeli olması. Başka bir özelliği de Fenerbahçe’nin sırtında olması. Fenerbahçe’ye de büyük hizmetlerde bulunmuş (?). 10 senedir yönetici değil. Ama her ekranda o var. İsminin önünde de "eski" var. Bir - iki dönem yönetici, sonra her dönem eski yönetici. Verdiklerini de şimdi geri alıyor. Belki vermediklerini de. Yani üste de alıyor. Bir gün "Getirin şu hesabımı" dese, göreceğiz biz de Fenerbahçe mi Çavuşoğlu’na borçlu, ya da Çavuşoğlu Fenerbahçe’ye ne borçlu. Yanlız O değil tabii. Ama onun ismi altında Fenerbahçe’nin, isimlerinin önünde "eski" yazan ama "eskimeyen" diğerleri de. Ben sempatik buluyorum onu. Seviyorum da (Hiç tanımasam da). Fenerbahçeli her kötü günde o var. Her Fenerli derbi önceside de, sonrasında da hatta iki derbi arasında da yine o var. İşte bu köşede de o var. Mesela her pazartesi onların stadyumunda da var...
Bir diğeri
Yarınki derbili cumartesinin yine altı gün öncesi. Yine o pazar gecesi. Derbi var ya, mikrofonlar bir de Galatasaraylı’ya. O da Çavuşoğlu gibi titizlikle seçilmiş. O yani, Aziz Üstel. Bir dönemin nevi şahsına münhasır belki de ilk talk show ustası. Şimdi talk show’u yok, talk’u var ama, show’u da. Üstelik "usta"sı da. Demogojik konuşmalarda hala usta o. Bir yazımda Saint (Aziz) Üstel demiştim. Bazen Aziz gibi konuşuyor, bazen de Saint (Aziz) gibi buyuruyor. Başında eski yazan o yönetici tipinin bugün de her dem en gündemdekilerinden. Peki yanlız Üstel mi? Değil tabi. Belki onun tadı, o tadın altında da diğerlerinin adı. Muhabir önce ona, sonra ona soruyor. O size böyle dedi, bu size şöyle dedi. Ya da öyle demedi mi... Üstel de akıllı, zeki ve renkli biri. O da şu anda Galatasaray’ın sırtındaki binlerden de biri. Cim Bom ile karışık, her an kameralarla barışık filan, falan...
Bize ne mi?
Sizi bilmem ama yarıkni cumartesinin altı gün öncesi o pazar gecesi benim keyfim kaçtı bile. Derbinin öncesi yine böyle, sonrası da muhtemelen yine öyle. Milattan 2003 sene sonrası ya da derbinin öncesi, sonrası sanki milattan öncesi. Sırası gelmişken ya da sırasını ben bilerek getirmişken, bana "Ne biçim yazıyorsun köyün delisi, iki kere hatta bazen daha çok kere okumak zorunda kalıyoruz seni" diyorsunuz ya, fena mı keşke herkes benim gibi yazsa. Keşke Milliyet ya da diğerleri iki kere, hatta daha çok kere okunsa. Bir ulusal kanal, onun spor programı, bir ulusal derbi, herkesin ağzında "savaşma barış", Amerika ile Irak’ı barıştır. Sonra iki eski yöneticiyle derbiden altı gün önce tribün amigoluğuna karış, Galatasaray’ı, Fener’i karıştır. Yine mi çok karışık. Yine mi bir kere de anlamadınız. Bence beni anladınız da, anlamadığınız bu tarzdan bizim ne anladığımız. Ya da benim anlamadığım, Çavuşoğlu - Üstel tarzından sizin ne anladığınız.
Onun için her cumalık bu üç beş satır var ya. Ya da bu köşenin içindeki şu köşeciğin ne meraklısı varmış ya. İşte soru yağmurundan Top 6. 1) Döndü mü? (Dönmedi), 2)Döner mi? (Dönmez), 3) Aradı mı? (Aramadı), 4) Arar mı? (Aramaz), 5) Böyle biri var mı? (Var), 6) Çok nazlı galiba (???).
Peki ya bu top 2: 1) Bilgin bey, keşke biri de bana böyle şeyler yazsa (Keşke), 2) Sizin yazdıklarınızın 10’da brini biri bana yazsa, yatağımı, yorganımı alıp 10 dakika sonra yanında olurum. (Onun için yazmıyorlardır)
Ne de havalı açıklıyorlar. Ya da açıklamıyorlar mı? Önce derbinin hakemleri kim olacak. Zannediyorsunuz ki, hakemin ismi açıklanacak. Sonra altyazı, ya da alttan ha bire yazı geçiyorlar. Sonra da mesela üç hakem seçiyorlar. Ya Ali Aydın, ya Kuddusi Müftüoğlu ya da Selçuk Dereli. Onlardan biri olunca da, "Biz ne demiştik!". Vallahi sağolun, Allah razı olsun. Biz de Pierluigi Collina diye tahmin etmiştik.
...
Bitti zannediyorsunuz değil mi. Hayır daha bitmedi. Hakemler için üç - beş cümlem daha var. Ama okurken içinden mırıldananlar için, bir anonsu molası var. Moladan sonra da "Size ne derbinin hakeminden" var.
Size ne derbinin hakeminden
Ne tuhafsınız diyorum ya arada, sırada. Ve ne de acccayipsiniz. Ya da ilk defa diyorum. Sizi ilgilendirmeyen bir sürü şeyle çok ilgileniyorsunuz. Ve de daha tuhafı, çok da bilgileniyorsunuz. Mesela maçın hakemini bir hafta önce öğrendiniz. Sade bir futbolsever iseniz eğer size ne maçın hakeminden Allah aşkına. Tamam, tuttuğunuz takımın aşkına. Ama Ali olsa ne olur, Kuddusi olsa ne olur. Ne değişir ki hayatınızda. Alt tarafı maçın hakemi o. Üst tarafı da. Gelecek, yönetecek, gidecek. Derbiyi satın almıyor ki o. Ya da derbinin sahibi mi o. Ayrıca maçınızı yöneteceklere gösterdiğiniz hassasiyeti, sizi yönetenlere gösterseniz boşverin maçı belki ülke daha iyi yönetilecek. Ülkenin maç kadar da mı değeri yok. Ya da bir Ecevit’in, Yılmaz’ın, Bahçeli’nin, Gül’ün, Erdoğan’ın, Ali Aydın, Kuddusi Müftüoğlu kadar da mı değeri yok. Demek yok ki, ya da vaktiniz öyle çok ki, maçınızı 90 dakika yönetecek olanın geçmişini, geleceğini inceliyorsunuz da, sizi beş yıl yönetecek olanı 90 dakika bile incelemiyorsunuz. Sonra "Seni anlayamıyoruz" diyorsunuz. Ben sizi anlayabiliyor muyum ki!
SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010