Nooluyoruz yaa... Bir Fellini kurgusu mu bu? Ya da kocaman bir tiyatro sahnesi mi kapladı tüm ülkeyi. Ve de ne "perde"si belli ve de ne çok perdeli... Üstümüzden dev bir kuyruklu yıldız geçti de tüm ülke onun mu etkisindeyiz yoksa. Bir sonrası da çıldırmak değilse bunun, çıldırtmakta mı değil peki.
Mesela kainatın en çok ve en boş konuşan "President"i bizim MHK'ninkisi, değil mi sanki... Özcan Deniz'den bile her dem daha da "in" değil mi peki... Bu sefer niye konuşmuyor peki... İşte 1920'lerin o Chicagolu'sundan bozma o itirafçının söyledikleri... Eğer o iftiracı ise bizimki sanki susarmıydı ki... Fransız MHK'sinin "President"ini sıradan bir Fransız mesala bilir mi? Bir MHK "President"i bir İsveçli, bir Alman futbolseveri Allah aşkına niye ilgilendirir. Psikologlar "Sizi ne sıkıyorsa, neler sıkıyorsa önce onlardan kurtulun" diyorlar. Bu adam işte sıkıyor bizi..Bizi çünkü belki sizi değil. Hepimizi, çünkü belki hepinizi de değil...
Ne accaip bir balık bu
Çukurdaki futbolu çukurdakiler seviyorlar tabii... Mesela 1920'lerin o Chigaolu'sundan bozma o itirafçı ve ya o iftiracı fazla önemli de değil, o model sipariş üstüne üretildiyse eğer... Peki ya seri imalatsa... Her mıçı - başı oynayan maçın bir küsur sene sonrasını mı bekleyeceğiz, içindeki senaryoyu öğrenebilmek için... Balık baştan kokar deyip, sıyrılamayız da bu sefer... Doğru balık belki baştan kokar ama bu balığın başı da o kadar çok ki... Cebindeki o "President"in vesikalığını, daha bu "President"in cebinden bile alamadık ki. Vesikalığını başkasının cebinde taşıtan o "President"in cebinde kimlerin vesikalığını taşıdığını biliyor muyuz sanki... Peki o "President"lerle her hafta kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan başka "President"ler de yok mu sanki... İstanbullu'su Ankaralı'sı, Gaziantepli'si, Trabzonsporlu'su vs. ve onların yanındaki yüzler - binler ve de arkalarındaki milyonlar... Çukur da öyle kalabalık ki...
Çukur ana baba günü
İtalya'da 'Temiz Eller'in başladığı yıllardı... Savcı Di Pietro rüşvet alanları değil de (Almayan yoktu zaten) veren birini arıyordu. Ama oldukça da 'İri' birini. Sonunda buldu da... Adam İtalya'nın 'en'lerinden biriydi. En büyüklerindendi, en zenginlerindendi. Çok yaşlıydı da. Savcı ve adamları "Sen bu ülkenin en büyük vatanseverlerinden birisin. İtalya için çok şey yaptın. İtalya sana minnettar da zaten. Ama İtalya son bir şey daha bekliyor senden. Kim bilir kimlere neler verdin ? Anlat bize. Temizleyelim şu ortalığı."
Adamı kandırmışlardı, anlattıkça anlattı. Ne Cumhurbaşkanlar'ı, ne başbakanlar, ne milletvekilleri... Kimler ortaya çıktı kimler... Öncesi böyleydi 'Temiz Eller'in işte. Sonrasını siz de biliyorsunuz zaten işte.
Bir MHK Başkanı da Türkiye'de konuşmalı bir gün... Türkiye bir MHK Başkanı'nı da konuşturmalı, konuşturabilmeli birgün... Mesela "President" Yavuz ah bir anlatsa... Ama anlatamaz. Anlattırmazlar da zaten. Komik hatta trajıkomik ama bir konuşursa da o çukurdan en çabuk ve en temiz bence yine de Bülent Yavuz çıkar ama.
Deterjanı toptan mı alsak?
'Temiz Eller' savcısıyla bağlayalım: İtalya öyle bir hale gelmişti ki, her aileden biri gözaltına alınıyordu. Hiçbir evde huzur - muzur da kalmamıştı. Ya dede, ya baba, ya torun her aileden biri tutuklanıyordu. Bir gece savcı aniden televizyona çıktı, "Ben, İtalyanlar'ı mutlu etmek için çalışıyorum. İtalya'yı temizlemek istiyorum. Ama o kadar kirlenmişiz ki... Sokaklardan, yollardan artık mutsuzluk akıyor... Eskiden daha mutluyduk sanki" dedi.
"Temiz Eller" demek kolay tabii. Temizlenmek istemek de... Ama ya çok kirlenmişsek... Ve de hep beraber kirlenmişsek...
Tabii İstanbul yanlıyım. Hatta İstanbul-İstanbul yanlıyım, ama Napoli kanlıyım da, tabii Napoli canlıyım da, tabii fazla heyecanlıyım da... Keşke o gece, o Napoli'nin o koyunda olsaydım. Tüm koyla doya doya Napoliten ağlasaydım... O gece çok koydu, çok salladı da, Napolili gibi ağlayamadım da...
O gece
Hayatımın en kırılma noktalarından biriydi... En kırıldığım anlardan da biri. Evet unutmama imkan yok o geceyi... Unutmayacağım da. Pino (Daniele) o şişman, karizmatik Napolili bile kesmedi bu defa. Sabaha kadar Sezen söyledi, Köyün Delisi de dinledi. Sonra o da söyledi. Sonra sanki kapı çalındı. Ya da sanki kapı mı çalındı? İstanbul'um yine eceline susuyordu... Azrail'im yine sırıtıyor, yine göz kırpıyor, Roma yine beni çağırıyordu. Ayrıl be ordan deli, sıyrıl be ordan deli, Roma'ya gel be Napolili... İstanbul'u canım kadar seviyorum. Ama dünyanın bu en deli - dolu şehrinde, bu aralar çok da sıkılıyorum be Roma... Sıkıyorum da be Roma... Canımı bırak, sözüm var zaten 'O'na, sen beni al, beni canlandırırsın da sen be Roma...
Bizim Ercan (Güven) iki bin küsur mail geldi diyor köşesinde. Belki bir o kadar da benimkinde vardı. "Vergisini ödemeyen kendi kulübümüz dahi olsa, kamuoyuna açıklanması ve de yaptırımların uygulanması" diye başlıyordu hepsi. "Her gün tepkimizi daha sert bir şekilde paylaşacağız" diye de bitiyordu. Ercan yazan ben değilim diyor (Alıntı yapmış çünkü). Ama altına imza atarım... Ben de Ercan'ınkinin altına imzamı atarım. Bir büyük kulüp yöneticisi "En az vergiyi biz kaçırdık" diyordu televizyonda "Onlar daha fazla kaçırdılar." Aklıma Trabzon'daki o Trabzonlu geldi. "Ulan hepiniz bilmemnesiniz" diye bağırıyordu. Sizlerden nefret ediyoruz. Sonra aniden bana döndü. Ama en az "Bilmemne sensin. Seni de seviyoruz"...
SERİ İLANLAR
Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR
ÜÇ PUAN ORTADA!
At yarışları
AVRUPA LİGLERİ
Potada tek galibiyet
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
Hido-Memo yetmedi
Kartal'dan siftah: 3-1
İlhan Mansız ilk peşinde
Ortega'ya önlem
Kurtların akıl oyunu
Geciken yumruk
UEFA ceza kesti
Asrın dertlisi!
İpek Şenoğlu çeyrek finalde
Haber turu...
Çukurdaki futbol
Ekselanslar yarışıyor
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010